2000'li yıllardaki en güzel tatillerimizin tek adresi vardı: Bozburun'daki
Sabrinas Haus. Otomobili park ettik diye arardık, birkaç dakika sonra bizi karadan ulaşımı olmayan ufak cennetimize götürecek sal belirirdi. Sonrası parmak arası terlik, mayo ve birkaç askılı elbiseden oluşan mikro gardıropla deniz, güneş, tembellik, arada sandalla akvaryumumsu koy gezmeleri ve bitişikteki
Orfoz'da
Selçuk Bozçağa'nın gastronomik yeteneğiydi. Sade, rahat, damakta iz bırakan tatiller. Derken Sabrinas Haus el değiştirdi. Leopar elbiseli, topuklu takunyalı teşrifatçı ablalar filan, tatil anlayışları bizimkinden çok uzağa düşer oldu. Fakat şimdi üç beş kulaç ötede (Buraya da karadan yol yok), tam da o hafif, gevşek, huzurlu tatillerin yapılabileceği, üstelik de yemekleriyle parmak ısırtan bir yer var:
Karia Bel. Beliz Üke Yavuz, yaklaşık 20 yıllık Hilton tecrübesi olan, tuttuğunu koparan sıkı bir iş kadını. 'Çavuş'muş lakabı, her işi becerir, olmazı oldurur görünüyor. Annesiyle babası, 80'de, daha Bozburun'da kimseler yokken bölgeye ilk gelenlerden. Burası yıllar boyu evleriymiş. O buralılık haliyle kentli ve gustolu kariyer geçmişini, ailenin tek erkeği olan ve kayığına da teknesine de 'Horoz' adını veren babasının 'erkek kızı' olma haliyle muhabbetli zarafeti çok iyi bitiştiriyor. Alelade biri değil. Karia Bel'in kendisi de sahibi de, Sabrinas'ın kalbimizde açtığı deliği fazlasıyla kapadı özetle. Yalnız uyarmakta fayda var: Görülecek, görünülecek yer değil. Tatilden anladığı iyi deniz artı iyi yemek olmayanlar hiç yeltenmesin.