Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Boşlukta asılı insan

Tatile çıkmadan önce yazdığım son köşe yazısında Akdeniz'den söz etmiştim ve Albert Camus'nün farklı bir Akdeniz'i anlattığını söylemiştim: "Bambaşka bir ton ve şiddette." Türkçeye çevrilmiş Yaz kitabı, bu konuyu alttan alta kurcalar. Ama önemli bir farkla: Camus'deki Akdeniz şiddetli değildir sadece, doğrudan doğruya şiddettir. Öyle olmasa Yabancı'nın o yabanıl kahramanı Mersault, Arap'ı, gözüne giren Akdeniz güneşi altında mı öldürürdü?
Bazı yazılar, peşimi bırakmaz. Bodrum'un mürekkep rengi denizinin dibine dalmış, camgöbeği ışık huzmelerine bakarken ansızın fark ettim ki, Camus doğalı 100 yıl olmuş. 1913'te doğmuştu. Cezayir'den geliyordu. Korkunç bir yoksulluk yaşamıştı. Yine Defterler'de anlatır. (Bir defasında da onlara kendimi kaptırmış ve bu kez Kaş'ta unutmadığım bir 'yoksul yaz' yaşamıştım.) O yıl, ölümünden çok sonra yayımlanan, ilk romanı İlk Adam çıkmıştı ve ansızın öğrenecektik ki Camus'nün annesi sağır ve dilsizmiş. Evlerde hizmetçilik yaparmış, oğlu okusun diye.

SARTRE'LA DOSTLUKLARI KISA SÜRDÜ
Öğretmeni elinden tuttu, yol gösterdi. (O da yıllar sonra alacağı Nobel'ini o hocasına adayacaktı.) Paris'e gitti. Vereme yakalandı. Futboldan uzaklaştı (kaleciydi), yazmaya başladı. Marksizm'le tanışmış, Fransız Komünist Partisi'ne girmiş, ama Troçkist diye atılmıştı. Paris, Bordeaux derken tekrar Cezayir'e, Oran'a döndü ve nihayet ilk romanını yayımladı. 1942'nin bombası: Yabancı! Combat (Kavga) isimli dergiyi çıkardı. Sartre'la dostluğu başladı. Varoluşçulukla ilgili, 'saçma'yla ilgili ilk görüşlerini oluşturmuştu. Derken savaş bitti. Paris'teki 'sol yaka' aydınlarının uğrak yeri Cafe Flore'a gidip gelmeye başladı. Çemberin merkezinde Sartre vardı. Sonra koptular. Nedeni Stalinizm'di. Küfür kıyamet bir kavga yaşandı. O arada veremi tekrarladı. Hayattayken yayımladığı son romanı Düşüş çıktığında artık bir 'olay'dı. 1957'de Nobel'i aldı. Ocak 1960'ta "Dünyadaki saçma şeylerden biridir," dediği trafik kazasında öldü.
Yabancı bir başyapıttır. Veba da öyle, Düşüş için fazla bir şey söyleyemem. Ama benim için Camus bir deneme yazarıdır da. Biraz tutuk ve kapalı, ama dil ekonomisini sonuna kadar kullanan, çok güçlü imgeleri fark ettirmeden olgunlaştıran bir yazardır. Gene de ustura gibi indirir insana ait saptamalarını. Fakat bugün bu nitelikleriyle değil, benim yarı-felsefi dediğim görüşleriyle anılıyor.
Bana sorarsanız, varoluşçu da değildi. Sartre'ın çılgın politik tutkularından çok uzak, biraz Heidegger'in "Dünyaya atılmışlık," dediği konumu ve ruh durumuyla ilgiliydi. Camus yazdıklarına bir de düşünsel zemin oluşturma çabasındaydı, ama geçelim onları. İyi edebiyatçı, daima edebiyatıyla yaşar. Camus de!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA