Türkiye'nin en iyi haber sitesi
METİN SEVER

Komşu komşunun külüne muhtaçtır

BERLİN'DE bir kafede. Murathan Mungan'ın Eldivenler, Hikayeler kitabını okuyorum: "Köpüklü günışığı odaya doluyor..." Tam o an.... Garson cümleyi duymuş gibi masaya yaklaşıyor. Elinde istediğim köpüklü kahve. Günışığı gibi köpüklü. Bu zamanlamanın üstünde durmadan, okumaya devam ediyorum. Hikâyenin adı: 'Ansızın Her Şey' ".....galiba bütün romanları hayatın hesaplanamazlığı üzerineydi. Hiç ummadığınız bir anda bütün hayatınız darmaduman olabilirdi. Sakin, yumuşak görünüşünün altında kimsenin güvende olmadığı bir dünya anlatıyordu... Romanlarına bakılacak olursa hayatın kendisi bir pusuydu. Hepimiz pusuya düşürülmüş, yaşama savaşı veren kurbanlardık ve bu durumun fazla önemsenip büyütülecek bir yanı yoktu. Ansızın her şey değişebilirdi." İşaretlerin dili var mı bilmiyorum. Ama az sonra gelen haber, işaretlerin bir büyüsü olduğunu doğrulamak ister gibiydi. Bilmediğin, tanımadığın bir yoldan senden önce geçenlerin ayak izini takip etmek gibi. Tedirgin bir heyecan... Telefonum çalıyor. Arkadaşımın sesi: "İzlanda'daki Eyjafjallajökull yanardağının külleri Avrupa semalarında seyrüsefere çıktığı için uçuşlar iptal edildi..." - "Ne zamana kadar?" - "Şimdilik belirsiz. 'İki üç gün sürer' diyen de var, 'Haftalar, hatta aylar sürer' diyen de." Oysa ben ertesi akşam İstanbul'a dönecektim. Bildik hayatıma. Ama "Ansızın her şey değişebilir..." Hayatımız sakin bir nehir gibi ağır ağır akarken ansızın taşabilir. Steril, korunaklı dünyamızın yıkılmaz sandığımız kaleleri, serseri ve delişmen bir rüzgârla dağılıp gidebilir. Kalkan uçak, son uçak olabilir. Bir başka kente, bir başka hayata, bir başka kadına 'kapatılabiliriz.' Belki de 'kapatıldığımız hayattan' çıkarız. Yazarın 'kader sekmesi' dediği bu olsa gerek. Acaba kaç kez 'kaderimiz sekti'. Kaçının farkındayız. Kaç kader yanımızdan geçip gitti. Yanardağ yüzyılların ötesinden gelen 'bilgeliğiyle' belki bize bir şeyler anlatmaya çabalıyor. Muktedir olmanın hemen içinde aczin de olduğunu söylüyor belki. Belki koca bir okyanusta küçük bir damla olduğumuzu. Hayat ne ki? Musluktan akan bir suyla avuçlarımızı doldurmaya çalışırken parmaklarımızın arasından akıp giden şey değil mi? Tutabildiğimizden daha çok sızanlar değil mi hayat? Tekrar kitaba dönüyorum: "Bir süredir hiçbir şeyin boşa olmadığını, olan biten her şeyin kainatı kuşatan bir büyük işleyişin işareti olduğunu düşünüyor. Hayat daha kolay katlanılır bir şey oluyor böyle düşünüp, böyle hissedince. Kendisini hayatın bir bildiğine emanet etmiş insanların erinciyle akıp giden günlere karışıyor....." Ben de, Berlin sokaklarına karışıyorum. Berlin sokaklarında çok bildik bir şarkı: "Bir yangının külünü yeniden yakıp geçtin/Madem ki son şarkının kırık bir güftesiydin/ Niçin yarım bıraktın, neden bırakıp gittin..." Yine işaretlerin dili. "Kaderin sektiği" anların temel sorusu galiba şu: Karşımıza çıkan yeni ana, hayata 'kapatılacak mıyız?' Yoksa karışacak mıyız? Ben insanın hikâye toplayıcısı olduğuna inanırım. Berlin'de mahsur kalmak hayat denilen büyük hikâyenin içinde küçük bir hikâye değil mi zaten. Berlin muhabirimiz sevgili Mesut Hastürk'ün ifadesiyle "Frenkistan'daki sekme-i kader hatıraları" bizi buraya sürükledi. Boşuna söylememişler: Komşu komşunun külüne muhtaçtır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA