Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK ERDURAN

Hasan ile Hülya

Her yıldönümü kutlanmaz. Örneğin bugün benim SABAH yazarlığım üçüncü yılına girdi. Şampanya patlatacak mıyım?
Hayır.
Keyifsizliğimin nedenini açıklamak için bilimsel bir bulgudan söz edeyim.
Hava durumunun insan ruhuna etkisini araştıran psikolog Norbert Schwarz güneşsizliğin depresyon olasılığını artırdığını saptamıştı.
Bunda şaşılacak bir şey yok.
Kapalı hava kasvet verir elbette. İlginç olan bulgu şu: ruhsal durumuyla hava durumu arasındaki ilişkiyi anlayan insanda o etki dağılıyor. Yani kara bulutlar altında efkârlanırken "İçimdeki nedensiz sıkıntı galiba bu berbat hava yüzünden" dediniz mi, hafifliyorsunuz.
Bir istisnayla: söz konusu alanda araştırma yapanlarda o rahatlama olmuyor nedense.
Öyle gerçekleri bilimsel kesinlikle bilen Schwarz'ın kendisi bile güneşsiz günlerde karamsarlığa kapılmaktan kurtulamıyor.
Bendeniz de basın uğraşımda benzeri bir durumdayım işte. Gönlümün bulanmasının gördüğüm sığlık ve hoyratlıklardan kaynaklandığını fark ediyor, çarpıklıkların geçici olduğunu anlıyorum ama, bunu bilmek ruhumda güneş açtırmıyor.

***

Adeta yeni bir meslek çıktı ortaya. Her gün "karşı tarafa" çatma konusu arayarak ekranlara bakıyor, gazete tarıyor, gözünüze kestirdiğiniz hedeflere "döşeniyorsunuz". Ertesi gün, yine. Sonraki gün, tekrar...
Sözünü ettiğiniz sorunlar tek yanlı mı, nereden kaynaklanmış, nasıl giderilir gibi araştırma çabaları yok gündeminizde. Tutumunuzun ülkemizdeki anlamsız kutuplaşmaların sürdürülmesine katkısı da umurunuzda değil. Önemli olan, şirretliklerinizle çıkarına hizmet ettiğiniz kişilerin cebinize koydukları dolgun avanta.
Geçen hafta bir bankaya işim düştü. Arka taraftaki bölmelerden birinde oturan Hülya Hanım "Sizi eskiden beri izlerim, oyunlarınızı da bilirim" diye iltifatta bulundu. "Ama keşke Sabah'ta yazmasanız..."
Sabah'ı okuyup okumadığını sordum. Okumazmış. Gerekçe diye de kimi polemikçilerin boyuna piyasaya sürdüğü iddiaları sıraladı. Üniversite eğitimli hanım incelemediği bir konuda ikinci elden nedenlerle "fikir" sahibi olmakta bir terslik görmüyordu.
Aynı semtteki bir benzincide çalışan Hasan Ustayla da ara sıra sohbet etmekteyim. Boş zamanında iskemlesinde otururken ofiste satılan gazeteleri teker teker elden geçirir. O bir gün "Valla kıl çekiyorum sanma abi" dedi; "Sabah okuyunca neşemi buluyorum."
Nedenini sordum. Aynen şunu söyledi: "Kavga için çıkmıyor." Benim iki yıl önce bu sayfadaki ilk yazımda da o izlenim vurgulanmıştı.
Hasan vaktiyle ortaokul ikiden ayrılmış. Türkiye gerçekten tuhaf ülke.
***

Yılmaz Büyükerşen kaç keredir telefon ediyor. Nâzım Hikmet heykeli yaptırıyormuş. Boyu ne kadardı, gözü kaşı nasıldı gibi şeyler soruyor.
Eskişehir'i yeniden yaratan, üniversitesi ve tiyatrosunu ihya eden, ülkeye bir Birinci Dünya kenti kazandıran belediye başkanı Profesör Doktor.
Cumhuriyet gazetesi son ekini o kente ayırdı. İç sayfalardan birinin başlığı: "Seçimde 'hocaların' yarışı".
Çünkü iktidar partisinin Eskişehir'de birinci sıradaki milletvekili adayı başbakanın danışmanlarından Prof. Dr. Nabi Avcı. Akıllı, çalışkan, verimli olduğu kadar insancıl, efendi, kavgalardan uzak bir bilge. Yılmaz Büyükerşen'in Anadolu Üniversitesi rektörlüğü döneminde oranın İletişim Fakültesi'nde ders verdi. Şimdi soruldukça Büyükerşen'i yürekten övüyor.
Öylece Eskişehir seçiminde "bahar havası" esmekteymiş.
Estirenlerin davranışları da, "Oha'lı, Çüş'lü," "yalaka" teraneli üslup dışına çıkıp tabloyu uygarca yansıtan Cumhuriyet editörlerinin tavrı da içimdeki sıkıntıyı dağıttı.
O tutum medyamızda yaygınlaşsa Hülya Hanımın önyargılı gerginliğinin yerini Hasan Ustanın telaşsız sağduyusu alır, ülkede güneş açar.
Kavgasız dövüşsüz, az kasetli bir seçimden sonra yeni anayasayı da çamur güreşi yaparak değil, insanca anlaşarak yaratırız.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA