Marksizm ölse -ki Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra bu tezi geliştirenler şimdi Marksizm'in yeniden doğmasını ve devlet kapitalizminin pençesinden kurtulduktan sonra daha doğru yorumlanmasını biraz dehşet, biraz da şaşkınlıkla izliyorlar- evet, Marksizm ölse de, Karl Marx'ın bir sözü dünyanın sonuna kadar geçerliliğini koruyacak: "Cehenneme giden yol, iyi niyet taşlarıyla döşelidir..."
Bu girişi, kendinden öncekiler gibi Türkiye'ye iyi niyetli bir yaklaşım sergileyen 2012'nin ilk yarısının dönem başkanı Danimarka'nın açmazını anlatabilmek için yaptım.
Son iki yıldaki AB dönem başkanlarının tümü gibi Danimarka da "En az bir, hatta mümkünse iki başlığı açmak istediğini" söylüyor. Mümkün değil. Neden?
Çünkü bir yandan AB Konseyi'nin, bir yandan da Rumlar'ın koyduğu vetolar sonucu açılabilecek sadece 3 başlık kaldı: Rekabet, kamu alımları ve sosyal politikalar.
Bu 3 başlıktan ilk 2'si -kafanızı şişirmemek için- burada uzun uzun anlatmayı gereksiz bulduğum yasal ve diplomatik prosedür nedeniyle neredeyse tıkanmış durumda. Yani, masada yalnızca "Sosyal politikalar" başlığı ya da faslı var. Şimdi bu fasılda inanılmaz bir kör dövüşü yaşanıyor. Tarafların tutumu şöyle:
AB: Biz bu başlığı ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) standartlarını ve kurallarını tam olarak yerine getirdiğinizde açabiliriz.
Türkiye: Bizden ne istiyorsunuz?
AB: ILO prensipleri uyarınca memurlara grev hakkı tanımanızı.
Türkiye: Sizin 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'ndan haberiniz var mı? Bu yasaya göre, bir kez devlet memurluğu statüsünü kazananı hiçbir hükümet işten çıkaramıyor. Dahası çalışsın ya da çalışmasın, yasal süreyi doldurup emekli oluyor, yıllarca tıkır tıkır emekli maaşını alıyor, onun ölümünden sonra da maaşı eşine ve evlenmemişse kızına geçiyor. Sizde öyle mi?
AB: Anlamayız. ILO öyle diyor.
Türkiye: Siz devlet memuruna grev hakkı istiyorsunuz ama kamuya da lokavt hakkı talep etmiyorsunuz. Oysa bu ikisi, terazinin kefeleri gibi.
Biri olmazsa diğeri nasıl olacak?
AB: Bizi ilgilendirmez.
Memura grev hakkı tanımadıkça, bu fasıl açılmaz.
Türkiye: Peki siz ILO kriterlerine uyuyor musunuz?
AB: Hayır ama masada olan sizsiniz.
Türkiye: Hiç değilse açılış değil de, kapanış kriteri yapın ki, en azından bir müzakere başlığında biraz ilerlemiş olalım.
AB: Hayır, açılış kriteri olarak kalacak.
Gözünüzü seveyim, böyle bir sözüm ona diyalog sürdürülebilir mi veya nereye kadar sürdürülebilir?