Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

New York’ta bir Atatürk mirası okul ki...

Üniversiteyi Kanada'da okuyup şimdi New York'a lisansüstü eğitim için giden sevgili kuzenim, can kardeşim Ahmet Taner Kışlalı'dan bana emanet Nilhan, zaman zaman Amerika mektupları yolluyor bize.. İşte son gelen mailinden, bayıldığım bir röportaj.. Orada yaşayan Türklerin sımsıcak bir "Cumhuriyet Okulu" varmış meğer.. Oraya gitmiş, gezmiş, görmüş, öğretmenler ve çocuklarla konuşmuş ve yazmış..
Buyurunuz efendim..

*

En son mektubumda Birleşmiş Milletler'in tam karşısında yeni açılan Türkevi ziyaretim sırasında tesadüfen Cumhuriyet Okulu öğretmenleriyle tanıştığımdan bahsetmiş, "Mutlaka ziyaretlerine gideceğim" demiştim. Nihayet, sadece cumartesi günleri açık olan bu okula geçen hafta giderek harika bir iki saat geçirdim.
Deneyimlerimi paylaşmak, yüzü aşkın öğrencisiyle New York'un kalbinde Upper East Side'da (Yukarı Doğu Tarafı) bulunan Atatürkçü okulu sizlere anlatmak istiyorum.


İşte Nilhan, New York'taki Cumhuriyet Okulu'nu gezerken uğradığı bir sınıfta. Bu cıvıl cıvıl çocuklar, dünyanın öbür ucunda, ulusal kültür ve değerlerini öğreniyorlar.. Ne güzel değil mi?

Aralık ayı olmasına rağmen güneşli ve ılık bir sabahtı.. Açıldıktan 15 dakika sonra vardığım bu okulla başladım günüme. Aslında açılışa yetişerek "Günaydın" törenine katılmak istiyordum. Fakat yolda ayakkabım vurunca eczane aramak zorunda kaldım ve vaktinde yetişemedim.
"Her işte bir hayır vardır" derler, benim de bu olay hayrıma oldu. Açılışa yetişseydim çocuklarla orada tanışacak, muhtemelen sınıfları ziyaret etmeyecektim.
Tülay Hanım (Taşkent) beni kapıda karşıladı.
Normalde bir ilkokul olan bu binanın spor salonunda buldum kendimi. Dernek yetkililerinin masaları sağ tarafta duruyor, karşıda sahnede ise kocaman bir "Atatürk'ün Mirası New York Cumhuriyet Okulu" yazılı pano ile Türk bayrağı yan yana bana bakıyordu.
Tülay Hanım sınıflara çıkmadan kısaca bana bu okuldan bahsetti.
Aslında 1971 yılından geçen seneye kadar Atatürk Okulu ile beraber çalışıyorlarmış fakat pandemi ile beraber yollar ayrılınca, Tülay Hanım diğer yetkililerle beraber yüz yüze eğitime "Cumhuriyet Okulu" adı altında devam etmiş.
Geçen seneye kadar konsolosluk binasında yer alan bu okul, Türkevi'nin açılmasıyla Upper East Side'a taşınmış.
Anaokulundan 6. sınıfa kadar her sınıfın bulunduğu Cumhuriyet Okulu, cumartesileri 10.30'da açılıyor. Milli Eğitim müfredatının takip edildiği dersler edebiyattan dil bilgisine, tarihten sosyal bilgilere hemen hemen tüm konuları kapsıyor.
Matematik ve fen dersleri üzerinde yalnızca kavramsal duruluyor.
Yani anlayacağınız, ağırlık sözel ve daha da önemlisi Amerika'daki yerel okullarda olmayan derslerde.
Sözel derslerin yanı sıra müzik ve resim dersleri de veriliyor. Hatta, Bingül Sevimli'nin verdiği resim dersine ben de kısaca katılma şansına eriştim, öğrenciler ve öğretmenlerimizle anı fotoğrafları çektirdik.
Müzik derslerini Onur Erol, Türkiye'den katılarak veriyormuş. Şimdi ise artan talep üzerine halk oyunları dersi hazırlığı yapılıyor.
Tüm çocuklar her anlamda Türk kültür ve değerlerine haşır neşir yetiştirilmeye çalışılıyor.. İşin özü de aslında bu. Amerika'da büyüyen, orada kalmaları olası çocuklara ulusal kültür ve değerlerini tanıtmak..
Sohbetimize ara verip Tülay Hanım'la üst katlara, sınıflara çıktık. Her sınıfa teker teker girerek öğrencilerle tanışma, konuşma fırsatım oldu.
Kimi sınıfta dil bilgisi işleniyor, kimisinde şiirler okutuluyordu. Her bir sınıfta kocaman ekranlar, ekranlarda derslere evden katılma durumunda olan öğrenciler...


New York Cumhuriyet Okulu'nun içindeki pano ve yanındaki ay yıldızlı bayrak her şeyi izah etmiyor mu?.

Bir sınıftaki ekranda çevrimiçi öğrencilerden bir kız taa İsrail, Tel Aviv'den katılıyordu, siz düşünün!
Sınıflarda gezmek, öğretmenlerin öğrencilerle iletişimine tanıklık etmek beni kendi ilkokul yıllarıma götürdü. Bir anda kendimi Türkiye'de hissettim.
Çocuklar için memleketlerinden bu kadar uzakta bir Türk okulunun var edilmesine tanıklık etmek tarif edilemez bir duyguydu benim için.
Bu öğrenciler kendi değerlerinin, tarihinin bilincinde, Türkiye'den fiziksel olarak uzak, ama hissiyat olarak yakın büyüyorlar.
Sınıflardan birinde eskiden bu okulun öğrencisi olan ve şimdi her konuda teknik desteği veren, tüm o ekranların kurulumunda, çevrimiçi ve yüz yüze eğitimin beraber sağlanmasında gereken altyapıyı oluşturan Oğuzhan Bey'le de tanıştım. Oğuzhan Bey çocuklarla dergi çıkararak, okulun videolarını hazırlayarak ve en önemlisi tüm teknik desteği sağlayarak derneğin önemli bir parçası haline gelmiş.
Bana okuldan ayrılırken son sayısını verdiği "Geleceğin Sesi" adlı dergiyi eve vardığımda keyifle okudum.
Öğrencilerin çizdikleri resimlerden Atatürk için yazdıkları yazılara, derneğin gösterdiği faaliyetlerden Ankara'nın başkent olma hikâyesine kadar harika bir ekip çalışması yapmış, o son sayıyı hazırlayanlar.
Okuldan ayrılmadan önce girişte, Kurucu Dernek Başkanı Necmiye Kaçaroğlu ile sohbet ettik. Necmiye Hanım beni okuldan şöyle uğurladı..
"Burada amacımız Türk kadınlarımızı, erkeklerimizi, çocuklarımızı birleştirmek, birbirimize destek olarak kocaman bir aile olmak. Derneğimizin en büyük projesi ise gönüllülük esasına dayanarak hayat verdiğimiz bu Cumhuriyet Okulu.
Derneğimiz hep beraber daha güçlü, ben sen değil 'biz' çalışması. Seni haftaya pazartesi Türkevi'nde yapacağımız 'Birliktelik ve Kaynaşma' resepsiyonunda arkadaşlarınla görmeyi çok isteriz. Geldiğin için çok teşekkürler, kendine iyi bak!."
Birçok güzel duyguyla ayrıldığım Cumhuriyet Okulu'ndan anılarım böyle. Pazartesi tekrar öğretmenlerimiz ve öğrencilerimizle Türkevi'nde bir araya geleceğiz.
Sevgiler..
Nilhan

***


BURASI DA BAŞKENT!.. ARKADA BEYAZ SARAY!..
Nilhan, ilk defa gittiği Amerika'da, New York'ta yaşıyor. Bir gezi ile iki günlüğüne başkent Washington, kısa adıyla DC'ye (Disi) gitmiş..
New York ile DC arasındaki çok çarpıcı farkı da anlattı..
"Hiç kabalık veya saygısızlık etmek istemem, lütfen yanlış anlamayın, yemeğinize başlıyor mu yoksa bitiriyor musunuz?"
Bu cümle Washington DC'de geçirdiği iki günü en güzel özetleyen anısı olmuş.
Efendim şöyle.. Nilhan önde oturmuş yemek yiyor. Yoldan eşiyle geçen bir kadın, arkasındaki masada oturanlara bu soruyu sormuş. Cevaba göre ya başka restoran arayacak ya da orda bekleyeceklermiş.
New York ile DC arası otomobille sadece 3 saat.. Ama yaşam farkları, dağlar kadar.. DC, gürültüsüz, sakin, sessiz ve kibar.. Biraz Ankara'yı anımsatmış Nilhan'a..


Önde Nilhan, arkada Beyaz Saray.. Trump zamanında bu yolda hemen her gün protestocular, yürüyüşçüler vardı. Biden'dan beri Beyaz Saray'ın ön caddesi oldukça sakin.. Bu resimdeki gibi.. Ama şimdi büyük Noel ağacı dikildiği ve yılbaşı süslemeleri yapıldığı için, iç dış turistler görmek ve resim çekmek için dolduruyor olmalılar.

Bir şey diyeyim mi?. Bana da öyle gelmişti.
"DC'de New York'un meşhur, devasa lağım fareleri, duvar dibinde sızmış evsizleri, kendi kendine konuşan delileri yoktu. Telaş yoktu, stres yoktu, çok kibar, birbirlerine çok saygılı insanlar vardı" diyor, Nilhan ve DC notlarını şöyle bitiriyor..
"Dönüş için otelime doğru eşyalarımı almak üzere yürürken şans eseri Avrupa Birliği Kurulu Başkanı'nın halka yaptığı bir konuşmaya denk geldim. İkinci Dünya Savaşı'ndan bahsederek neden sevginin sınırda kaldığını sorguluyordu.
'Farklılığımızda yatan mükemmel birliğimiz' diyordu. 'Bu dünyaya nefretle değil sevgiyle yaklaşacağız.
Nelson Mandela'nın dediği gibi Nefreti öğrendiyseniz sevmeyi de öğrenirsiniz.' Olumlu mesajlarla dolu, geleceğe umutla bakan, hiçbir grubu hedef almayan harika bir konuşma.. 'Biz farklılıklarımızla güzeliz, ayrışmayalım birleşelim' mesajı ne güzel.
Üstelik ABD başkentinin göbeğinde, insanların çok hasret duyduğu mesajlar bunlar.
Programımın yoğun olmasına rağmen dinlenmiş döndüğüm DC'den anılarım böyle. New York ise indiğim anda hiç dinmeyen enerjisiyle karşıladı beni. Vızır vızır sokaklar, hiç durmayan hayat... Binbir çeşit insan."

***


PAZAR NEŞESİ
15 çocuğu olan kadın, Sosyal Sigortalar Kurumu'na yardım için başvurdu.
"Vavv" dedi, görevli.. "Hepsi sizin mi?."
"Evet" dedi kadın. Bu soruyu bin defa duymuştu. Bir kez daha ne fark eder ki..
"Tamam" dedi, görevli.. Şimdi hepsinin adlarını öğrenmem gerek."
"Bu en büyükleri" dedi kadın.. "Adı John!."
"Öteki?."
"O da John.."
Görevli kaşlarını oynattı. Ötekileri tek tek sordu.
Kadın cevapladı.."O da John.. O da John!."
"Hepsi John, öyle mi" dedi, görevli..
"Evet" dedi kadın.. "Böylesi kolay oluyor. Kalkma saati, okul zamanı, yemek zamanı, 'John' diye bağırıyorum, hepsi birden geliyor. Bu hayatımdaki en harika fikirdir."
Görevli gene kaşını oynattı. Az biraz düşündü.. Sordu..
"Peki ya hepsinin değil de sadece birinin gelmesini istiyorsanız?."
"O zaman soyadı ile çağırıyorum!."

***


LATİN SÖZLERİ
"Voluntas impudicum, non corpus facit!"

"Arsız yapan niyettir, beden değil!" Özdeyiş

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA