Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Utanç-sevinç kokteyli

Ne uluslararası saygınlık, ne de sanat açısından ciddiye alınabilecek bir yarışma Eurovision. Hani parası bol, estetiği kıt çevrelerin fazla kaçmış arpa enerjisini boşaltmak için maskeli balolarda insanlar acayip kılıklara girerek maskaralık yaparlar ya. O biçim bir "eğlence".
Rüküş boy ölçüşmede öne geçmeyi ulusal bayram konusu saymak ne kadar anlamsızsa, geri kalınca karalar bağlamak da o denli gereksiz.
Ama işin ciddiye alınacak bir yanı var.
İnsan eğlence diye maskaralık yaparken de onurunun zedelenmemesine özen göstermeli.
Bizim bu Eurovision hikâyesinde gerçekten alay edilecek durumlara düştüğümüz oluyor.
Yıllar önce o yarışmaya katılacak gösterimizin yayımlanacağını duyunca merak edip ekran karşısına geçmiş, neye uğradığımı şaşırmıştım. Temsilcimiz "Opera, opera!" diye haykırıyor, birtakım yabancı ürünlerinin adlarını avaz avaz sıralıyordu.
Öylesine kişilik yoksulluğu sergilemenin skandal olduğunu yazmama kızmıştı şarkıcının savunucuları.
Yarışmada berbat sonuç aldık ama o önemli değildi. Avrupa gazetelerinde parçamızla günlerce dalga geçildi. Bir süre sonra ITI-UNESCO Yönetim Kurulu'nun Paris'teki toplantısında Güney Kıbrıslı üye "Eurovision'a gönderdiğiniz parça Türk kültürünün durumunu iyi yansıtıyordu" dedi sırıtarak.
Hatırladıkça gerilirim hâlâ. (Aynı dostumuz bir başka toplantıda Devlet Tiyatromuzun Atina'ya bir Yunan klasiğiyle gidişini de alaya almıştı. Bereket versin, o kurumumuzun daha sonra Kuzey Kıbrıs'a Maria Callas'ı anlatan bir oyunla gideceğini bilmiyordu.) Şimdi Eurovision finaline katılmadan elenmek de önemli değil. Yarışma bu; geçmek de var, geçilmek de. Utanılacak durum, parçamızın sesiyle, görüntüsüyle, içeriğiyle yüzde yüz özenti olması. Yetkililerden rica edelim. Gelecek yıl parlak bir parça üretilmesini sağlamak ellerinde olmayabilir.
Ama Türkiye'yi Batı maymunu yapmasınlar lütfen.

***

Amerika'dan sık sık ajans haberleri gelir:
Oradaki yönetimin başka ülkelerin başındaki kişilerin yerlerinde bırakılma ya da al aşağı edilmelerine ilişkin görüşü değişmektedir! Şu ara, bildirilen son karar: "Suriye diktatörü gözden çıkarılıyor."
Demek şimdiye kadar -ehvenişer kabilinden- gözdeydi?
Yazık ki bizim medyamızın kimi kesimlerinde Türk hükümetlerinin de "Amerikan desteğine sahip" olup olmadığı uzun uzun tartışılmıştır. Birileri "Artık tutmuyorlar, sizinkiler yolcu" der. Karşıtlarından öfkeli yanıtlar gelir: "Halt etmişsin sen, ittifakımız mıh gibi!"
Günümüz dünyasında doğaldır, egemenlik taslayanlar başka bir ülkeye yönetici atayabileceklerini düşünürler. Ayıp olan, o ülke yorumcusunun öyle bir iddiayı normal görme zilletidir. Biz artık o çizgiyi aştık, değil mi?
Değil mi? Değil mi?
***

Bir ay sonra, 13 haziran pazartesi sabahı seçim sonrası curcunasını yaşamakta olacağız.
Ertesi gün de sürecek patırtı. Korkarım o hengâmede önemli bir olay gözden kaçacak.
Kısa adı IPI olan Uluslararası Basın Enstitüsü her yıl "kendini basın özgürlüğüne adayan, insanlar ve uluslar arasında diyalog geliştirmeye çalışan" bir gazeteciyi ödüllendirmeyi kararlaştırdı. Ödülün ilk sahibi Zeynep Oral!
Kurumun Viyana'daki merkezinde, Hofburg Sarayında, özel bir gecede tören yapılacak.
Hangisine daha çok sevinmeli? Uluslararası barış ve diyalogun kutlanmasına mı?
İlk ödülün bir vatandaşımıza, hele bir kadın meslektaşa verilmesine mi? Onun Zeynep Oral olmasına mı?
Kadın meslektaş lafına kızacaktır Zeynep.
Vaktiyle sunuculuğunu yaptığım bir televizyon programında onunla konuşurken güzelliğinden söz etmiştim de, "Ben gazeteciyim, işimi iyi yaparım, o kadar" diye öfkelenmişti.
Gerçekten iyi yapar. Öyleyken hiçbir gerekçe göstermeden Milliyet'ten çıkarılıverince çok acı çekti.
Değerli ödül ona teselli, bize sevinç, birilerine utanç olsun.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA