Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Yelkovanlar dönerken

Yirminci Yüzyıl modası, Batı icadı olduğu sanılan kara mizah kavramı eskiden beri pek çok halk kültüründe vardır. Biz "ağlanacak hale gülmek" diye söz ederiz ondan. Ürünlerine fıkralarımızda yer veririz.
Asılmak için sandalyeye çıkan Temel'in "Bu bana ders olsun" demesi gibi.
Doğa ile insanoğlunun el ele vererek kara mizahın en sadistçe örneğini sergileyebilecekleri ise akla gelmezdi. Japonya'da o görülüyor.
Müthiş bir deprem. Arkadan okyanus tasallutu. Arkadan cehennem boyutlu yangınlar. Arkadan nükleer erime. Dört afet yetmeyince, beşincisi: volkan patlaması. Sanki alevden dilini çıkararak alay ediyor dağ.
O da yetmedi. Üstelik altıncı bela ötekiler gibi birdenbire ortaya çıkan, beklenmedik bir varta değil. Japonların elleriyle hazırladıkları, göz göre göre gelişine seyirci kaldıkları bir felaket: ekonomik çöküntü.
Belirtileri ortaya çıktıkça uzmanların gitgide yükselen seslerle dile getirdikleri uyarılara aldırmadılar, gereğini yapıp önlem almadılar. Şimdi bu darbeler sonucu ikiye, üçe katlayacak tabii. Uzun yıllar ağır bedel ödeyecek, belki eski konumlarına hiç dönemeyecekler.

***
Yabancıların fizikteki "inertia" deyiminin dilimizde eski karşılığı atalet idi. Sözlüğe baktım; şimdi süredurum olmuş. Anlamı: duran cisimlerin itilmeden harekete geçememesi.
Benzeri haller kişisel ve toplumsal alanlarda da yaşanabiliyor.
Ben Marmara'nın kuzey kıyısında, sahilden birkaç yüz metre içeride, kule gibi bir binanın en üst katında ikamet eylemekteyim yıllardır. Bu yazıyı yazarken pencereden bakarsam denizde neyle göz göze geliyorum dersiniz?
Bütün uzmanların "Tam vaktini bilemeyiz ama otuz yıl sonra da olabilir, otuz saniye sonra da" diyerek haberini verdikleri ölümcül depremi yaratacak fay hattıyla. Yani mekânda devasa bela burnumun dibinde; zamanda da öyle olabilir. Tepesine tünediğimiz kule her an devrilebilir. Böcek gibi ezilebiliriz.
Haftada dört gün şu sütunda ahkâm kestiğime göre, akılcı ve akıllı adam geçiniyorum demektir. Peki, bu durumda akılcı ve akıllı adam ne yapar? En kısa sürede başka yere taşınır.
Efendim, sorun var. Çocukların okulu burada. Hele büyüğün hangi liseye gideceği belli olsun da...
E beklerken bari dolapları duvara çivilet, deprem çantası hazırla, yıkıntı altında kalınırsa nerelere telefon edileceğini öğren... Hiçbirini yapmış değilim. Neden? "Bir şey olmaz, olacaksa da hemen değil" kaytarması. Atalet.
***
Gelelim toplumsala.
Yalnız Japonlar değil, Amerikalılar ve Avrupalılar da ekonomik sorunların büyüyerek biriktiğini, kıyamet günlerinin yaklaştığını gördükleri halde zamanında davranıp can yakıcı çözümlere yönelmediler.
Amerikalılar hâlâ önlem almıyorlar; borçları acayipleşiyor. Avrupa'da kendini tedavi edebilen tek ekonomi Almanya'da. Batı'da her şeyi görüp söyleyen uzman çok. Ama genel telaş ve seferberlik yok. Nedeni: "inertia".
Bizim şu İstanbul depremi konusundaki tutumumuza bakın. Geliyor büyük bela. Her gün biraz daha yaklaşıyor. Kenti altüst etmekle kalmayacak; Türk ekonomisine feci bir çelme takacak. Ne havadayız?
Bir şey olmaz. Olacaksa da daha vakit var herhalde. Hükümet düşünsün, belediye düşünsün, ordu düşünsün...
Medya iç didişmelerden biraz vakit ayırıp alarm zilleri çalmıyor. Üniversiteler, ilgili meslek birlikleri, sivil örgütler soruna odaklanmıyorlar ivedilikle. İş çevreleri yakın ufuktaki korkunç eksi faktöre aldırmaz gibiler. Magazincilerin ekmek kapısı davetlerde kameralara sırıtmakla vakit geçiren sosyete erbabının rahatlığı Pompei cümbüşlerini akla getiriyor.
Nedir bu hal? Süredurum!
***
Olumlu düşünelim: Toplumumuz genelde hareketlendi. Zamana karşı yarışları kazanabilirse, çok geç olmadan bütün büyük sorunlarını çözecek.
Depremler dahil.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA