Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Yeter!

Zulümlerin en çirkini güç gösterisi diye yapılanıdır. Sırf kimseden çekinmediğini kanıtlamak için elçi öldürten, binlerce tutsak boğazlatan, fethedilmiş kentteki kadınların üstünden ordusunu geçirten hükümdar örnekleri az değildir gaddarlık tarihinde.
Yendiği saldırgan komutanlara bile müşfik davranan Mustafa Kemal'in öyle bir ayıba en küçük ölçüde bulaşmış olabileceğine inanmak istemem. Hele iddianın dayanağı kulaktan dolma bilgiyse...
Gelgelelim İsmet İnönü'nün damadı, değerli gazeteci, rahmetli dostum Metin Toker'in anılarında "İyi bir bilenden işittiğime göre" diyerek kayda geçirdiği söz var. İhtiyatlı ve dengeli bir yorumcumuz olan Taha Akyol da dün sütununa aldı o sözü.
Konu, oğlu Şiar Yalçın birkaç gün önce ölen eski maliye bakanlarından Cavit Bey. Akyol'un da vurguladığı gibi, değerli bir uzmandı. Akılcı maliye düzeninin temellerini atmış, İttihatçı kabinenin üyesi olduğu halde Birinci Dünya Savaşına girmemize ve Ermeni tehcirine karşı çıkmıştı. Batı'yı iyi bilirdi ama "Batıcı" değildi. Kapitülasyonların kaldırılmasından, dünyaya açık olsa da ulusal çıkarları gözetebilen bir ekonomi kurulmasından yanaydı.
Potansiyel muhalefet liderlerini yok etmek isteyenler onun adını İzmir suikastı komplosuna karıştırdılar. Öyle bir alçaklıkla hiçbir ilgisi olmadığı ve olamayacağı anlaşıldı sonradan. Ama Cavit Bey 26 Ağustos 1926 günü idam edildi. Bunun niçin yapıldığı bugün bile tam çözülememiş bir bilmecedir.
Toker'in sözünü ettiği iddia ise şu:
"Cavit Bey'in Selanik ve dünya sarraflarıyla, mali çevrelerle ilişkileri sıkı. Bunlar ve Türkiye'deki yakınları bir kampanyaya girişmişler. 'Cavit Bey idam edilemez. Edilirse bütün garp alemi, masonlar, bankacılar Türkiye'nin aleyhinde cephe alırlar!' Propaganda Mustafa Kemal'e aksettirilmiş.
Gazi düşünmüş ve şöyle demiş: 'Bir asın bakalım, ne olacak.'"

***

Dedim ya, sırf Türkiye'nin güçlü olduğunu ve kendisinin kimseden çekinmediğini göstermek için Mustafa Kemal'in "Bir asın bakalım" diye can alabileceğine inanmam kolay değil. Doğruysa çok üzülürüm.
("O günün şartları" falan demesin kimse. Hiçbir şart insanın değerini sıfırlamaz.)
Neyse, gelelim bugünümüzün şartlarına...
Yılan hikayeleri sıkıcıdır. Tek konuyu klavyeye dolayarak okur bıktırmak istemem. Ama bir dev yılan adam yutmaktaysa, o insan o ağızdan kurtarılıncaya kadar o hikayeyi gündemden düşürmemek kaçınılmaz olur.
Bugün Mustafa Balbay'ın cezaevindeki 600 üncü günü.
Sizden bir kere daha rica ediyorum. Onun -ve aynı durumdaki başkalarının- "suçlu" olup olmadığı konusunu kenara itin bir dakika. Hakkındaki bütün iddiaları doğru kabul edin.
Nedir söz konusu suçlar? Ne yapmış olabilir bu adam?
Elinde top tüfek, emrinde silahlı kişiler yoktu. Fazla fazla, öyle olanaklara sahip insanlarla konuşmuş, onlara sözüm ona akıl vermeye çalışmış olabilir. Avanta için değil (Balbay kalemini satılığa çıkarsaydı çekmecesine altın dolardı); ülkeye öyle hizmet edeceğine inandığı için.
Yine de, kabahat mi bu? Kabahat! Cezası? Az mı görürsünüz 600 gün beklemeyi?
Bir sırada altı dakika beklemenin sıkıntısını düşünün. Altı saat değil, altı gün değil, altmış gün değil, dünyaya demir parmaklıklar arasından bakarak altı yüz gün beklemek...
***

Kişisel bir sorunum da var. Söz konusu suçu vaktiyle işledim ben. İçinde coşkuyla yer aldığım kesimin gücü yetseydi, "yığınlar için kullanmak üzere" iktidarı seçimsiz kapar, darbeci askerlerin katkısını da kabullenirdik.
Ne vatan hainiydim, ne koltuk sevdalısı, ne de başka türlü bir çıkarcı. Tersine, başında tertemiz kavak yelleri esen, doğru ya da yanlış inançları uğruna varını yoğunu feda etmiş, kelleyi koltuğa almış, eylemci bir idealisttim.
Ama bugün özgürüm. "Doğru ya da yanlış inançları uğruna" belki gevezelik etmiş Balbay kardeşim 600 gündür içeride. Güç gösterisi ise, gereksiz.
Yeter artık diyorum!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA