Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ÖMER TAŞPINAR

Türkiye masaya güçlü gelmeli

Washington'da Türkiye konusundaki çok sesli kutuplaşma devam ediyor. Geçen hafta hem Obama yönetimiyle hem de Kongre'de önemli temaslar yapan AK Parti heyeti bu kutuplaşmayı kendi gözleriyle gördü. İki cephe var Washington'da. Bir yanda şimdi aralarına New York Times yazarı Tom Friedman'ın da katıldığı "Türkiye İslamcılaşıyor" kampı. Bu kesimin sesi Gazze krizi ve İran oylaması sonrasında gittikçe yükselerek çıkıyor. Friedman gibi bu cephedeki önemli kalemler tabii ki dikkate alınmalı. Ama bu kampta asıl dikkat edilmesi gereken yer Amerikan Kongresi. Türkiye'yi ancak kulaktan dolma bilgilerle takip eden ve bütünüyle iç siyasete endeksli hareket eden birçok kongre üyesi ve senatör "Türkiye'ye artık bir ders verilmesi" gerektiğini savunuyor. Kongre'deki en şahin Türkiye aleyhtarı kesim İsrail lobisine yakın olanlar. Ahmet Davutoğlu'na Wilson Center'in ödül vermesini protesto edenlerden tutun, Türkiye'ye artık silah satılmasın, PKK konusunda işbirliği yapılmasın, Ermeni soykırım yasası geçsin diyenler hep ya neokon ya da İsrail lobisi kampında olanlar.
İkinci kampta ise Amerikan solu, akademik kimliği olan yazarlar, objektif olabilen düşünce kuruluşları var. Bunlar Türkiye konusunda çok daha dengeli analizler yapıyorlar. Türkiye İslamcılaşıyor gibi basit ve yanlış bir değerlendirme yapmak yerine "Acaba biz Amerika olarak ne hata yapıyoruz?" sorusunu soruyorlar. Washington'un İran, Irak, Suriye, İsrail, Filistin, Afganistan politikalarını bolca eleştiriyorlar. Sonuç olarak da "Ankara artık böyle hata üstüne hata yapan bir ABD'den daha bağımsız hareket etmek istiyor" yönünde bir değerlendirme yapıyorlar. Bu kesimin gözünde Türkiye ve Brezilya çok kutuplu dünyanın yükselen güçleri. Türkiye'de İslamcılaşma yerine kendine güvenen, ekonomik açıdan güçlü, milliyetçi ve Batı'ya karşı dik duran bir tablo görüyorlar. Mesela Financial Times'da yazan, önemli bir köşe yazarı Philip Stephens, Tom Friedman'a cevap verircesine "Batı dünyası Türkiye'nin önemini anlamalı. Böylesine kendine güvenen ve Ortadoğu'da stratejik prestij sahibi bir Türkiye'ye Batı dünyası sahip çıkmalı" diyor.
Washington'da bu iki kamp arasındaki görüş ayrılığı devam ederken bence asıl en önemli sorulması gereken soru şu: "Obama yönetimi nerede duruyor?" Bu zor soruya verilecek en kısa cevap şu: "İki kamp arasında bir yerde."
İlginç bir paradoks var şu anda Obama yönetiminde. Bu çelişki aslında Amerikan devlet sisteminin işleyişinden kaynaklanıyor. İşin temelinde kongre ve yönetim arasındaki zor denge var. Zira Kongre'de Türkiye'ye tepki büyüdükçe Obama yönetimi Kongre'yi dengeleyici bir rol oynamak zorunda kalıyor.
Geçen hafta ifade ettiğim üzere Obama yönetimindeki kilit isimler Türkiye'nin dış politikasını "İslamcı" veya "Batıcı" gibi basit kategorilerle değerlendirmek yerine, çok daha realist bir "ulusal çıkarlar" perspektifi kullanıyorlar. Yaptıkları rasyonel analize göre Türkiye ve ABD'nin ulusal çıkarları, öncelikleri ve hassasiyetleri İran, Hamas ve İsrail gibi önemli konularda ayrılıyor. Bu konularda kızgınlık var Türkiye'ye karşı. Ama öte yandan Obama yönetimi, Kongre'nin kantarın topuzunu kaçırmasından çekiniyor. Türkiye ile ilişkilerin bütünüyle berbat olmasını istemiyorlar tabii ki. Kantarın topuzu nasıl mı kaçar? Mesela Ermeni soykırımı yasa tasarısı Kongre'den geçerse. Veya Türkiye'ye silah satışı Kongre tarafında askıya alınırsa. Bu nedenle Obama yönetimi Kongre ile bir denge arayışı içinde. Peki, bu denge arayışı nasıl olacak? Kanımca Obama yönetimi bir yandan Kongre'yi sakinleştirirken, öte yandan Türkiye ile "stratejik ortaklık" yerine "transactional ortaklık" türünde bir al-ver ilişkisi güdecek. Karşılıklı çıkarlar masaya oturtulacak ve bir tavizler dengesi aranacak.
Türkiye bu masaya güçlü gelmek zorunda. O nedenle Ankara bir an evvel zayıf noktalarını güçlendirecek adımlar atmalı. Bu ne anlama geliyor? Gayet basit: Ermeni meselesinde ve PKK ile mücadelede artık Washington'a muhtaç olmayacağımız bir noktaya gelmeliyiz. Ancak o zaman Türkiye Washington tarafından gerçek bir bölgesel güç olarak görülür. Böylesine gerçek bir demokratikleşmeye hazır mıyız?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA