Hafta içi gazetelerinde bir yazar arkadaş "Göbeğini kaşıyanlar"ın sahilleri mahvettiğinden dem vuruyor, bir başka yazar arkadaş da "Tabii ki muhafazakarlaşıyoruz," diyordu. Hiç emin değilim. Son günlerde gördüğüm deniz-halk manzaraları başka şeyler söylüyor:
* İstanbullular artık yıllar öncesinde, çocukluğumuzda olduğu gibi şehrin birçok yerinden denize giriyor.
* Deniz bir sürü yerde dudak büküp burun kıvıramayacağımız kadar pırıl, davetkar ve bilimsel ölçülerde temiz.
* Denize girenler, bilhassa 'kıllı ve göbekli olup balık sevmeyenler'i hor görenlerin dudak büküp burun kıvırabileceği tipte, bildiğimiz 'yurdum insanı'. Ama işte nihayet denizden faydalanıyor. Hakkı olan bir şeyden zevk alıyor. Sevindirici bir şey değil mi bu? Kafa göz yara yara, bazılarının göz zevkini boza boza da olsa suya giriyor, eğleniyor, mütevazı bir tatil yapıyor.
* Kadın-erkek, açık-kapalı, köylü-kentli, bunu hep beraber yapıyor.
* Anadolu Kavağı'nda, Ege'yi aratmayan berraklıktaki suda elbiseli kızlarla doğma büyüme İstanbullu olduğu belli bitirim abiler birkaç metre mesafede. Plastik kaplarda getirdikleri karpuzları paylaştırırken bir yanda da közdeki patlıcanlarını ters yüz eden pardösülü teyzelerin iki adım berisinde, yönetmen koltuğumsu sandalyelerinde kutu biralarını içen uzun kıvırcık kafalı rock festivali tayfası...
* Anadolu Feneri'nde, tepede fenerin tam dibinde durduğunuzda gördüğünüzün, Ümit Burnu'ndakinden zerre farkı yok. Bitişikteki caminin manzarasıysa daha bile güzel, aşağıdaki koyda olağanüstü renk ve billurlukta bir su ve Boulders Bay'deki penguenler yerine, denize girerken mavra yapan çoluk çocuk şenlikli bir kalabalık var.
* Poyrazköy, sadece kazılarda ele geçirilen silah ve mühimmatla dehşet verici bir cephanelik değil, askere ait bölgenin etrafından, bol yeşillikli yollardan dolanırsanız iğne atsan yere düşmez bir plaj da. Kitle, evlilik programları tadında; tesettürlüsü de var, fosforlu üçgen bikinisinin ip izi fazla gelen de.
* Rumeli Kavağı'nda, Kahraman'ı geçtikten sonra denizin üstünde rüzgarlı bir balıkçı: Ayder. Yemekler umulmadık lezzette. Kafayı biraz uzatınca ileride Altınkum plajı: Bir çeşit küvet! Aynen Çeşme'deki beach'ler gibi, sadece halk versiyonu. Beline kadar suyun içinde sosyalleşme. Bir metreküp suda beş çift bacak.
* Kilyos-Demirciköy'deki Uzunya'da bedeninde onlarca müdahale olan fit ablalarla başı örtülü büyükanneler komşu minderlere uzanıyor. (Uzunya'nın akşamları Demirciköy/Zekeriyaköy sosyetesinin akınına uğrayan restoranı gayet iyi, esinti şahane, ortam İstanbul'dan ziyade bir sahil kasabası.) Akşam trafiğine dikkat! Pazarları, aman!
* Tabii "Halk plaja hücum etti, vatandaş denize giremiyor," diyebilirsiniz. Doğrudur, siz de haklısınız. Bu durumda Prens Adaları, bilhassa kendi tekneleriyle gelen prens ve prenseslere kollarını şefkatle uzatıyor. Sedef Adası'ndaki Elio mesela, 68 liralık bir porsiyon jumbo karidesiyle, size nasıl da ayrıcalıklı olduğunuzu damardan, damaktan, her açıdan hissettirecektir!