Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

“Dünyada en güzel şey dost edinmek!.”

Eğer gazeteleri, manşet haberlerini, hele de iddialı köşe yazarlarını okuyor ve de haber kanallarını takipten kendinizi alamıyorsanız..
Hele hele muhalif medyayı takip gibi bir mazoşizm içindeyseniz, son günlerde koronavirüs konusunda gene dehşete düştünüz, hatta vasiyetinizi yazmaya başlamış olabilirsiniz.. Şaşmam..
Herkesin başından beri bildiği bilimsel gerçeği şimdi nasıl "Dehşet haberi" yapıp, daha da dehşet yorumlarla kafalara vuruyorlar..
Bilim iflas.. Hadi buyrun..
Efendim Kovid-19 virüsü mutasyon geçirmiş.. Eee.. Geçirecek.. Aylar önce köşemde ben kaç defa yazdım mutasyonu.. Geçirecek tabii.. Ama işin bilimsel yanı.. "Mutasyon daha ölümcül yönde değil, bir.. Aşıyı etkisiz hale getirmeyecek, iki.." Ama işin iyi yanını yazarsan okunmazsın ki.. Dehşet saçacaksın.. Tiraj için, reyting için, like almak için kötü haberi de en kötü şekilde yazacaksın ki okunasın..
Oysa gene bilimsel gerçek..
Koronavirüse karşı en iyi silah, insanın kendi vücudunun ürettiği bağışıklık sistemi.. Bu sistemin iyi işlemesi de "İyi moral"le olur..
Hadi muhalifleri anlıyorum..
"Milyonlar ölsün, ülke ekonomisi iflas etsin. Yeter ki, Erdoğan düşsün" amaçlı onlar.. Peki "İktidarı destekleyen medyaya ne oluyor?." Onlar niye düğün bayram mutasyon dehşeti vermeye çalışıyorlar?. Umudu, aşıyı yücelteceklerine..
İşte korona ve işte bir dünya güzeli mesaj.. El oğlundan geldi, Türklere..
Almanya'dan geldi. Önce Google'a girin.. "Edeka reklamı" yazın. YouTube diye 2 dakika 1 saniyelik reklam filmi çıkacak. Tıklayın ve seyredin.. Sonra aşağıya geçin..

*

Şimdi, Almanya'da yaşayan ve marttan beri korona hastalarıyla gece gündüz uğraşan Dr.
Erdoğan Karatay'ın bu reklamı ve Almanya'daki etkilerini anlatan yazısını okuyun.

*

Almanya'nın tanınmış ve 2017 verilerine göre en büyük süpermarket zinciri EDEKA, her yıl Noel öncesi yayınladığı duygusal reklamlarla halkın kalbini çalmayı başarıyor.
Bu yılki reklam yine halkın büyük bir çoğunluğunun gözlerinin dolmasına yol açtı ve bir hafta içinde sosyal medyada da milyonlarca kez tıklandı.
Reklamın adı: "Bay Schmidt'in özel Noel hikâyesi".
Konu: Almanya ve tabii dünyayı yakından ilgilendiren korona pandemisi ve farklı kültürlerin bir arada yaşaması.
Bu iki konu, reklamda o kadar güzel işlenmiş ki!
Bay Schmidt, dairesinde tek başına yaşayan ve aynı zamanda "yalnızlık" çeken bir emekli, ama çabuk sinirlenen ve tolerans göstermeyen bir yapıya da sahip.
Çocukların oyun oynaması, koşuşup neşelenmeleri, apartman boşluğunda çıkan en ufak bir ses onu hemen rahatsız ediyor ve bu rahatsızlığını da bağırıp çağırarak gösteriyor Bay Schmidt.
Türk komşuları kendisine baklava ikram ettiğinde, yine onları tersleyerek reddediyor.
Bütün bunlara rağmen, Bay Schmidt'in çok sevinerek beklediği Noel gelip çatıyor.
Hemen dairesini süslemeye başlıyor, kapısına Noel çelengi asıyor, taa ki Kovid-19 olduğunu öğrenene ve morali yerle bir olana kadar.
Kapısındaki Noel çelenginin yerini, "Korona pozitifim, lütfen yaklaşmayın!" yazısı alıyor.
Fakat komşu çocukları bu durumdan haberdar olunca, Bay Schmidt'e bir sürpriz hazırlıyorlar:
Tipik Alman Noel yemeği; hindi, kırmızı lahana ve patates köftesinin yanında, bir de baklavadan oluşan tepsiyi kapısına bırakıp zilini çalıyorlar.
Kapıyı açtığında tepsiyi görünce çok şaşıran Herr Schmidt, merdivende dizilen çocukların "mutlu Noeller" dilemesiyle artık mutluluğunu gizleyemiyor.
Bunları yazarken bile gözlerim doldu benim de.
Tepkiler inanılmaz olumluydu, "Beni ağlatmak zorunda mısın EDEKA?" diyenler, "Muhteşem bir mesaj" diyenler, "Reklam dediğin böyle olmalı" diyenler..
Yapılan internet anketlerinde de katılımcıların büyük bir çoğunluğu reklamı beğendiğini belirtti.
Böyle zor bir dönemde insanları gülümsettiği ve duygusallaştırdığı için ben de EDEKA'yı kalpten kutluyorum..

*

Finalde çocukların, o yaşlı adama Türkçe söylediklerini iyi duyabildiniz mi?.
"Dünyada en güzel şey dost edinmek!." Bu lafı iyi düşünün.. Dost edinmeyi geçin..
Eski dostları koruyabildiniz mi?.
Dünya değişir.. İnsanlar, fikirler değişir, ama "Dost" değişmez.. Eğer siz, başından beri gerçek dost olsanız..
Olsaydınız?.
Reklamın sonunda gece karanlığında yansımış şehir ışıkları üzerine binen iki cümle var. İlki Almanca..
İkincisi Türkçe..
"Lasst uns froh und bunter sein!."
"Sonu iyi olacak... El ele verelim kardeşlik kazansın!."
Koronayı yenecek şey işte bu.. El ele verirsek kardeşlik kazanır.. O zaman da sonu iyi olur!.
Elâlemin şarküterisinin verdiği bu mesajı bizde, verenden vazgeçtik, anlayan, anlatan var mı?.

*


BİR "TAVUK/YUMURTA" HİKÂYESİ Kİ..

"Türk futbolunun bitmesi mi spor yazarlığını bitirdi, yoksa spor yazarlığının bitmesi mi futbolu bitirdi" demiş okur Hasan Çapar..
Ve yazmış..
"Bu konuda sizden bir yorum bekliyorum. Dün gece 2020 yılının en iyi futbol maçı oynandı. Bursaspor çoluk çocukla maça çıkıp Göztepe'ye 5 tane gol attı. Futbol çöplüğü olan ülkemizde izlemeye değer bir şeyler ortaya koydu.
Ziraat Kupası'nın yayıncısı kurumun hem de spor gazetesi Fotomaç'ın web sayfasında dahi yer bulamamış. Gazeteye bakarsanız görürsünüz. Alex'in aklı Fener'de, Belhanda olay çıkardı falan filan. Bursaspor'dan, bu takımda oynayan pırıl pırıl gençlerden bir fotoğraf bile yok. Bu maçtan bahseden bir tane yorum yazısı yok. Ben bu gazeteyi yönetenlere mail atsam dikkate bile almazlar. Siz iki kelime söylerseniz belki işe yarar."

Ne kadar iyimsersin Sevgili Hasan..
Hangi gazete farklı ki?. Sporu unuttular.
Futbol oldu işleri güçleri.. Ama o olsa gene iyi.. Sadece Fener, Galatasaray, Beşiktaş.. O da bu sırayla.. Ötekilerin sonucu yazılıyorsa şükret..
Bu ülkede gazetecilik de bitti, futbol da.. Yıllardır yazıyorum. Zerre aldıran var mı?.
Bana bu sene değil, son beş yılda okuduğun bir güzel maç yazısı söyle..
Bir dört dörtlük futbol eleştirisi.. Haberi..
Başlığı.. Fotoğrafı..
Yok oğlu yok.. Ve de kimsenin umurunda değil. Okuyan, hesap soran yok ki..
Ekran başında otur, beş dakikada şişir.. Oldu da bitti maşallah.. Gazetemiz satar inşallah!.
Pazartesi sabahı, bilgisayarın başına geçip geride kalan haftanın lig ve kupa maçları üzerine bir iki görüş yazmayı düşünmüşken "Yayıncı kuruluş rezil..
Sayfalar dolma şişirme.. Futbol desen on paralık seyir ve keyif zevki yok.. Bu ortamda bu rezil futbolu eleştirsem ne olur, eleştirmesem ne olur" dedim..
Futbolu değil, bu ortamı yazmaya karar verdim.. Dün tam sayfaydı..
İşe yarar mı?. Sanmam.. İşe yaramaz yazıyı niye yazdım peki?.
Okur benim ruh doktorum da ondan.
Hani psikoloğa gider içinizi döker rahatlarsınız ya.. O işte.. Bu sabah buraya inmeden kendi yazımı okudum, bayağı rahatladım Hasan..
Ama şimdi senin mail'inden söz ederken, "Geçen hafta izlediğim tonla maç içinden aklımda kalan üç şeyi yazmazsam, onların kahramanı üç kişiye haksızlık ederim" dedim kendi kendime..
İkisi gol.. İki sahalarda ender rastlanır muhteşem gol.. Atanlar, zaman zaman çok ağır eleştirdiğim Vida ve Djaniny..
London Times yarım sayfa yazardı bu golleri.. Kahraman Ağabey (Bapçum), ya da İslam (Çupi) olsaydı, anlatımlarına doyamaz, tekrar tekrar okur ve o golleri yaşardınız..
Vida'nın adeta ters ayakla, ters vurarak attığı çatal golünü ömrünüzde bir defa izlerseniz şanslı sayın kendinizi..
Djaniny, çaprazdan gelen ortayı, kale direğinin dibinde göğsü ile düzeltti.
Hemen orda duran kaleciyi top havada iken sağ ayağının dokunuşu ile ekarte etti. Sol ayağını kaldırırken de koşarak gelen beki boşa çıkardı ve o sol dokunuşla topu artık boş ağlara yolladı..
Hepsi birkaç saniye içinde ve yan direğin hemen dibindeki bir metrekarelik alanda oldu bunların..
Bir, tek bir gazetede okudun mu bu iki golü.. Halit Ağabey (Kıvanç) ya da Orhan (Ayhan) anlatsaydı eğer o maçları..
Spikerlik, sunuculuk nedir anlardın Hasan..
Yazar yok.. Spiker yok..
Gelip de bu ülkede futbol oynamayı canı ister mi insanın?.
Alırsın paranı, yatarsın aşağı.. Hocayı tavla yeter.. Olursun Belhanda gibi kahraman..
Vazgeçilmez hem de..
Gazetelere bak.. Hâlâ Belhanda'nın sözleşmesi uzatılsın diye zarf atan haberler yazıyor, Hoca'nın medyadaki kulları..
Ötekiler de ses çıkarmıyor..
Belhanda'nın suçu ne?. Attırmış koskoca(!) Galatasaray'a imzayı.. Yönetimle kedi-fare gibi oynuyor.. Başkan Mustafa Cengiz bile korkusundan "Gık" diyemiyor..
Oynatanda, satmayanda değil mi kabahat?.
Peki Başkan neden korkuyor?.
Bu medya ile, Belhanda da, Fatih de kalır, kendisi gider, iyi biliyor da ondan..
Çok çok ünlü yazarımızın yalan yazıp yarattığı, hâlâ özür dilemediği "Mustafa Cengiz / Fatih Terim" olayından dersini almadı mı sanıyorsun, Cengiz Başkan?.

*

Bak gevezelikten üçüncü güzelliği unutuyordum..
"Yurt dışında harika, içerde on para etmez eyyamcı" diye yıllardır yerin dibine soktuğum Cüneyt Çakır Fenerbahçe maçına verilmiş görünce "Anlaşıldı" demiştim kendi kendime..
Ama saç ektirmek için kafasını kazıtan, sakal tıraşını da unutan(!) Çakır, akıllara seza bir maç yönetti. Nasıl keyifli utandım tahmin edemezsiniz.
Yermeyi biliyorsan övmeyi de bileceksin..
Cüneyt Çakır, geçen haftanın "Futbol Adamı"ydı..
O kadar iyi.. O kadar harika.. Dilerim devamı gelir!.

***


TEBESSÜM
Bugünkü Tebessüm'ü bir İngiliz kaynağından seçerken, bir zamanlar İngiltere'nin, hatta dünyanın "Bankacılık Merkezi"ni, adı kısaca City olarak bilinen Londra'nın ünlü Finans semtini hatırladım.
Işıklar içinde yatsın, genç yaşta kaybettiğimiz Mülkiyeli arkadaşım, Mülkiye basket takımının da harika gardı Chester Tanju'yu aramıştım, bir Londra gidişimde.. Bana "Bu ülkenin en iyi restoranı burada.. Yarın öğle yemeğinde buluşalım" dedi ve ekledi: "Aman çok şık giyin. Takım elbiseni otelde ütülettir.."
Meğer City'ye koyu renk takım ve kravat olmadan girilmezmiş. Yani girene iyi gözle bakılmaz, adam yerine konmazmış..
"İnsan yaşlanınca geveze oluyor" derler.. Öyledir zahir.. Ama bunları yazmamın sebebi gevezelik değil. Tebessüm'e daha iyi gülmeniz için giriş..
Genç Maliyeci sonunda City'de iş bulmuştu. Hemen Londra'nın en pahalı "Ismarlama" diken terzisine koştu. Bir İngiliz kupon laci kumaş seçti. Ölçüsünü aldırdı. İki prova sonra elbisesi hazırdı..
Terzi dikkat ve itinayla takımı genç bankere giydirdi. Genç adam boy aynasının karşısına geçti. Baktı. Baktı. Sonra elini cebine sokup bakmak istedi ve o an farkına vardı. Elbisesinde cep yoktu. Terziye döndü "Cep yok" dedi şaşkınlıkla..
"Bayım" dedi Terzi.. "Siz bana banker olduğunuzu söylemediniz mi?."
"Söyledim, ne olacak" dedi genç adam..
"Peki" dedi, terzi, "Siz bu dünyada elini kendi cebine sokan bir banker duydunuz mu hiç?."

***


Seni de, o güzel yemeği de unutmadım, Chester!.

SEVDİĞİM LAFLAR
"Dünya açık ve net olsaydı, sanat diye bir şey olmazdı." Albert Camus

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA