ABD'nin Libya Büyükelçisi Christopher Stevens, son nefesini verirken, şimdi çölde bir yerlerde gömülü olan Muammer Kaddafi'nin linç sahnelerini gözünün önüne getirdi mi acaba?
Kaddafi döneminde yıllarca Trablus'taki ABD Büyükelçiliği'nde görev yapmıştı Stevens. "Arap Baharı" kasırgasının Libya'ya ulaşmasıyla birlikte ABD, Kaddafi rejimiyle ilişkileri kesince, büyükelçiliğin tüm personeliyle birlikte geri çekilmişti...
Ve kısa bir süre sonra Kaddafi'ye silahlı direniş başlatanlar nezdinde ABD'yi temsil etmek üzere Bingazi'ye gönderilmişti...
Örgütlenmelerine, silahlanmalarına, eğitilmelerine destek sağladığı o direnişçiler ya da milisler, sonunda cellatları oldu.

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Bingazi'deki ABD Başkonsolosluğu'na bombalarla, roketatarlarla ve her türlü ağır silahla saldırıp Büyükelçi Christopher Stevens'i katledenleri "Küçük bir grup vahşi" diye niteledi.
Clinton, bu "Vahşi grup"tan söz ederken, geçen yıl Kaddafi'nin Sirte'de sıkıştırıldığı bugünlerde Libya'ya yaptığı birkaç saatlik ziyaretteki açıklamalarını hatırladı mı acaba? Silahlı direnişçilere veya muhaliflere şöyle seslenmişti, daha doğrusu onları şöyle yüreklendirmişti: "Kaddafi yakında ölü veya diri ele geçirilecek. Umarım, cesedi ele geçer..."
"Linç"e bundan daha açık davetiye çıkarılabilir mi?
20 Ekim 2011'de Kaddafi'yi vahşice öldürenler, aşağı-yukarı 11 ay sonra, 11 Eylül 2001 saldırılarının 11'inci yıldönümü akşamı ABD'nin Trablus Büyükelçisi'ni de vahşice katlettiler.
Büyükelçi'nin ölümünde Hillary Clinton'un en azından manevi sorumluluğu yok mu?
Evet, diktatördüler.
Ama Batı'nın işine geldiği sürece baş tacı ettiği diktatörlerdi.
Biri, Zeynel Abidin Bin Ali, altın kafeste gözaltına alındı...
Biri, Kaddafi, linç edildi...
Biri, Mısır'ın İsrail'le savaşlarındaki tek kahramanı olan Hüsnü Mübarek, ileri yaşında kafes içinde yargı önüne çıkarıldı...
Şimdi Beşar Esad'ın 18 aydır direnmesi şaşkınlıkla izleniyor.
Nasıl direnmesin? Ona 40 katır veya 40 satırdan başka seçenek mi bırakıldı ki?