Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN KÖSEBALABAN

Arap Baharı ve İslami hareketlerin iktidar sınavı

Olivier Roy'un Siyasi İslam'ın İflas adlı eseri ilk defa 1992'de yayınlandığında, hüsnükuruntu sahibi oryantalist çevrelerde büyük yankı uyandırmıştı. Yazar İslamcı hareketlerin siyaseten güçlü oluşlarına karşın, adil bir hükümet, müreffeh bir toplum ve zengin bir kültür oluşturma anlamında başarısız kaldıklarını iddia ediyordu. Bu iddianın dile getirildiği sırada, İran dışındaki hiçbir ülkede siyasi İslam olarak nitelendirilebilecek hareketler iktidarda bulunmuyordu. 1991'de Cezayir'de seçimlerin ilk turunu ezici çoğunlukla kazanan FİS'e seçimlerin ikinci turuna katılmasına imkan verilmeden, Roy'un ülkesi Fransa'nın doğrudan desteklediği askeri müdahale gerçekleşti. İslamcılar ilerleyen yıllarda demokratik seçimlere gidilen Filistin'de, Güney Lübnan'da ve savaş sonrası Irak'ta ya seçimleri kazandılar ya da önemli başarı gösterdiler. Ancak bu ülkeler, içinde bulundukları ve Batı emperyalizmin dayattığı şartlardan dolayı başarının test edilebileceği yerler sayılamazlardı. Yine de Hamas ve Hizbullah belli ölçüde iktidarda bulunan direniş hareketleri olarak kendi kitleleri nezdinde başarılı sayıldılar. İslam dünyasının bir diğer ucunda bulunan Malezya'da İslamcı parti PAS iki eyalette iktidarı elinde tutuyor.
Yakın zamana kadar, Batı'nın desteği ile ayakta duran müstebit rejimlerin hüküm sürdüğü Arap coğrafyasının Mısır başta olmak üzere kritik önemi haiz ülkelerinde İslami hareketler iktidarı herhangi bir şekilde etkileyebilecek konumda değildiler. Bu tür hareketler ne siyaseten önemsiz hale gelmişler ne de onların siyasi ve ekonomik program açısından başarısız olarak değerlendirilebilecekleri bir iktidar tecrübesi yaşamalarına izin verilmişti. Bunun ötesinde ağırlıklı olarak mütedeyyin siyasetçilerin liderliğini yürüttüğü partiler aynı özelliğe sahip geniş halk kitleleri nezdinde, örneğin sosyalist ya da seküler milliyetçi hareketlere göre çok daha popülerdiler.
Arap sosyalist-milliyetçi rejimlerin İsrail karşısında uğradıkları 1967 bozgunundan sonra, 1979 İran devriminin de ivme kazandırdığı bir gelişme olarak, İslami parti ve hareketlerin cazibesi giderek arttı. Başta sağlık ve eğitim olmak üzere devletin kendi görev sahasına giren bütün alanlarda iflas edişi ve bu hareketlerin ortaya koydukları mükemmel organizasyon ve disiplin anlayışı ile yürüttükleri sosyal refah programları, İslami hareketlerin toplum nezdinde alternatif olma potansiyelini diri tuttu. Kısacası, İslami hareketler, kitleler nazarında, muhayyel bir umudun ötesine geçerek, sundukları sosyal refah hizmetleriyle kendilerini pratik zeminde ispat edebildiler.
Tunus, Mısır ve Libya'daki dikta yönetimlerin devrilip demokrasiye geçiş ümitlerinin yeşermesini ifade eden Arap Baharı, İslami hareketleri yeniden odak noktasına yerleştirmiş görünüyor. Zira Arap dünyasında nerede demokratik seçimler yapılırsa yapılsın İslamcı partilerin en güçlü konumda oldukları açık bir gerçek. Zira Roy'un iddiasının aksine, bugüne kadar İslamcı partileri iktidardan uzak tutan esas unsur, başarısız olmaları değil, başarılı olacaklarına dair uluslararası güç odaklarının korkularıydı.
Türkiye'de son on yılda yaşanan siyasi istikrar, ekonomik kalkınma ve başarı grafiği İslami nitelikleriyle ön plana çıkan hareketler açısından bir referans noktası oldu. Şüphesiz AK Parti, program ve söylem açısından bir siyasi İslamcı parti olarak nitelendirilemez. Aksine, lider kadrosunda yer alan önemli isimlerin hayat tarzı açısından muhafazakâr olmalarına karşın, partinin sosyal, siyasi ve ekonomik politikalar açısından liberal olduğu söylenebilir. Kaldı ki AK Parti son Mısır gezisinde Başbakan Erdoğan'ın vurguladığı gibi laikliği benimseyen bir siyasi perspektife de sahip. Yine de AK Parti tecrübesi, İslam ile demokrasi tartışmalarında bir model olarak vurgulanmakta, Türkiye modelinin diğer Müslüman ülkeleri nasıl etkilediği tartışılmaktadır. Endonezya'da Müreffeh Adalet Partisi, Mısır'da İhvan bünyesinden çıkan Hürriyet ve Adalet Partisi, Tunus'ta seçimlerden birinci parti olarak çıkan ve seçim sloganı hürriyet, adalet ve kalkınma olarak ortaya koyan Nahda kendi otantik beslenme kaynaklarının yanı sıra AK Parti tecrübesini de yakından izliyorlar. Bu isimlendirmeler aynı zamanda Müslüman ülkelerde eksikliği hissedilen değerleri vurguluyor.
Kuşkusuz Türkiye modeli uzun yılların getirdiği bir siyasi tecrübe sürecinde ortaya çıktığı ve bu süreç zarfında muhafazakâr siyasetçilerin müzakere yeteneği ve saha tecrübesi kazandıkları doğrudur. Arap dünyasında ise sistemden büyük ölçüde dışlanan İslami hareketler benzer bir tecrübe sürecinden uzak kaldılar. Arap baharıyla birlikte iktidara gelmeye namzet mütedeyyin siyasetçilerin karşı karşıya oldukları en önemli sınav, kavram düzeyinde geliştirdikleri ideolojilerini işleyebilir bir ekonomik programa dönüştürerek toplumun farklı kesimlerini kuşatan kitle partisi haline gelmek. Söz konusu dönüşüm, Müslüman toplumların demokratikleşme sürecine önemli katkı sağlayacak; aksi halde Roy ve benzerleri ilk defa haklı çıkacaklar.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA