Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Langır lungur

İstanbul'un Beylikdüzü semtinde ilçe Milli Eğitim Müdürlüğü üç liseye baskın düzenledi. Ne arıyorlardı dersiniz? Silah? Uyuşturucu? Kalp para? Darbe hazırlığı evrakı?
Hayır, langırt.
Buldular, götürdüler oyun masalarını. Hukuksuz bir işlem de değildi. Tersine, ihbar aldıktan sonra liseleri basmasalardı görevlerini yapmamış olurlardı. Çünkü inanması güç ama, bütün dünyada spor dalı sayılan, turnuvaları düzenlenen, Olimpiyat kapsamına alınması önerilmekte olan langırt 1968'den beri Türkiye'de suç.
O yıl yürürlüğe giren 1072 sayılı yasanın birinci maddesine göre kamuya açık yerlerde "kazanç kastiyle oynanmasa dahi rulet, tilt, langırt ve benzeri, maharet isteyen, el veya ayakla kullanılan alet ve benzerlerini bulundurmak" yasaktır. Uymayana para ya da hapis cezası verilir.
Yasak uygulamanın en zor tarafı kapsam çizgisini belirlemektir. Masa tenisi de maharet isteyen, el kullanılarak yapılan bir spor. Pinpon raketini niçin suç aleti sayıp yasaklamıyoruz?
Langırt saçmalığımıza dün Hıncal Uluç da parmak basarak "Milli Eğitimimizi çağ dışı kafalar yönetiyor" dedi. İsyanında çok haklı ama kabahat Milli Eğitim görevlilerinde değil, çağ dışı yasaları yürürlükte bırakan parlamentoda.

***

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay önceki pazar bir televizyon söyleşisinde tören düşkünlüğümüzü eleştirdi, ilkokullarda bile küçücük çocukların her cuma ve pazartesi "Hazırol!" diye hizaya getirilmelerinden yakındı.
O da haklı. İnsanı robotlaştırmaya yarayan o tür uygulamalar totaliter düzenlerde görülür.
Geçenlerde Boğaziçi Üniversitesi'nde bir teknopark açılışı için yapılan toplantıdan söz etmiştim ya. O da törenle başladı.
Önce İstiklal Marşı söylendi. Sonra Atatürk'e ve şehitlerin ruhuna saygı duruşuna davet edildik. Arkadan masaya oturulup anlaşma imzalandı.
Kel alaka? Ulusal marş, Atatürk, şehitler gibi çok özel değerlerin zırt pırt her konuda gündeme getirilmesi onları sıradanlaştırıyor, bir çeşit saygısızlık olmuyor mu?
Böyle şeyler toplumsal alışkanlıklardır. Onların yer edip değişmezlik kazanması ise sürü psikolojisinden kaynaklanır. Yasak koymanın kolay, kaldırmanın zor olması aynı yatkınlığın sonuçlarındandır.
Langırtı suç sayan yasanın çıkarıldığı 1968'de darbe ortamı yaratmak için kışkırtılmış gençler her gün birbirini vuruyordu. Onların en çok karşılaştığı yerlerden biri olan oyun salonlarının başlıca eğlencesiydi masa futbolu. O yüzden sakıncalı görüldü.
(Parlamento asıl suç aletinin oyun masası değil, silahlı kuvvetlerimizin üst kademesindeki "bizim çocuklar" olduğunu o zaman fark edip sorunun üstüne gidebilseydi cumhuriyet tarihinin akışı değişirdi.) Ortam çoktan düzeldi, ama yasak duruyor yerli yerinde. Alışılmış, yadırganmıyor. Ancak bilinçle üstüne gidilirse giderilebilir.
***
Her konuda durumumuz öyle değil mi? Kubilay olayının yaşanabildiği günlerde Ankara'daki genç yönetimin uykusunu kaçıran "irtica" korkusu 2010 Türkiye'sinde saç-baş tartışmalarının politika malzemesi yapılabilmesine yol açmıyor mu?
Bir zamanların tahtaya vurulup kulak memesi çekilmeden adı ağza alınamayan umacısı MİT'in son düzenlemesine bakın: kamu görevine atanacaklar için güvenlik soruşturması yaparken artık "Eşinin başı örtülü mü?" kıstası kullanmayacakmış.
Sekiz yıldır öyle bir kıstas kullanılıyormuş demek. O "yasak" şimdi kalkacak. (Uygulamada gerçekten kalkabilirse.)
Bir ülke düşünün ki orada Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan'ın, çoğu bakanın eşlerinin başları örtülü. Ama başka erkekler, ne kadar liyakatli olurlarsa olsunlar, eşlerinin başları örtülü diye güvenilmez sayılıyor!
Türkiye'nin neresine baksam ya koyu dramlar görüyorum, ya Aziz Nesin'lik komediler.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA