Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

"Zamanın ve Mekanın Suretleri.."

Serpil Gogen/Sergi

"Sanatı nedeniyle acı çeken sanatçıların başında kim gelir?" diye bir soru sorsanız, cevap hiç kuşkusuz, "Mehmet Aksoy.." olur.
70'li yıllardan bu güne, bir yandan alabildiğine alkışlanırken, öte yandan eserleri tutuklandı (!), parçalandı, yıkıldı, kırıldı.. Hatta, kendisi kırdı. Daha iyisini yapmak için..
İşte şimdi bütün bu geçmiş, tüm görkemiyle sergileniyor. Hem de sanata ilk adımını attığı, mezun olduğu, hocalık yaptığı okula devredilen 600 senelik mekanda, Tophane-i Amire'de.. Kendi deyimiyle etkinlik, "Heykellerinin 50 yıllık sanat yaşamına, zamana, mekana ve kendisine ne denli tanık olabildiklerini" gözler önüne serecek.. 50 yılı sorgulayacak. Sergide Aksoy'un sanatı dönemler halinde sunuluyor. Taşınabilenler getirilmiş.. Taşınamayanların fotoğrafları, yanısıra sanata ve yaşama ait düşünceleri yer alıyor.
Şair yönünü hiç bilmiyordum. Enfes bir de şiiri var. Gezerken, bitmesini istemediğiniz, dönüp dönüp yeniden izlediğiniz, okuduğunuz, düşündüğünüz bir sergi bu..
Mehmet Aksoy'u yıllar önce bir sergi sırasında Ankara'da tanımış, taşa, mermere, metale yüklediği estetiğe, duyguya, mesaja inanamamış, bir de söyleşi yapmıştım. "Her sanatçı kendi şarkısını söyler" derler ya... Taş onun için Varoluş'un en önemli tanığıydı. Kullandığı malzemeyi eserin bir köşesinde, el sürmeden, doğal haliyle bırakırken, hemen bütün yapıtlarında, bin yılları kapsayan Anadolu uygarlıklarının heykel geleneğiyle birlikte Şahmaran'dan, Mevlana'ya, Yaradılışa, Anadolu kültürü yansıyordu. O günlerde, yine bu kültürü kaynak alan müthiş bir projenin de hayalini kurmaktaydı. Esenboğa Havaalanı yolu üzerindeki tepelerden birini, (ki tepe doğal haliyle bile andırıyordu) Toprak Ana figürüne dönüştürerek bir sanat ve kültür merkezi yaratma.. İçinde galeriler, konser, tiyatro, konferans salonları barındıran devasa bir heykel, devasa bir anıt.. Gerçekleşmedi. O yoldan her geçişimde, o tepe bana hep hüzün verir.
Hatay'da geçen çocukluğundan ve formlara olan ilk ilgisinden söz ederken, en sevdiği oyunun toprağa sırtüstü uzanıp gökyüzünü seyretmek, şekilden şekile giren bulutları izleyerek bir şeylere benzetmek olduğunu anlatmıştı. Bu oyun onu 1960'da Güzel Sanatlar Akademisi'ne, sonra kazandığı devlet bursuyla Londra ve Berlin'e götürdü. Yurt içinde ve yurt dışında ödüller aldı. "Taşı değil, ışığı yontuyorum" diye tanımladığı eserleri sadece estetik kaygusu gütmedi, toplumsal sorunları da vurgulayarak "Zamanın ve Mekanın Suretleri"ni, 50.Yıl Retrospektif Sergisini yarattı. 20 Mayıs'a dek görülebilir." "..bilir"i geçin.. Görün!..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA