- Mutfağa genel bakışınızdan biraz bahseder misiniz?
- Kendi yaptığım iş artık sürdürülebilir tasarım olarak çok popüler olduğu için, kendi mutfağıma benzer bir mutfak da hayal ediyorum Türkiye'de. Atıkların azaltıldığı, hammadde olarak değerlendirildiği mutfaklar yani. Diyelim ki bir portakal yemişsem, o portakalın kabuğunu reçel yapıyorum. Bütün bu meyve suyu satan yerler, kabukları çöpe atıyor. Biri bunları iş edinse, gitse alsa. Şekerle ya da pekmezle kaynatıp kendi çocuklarına yedirse, sağlıklı bir şey yapacak. Ve bunu daha ciddi bir şekilde yaparsan satışa yönelik bir şey de olur. Mesela incir kabuklarını pişirdim, çok güzel oldu. Önemli olan, kaynakların tükendiği ve nüfusun bu kadar arttığı dünyada yeni kaynaklar bulmak. Patlıcanın kabuğunu pişirmek ya da dolma yapmak için kullanılan sebzenin içini pişirmek gibi. Bamyanın tepe kısmını ayıkladıktan sonra ipe dizip kurutup, sonra onları ezerek yaptığın bir Osmanlı yemeği var mesela. Karpuz kabuğu turşusu var.
- Adanalısınız, müthiş bir yemek kültürünün içine doğmuşsunuz.
- Evet. Bu benim için bir şans.
- Nasıldı çocukluğunuz?
- Anneannem müthiş yemek yapardı. Çok yaratıcı bir kadındı. Ben çocukluğumda çok anneannemin yanındaydım. İlk torundum. Ne istesem yapılırdı. Anneannem arkadaşlarıyla kahve içiyor fal bakıyor mutfakta, ben de dışarıda oynamak yerine onu seyrediyorum. Tabii öyle bir bellek oluşuyor sizde o zaman. O biriktirdikleriniz bir gün işte karşınıza yeni tasarım olarak çıkıyor. Ama ben mastırımı bitirene kadar hiçbir şey yapmadım. Kendi evim olmuştu artık. Annem gelip yapardı. Sonra dedim ki 'Yetişkin bir insanım, hep annem mi gelip yapacak?'. Onun üzerine mutfakta bir şeyler yapmaya başladım. Ama turşular, pastalar, kurabiyeler, börekler... Sonra götürüyorum fakülteye (Çukurova Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olduğu dönem), öğrencilerle yiyoruz. O sene tıp fakültesinde dersim vardı, 'Hocam siz en iyisi ayrılın, bir pastane açalım,' diyorlardı. Sonra üniversitenin davetlerini yapan biri durumuna geldim.
- Çocukken en sevdiğiniz yemek neydi?
- Hiç yoktu. Çok çok az yemek yiyen bir çocuktum. Hâlâ az yemek yerim. Ben iyi yemek yapıp kötü beslenen biri olduğumu söylüyorum. Yemek yemeyi sevmiyor değilim ama ben yemeği bir keyif olarak görüyorum. Çok seçiciyim. Salata çok severim. Her türlü peynir seviyorum. Kendi hazırladığım peynirler var.
- Mesela?
- Bizde var olan peynirlerle çeşitli kombinasyonlar yapıyorum. Baharatlarla tatlandırıyorum.
- Sizin için Türk mutfağı öncelikli değil mi?
- Ben Türk mutfağının zenginliğine inanan biriyim. Ama dünyaya da hiçbir zaman kapalı değilim.