Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SEDA DİKER

Erkeklere duyulan öfke

Flört ve dişilik eğitimlerinde, hatta ilişkileri aşka programlama üzerine konuşurken, genelde kadınlarla erkeklerin birbirlerine önyargılı davrandıklarını fark ediyorum. Hatta öyle ki, öyle olumsuz inanç kalıpları var ki, âşık olmak isteyen kişiler dahi kalplerinde sevginin kırıntısını taşımıyor. Bu yazıyı okurken kendinizi muaf tutmayın hemen. Bunu hepimiz yapıyoruz. Sadece kendi hayat deneyimlerimizle değil, tarihte olanlarla, hatta toplu bilinçle de etkilenebiliyoruz. Yine geçen hafta sizlerle paylaştığım eğitim programından bir başka öyküyü sizlerle paylaşmak istiyorum. Hatırlarsanız, konusunda dünyaca ünlü bir regresyon, yani geçmiş yaşam terapisi uzmanı ve eğitmeni Türkiye'de eğitim veriyordu. Diploma almak ve onun kendi ismiyle anılan tekniğini uygulayabilmek için iki yıllık uzun bir programdan ve süreçten geçmeliydik. İşte bu eğitim sırasında ortaya çıkan bir başka hikâye, Almanya'nın Nazi dönemine rastlıyor. Eğitmenimiz gözlerimizi kapattırarak dünya üzerinde uçarak gezinmemizi istiyor. Tam rahatlamışken bir başka telkin geliyor: "Kendinize yakın gelen, enerjisi pozitif olan ülkelere doğru ilerleyin." Ben kendi adıma Yunanistan'a ve diğer birkaç Akdeniz ülkesine doğru bir çekim ve yakınlık hissediyorum. Hoş duygularla uçarken bu kez yeni bir direktif geliyor: "Bu kez sevmediğiniz ülkelere bakın." Yanımda oturan genç kadın, kendini Almanya'da buluyor. Aynı zamanda nedenini bilmediği köpek korkusunun da nabzını hızlandırdığını fark ediyor. Transa girdiğinde korkuyordu. "Köpekler geliyor. Havlıyorlar. Çok korkuyorum. Elimde çocuklarım var. Sokaktayız. Hava karanlık. Geliyorlar. Havlıyorlar." Ve ağlamaya başlıyor. Koşuyorlar. Genç kadın birden arkasını dönüyor. "Ne oldu?" diyoruz. "Kızımın ayakkabısı çıktı. Ama koşmak zorundayız. Zavallı minik kızım," diye bağırıyor. Birazdan köpekli askerler genç kadını ve iki yavrusunu duvara dayayarak yakalıyor. Önce çocukları zorla alıp bir kamyona bindiriyorlar. Genç kadın çılgınca ağlamaya başlıyor. Ve bir daha çocuklarından haber alamıyor. Biraz sonra kendisi de, içinde pek çok kadının olduğu bir başka kamyona bindirilerek götürülüyor. Balık istifi gibi dizilmiş, hiçbir değeri olmayan et parçaları gibi sıkıştırılarak bir toplama kampına götürülüyorlar.

KİMLİĞİNİ GÜCÜNDEN ALAN ERKEKLER VAR
Ölüm sahnesine gitmesi istendiğinde, gaz odasında hep birlikte yine balık istifi gibi çırılçıplak dizilip hep beraber boğularak öldürüldüklerini hatırlıyor. Çoğumuzun zannettiğinin aksine, ölüm travmatik olmuyor. Gayet kolay ve duygusuzca göçüp gidiyor kadın. Tek düşündüğü çocuklarına ne olduğu... Bir de kocasına duyduğu müthiş öfke... Bu kadar olumsuz olaydan kadının aklında ve ruhunda yer eden tek şey, kocasına olan öfkesi. Çünkü kocası para kazanmak uğruna karısını ve iki çocuğunu bırakarak Amerika'ya gidiyor. Ve onları da yanına aldıracağına söz veriyor. Oysa artık çok geç. Kadına göre, birazcık para uğruna erkekler ailelerini hiçe sayıyor. Yine bir başka yaşam hikâyesinde, Orta Çağ'daki cadı avında köy halkı tarafından diri diri yakılan genç bir kadın da kocasına öfkeli. O da para için uzaklara gidip ailesini bırakmış. Oysa aynı eğitimde bir erkek öğrenci transa girdiğinde karısının kendisini anlamadığından, muhakkak para kazanması gerektiğinden ve bu yüzden karısının kendisini anlayışla karşılaması gerektiğinden söz ediyordu. Çünkü erkekler için para bir güç simgesi. Ve kimliğini gücünden alan pek çok erkek var. İşte kadınlar bundan şikâyet ediyor, "Sevgi daha önemli," diyorlar. Peki biz kadınlar gücü ve parayı ne kadar seviyoruz? Zamanla gerçek sevgiyi hep birlikte bulmak ümidiyle...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA