Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ADNAN BOYNUKARA

Çözüm ve sabote sarkacında Kürt meselesi

Türkiye'nin, bu saatten sonra yapacağı tek şey, sorunlarının çözümüne ilişkin iradesinin arkasında durmak ve yeni misyonuna uygun rolü üstlenmektir

Kürt meselesinin çözümüne ilişkin iradenin, hükümet tarafından yüksek sesle dillendirildiği bir süreçteyiz. Çözüm iradesini ortaya koyan somut kimi adımların atıldığı da konuşuluyor. Hükümetin kararlılığıyla ortaya çıkan ve toplumun geniş kesimlerinde somutlaşan bu irade, Türkiye'nin olduğu kadar, bölgenin ve dolayısıyla da dünya siyasetinin geleceği açısından da önemli. Kendi iç sorunlarını minimize etmiş bir ülkenin, var olan dengeleri değiştirme gücü dikkate alındığında, çözüm çabalarının önemi daha anlaşılır hale geliyor.

Kimler neden sabote edecek?
Dünyanın aldığı yeni pozisyonda güçlü ve sorunlarını minimize etmiş bir Türkiye, tarihi perspektifinin de etkisiyle, "dünya siyasetinde ben de varım ve etki gücüm de yüksek" mesajını vermekte ve bu zeminini koruyarak geliştirmektedir. Bu durumun, dünya siyasetine yön verme iddiasındaki kimi aktörler tarafından hoş karşılanmadığı açık. Ancak son on yıl içinde, politik perspektiflerinde revizyona gitmiş olan Türkiye'nin, bu saatten sonra yapacağı tek şey sorunlarının çözümüne ilişkin iradesinin arkasında durmak ve yeni misyonuna uygun rolü üstlenmektir. İşte Kürt meselesinin çözümü bu pozisyona güç katacaktır. Bu nedenle de, Kürt meselesinin çözümüne yönelik iradeyi sabote etmeye istekli aktörleri deşifre etmek, çabaların sonuç alması açısından önemli. Bunları; dış aktörler, bunlarla ilişkide olan figüranlar ve kontrol edilebilir sivil siyaset özlemi içinde olan güç merkezleri olarak tanımlamak mümkün.

Sabote etmenin iki temel aracı; silah ve dil
Süreci sabote etme hevesi içinde olanların kullanabileceği birçok araçtan bahsedilebilir. Ancak temel iki aracın, silahlı unsurları devreye koyarak süreci kana bulamak ve "tahrik edici dil" üzerinden çözüm çabalarını sınırlamak olduğu açık. Bu araçların etkileri farklı olmakla birlikte, en tahrip edici ve zarar verici olanın 'kullanılan dil' olduğu açık. Siyasilerin konuşma hevesi içinde olmaları anlaşılabilir bir durum. Çünkü gündemde olma istekliliği siyasetin doğasında var. Ancak var olan sorunlardan ve Kürt meselesinden çok etkilendiklerini iddia edenlerin ve sıklıkla "bedel ödemekten" bahsedenlerin, süreci sabote edecek bir üslupla medya gündeminde olma isteklerini anlamak güç.
Siyasal iktidarın çözüm konusundaki kararlılığını ortaya koyan önemli argümanlardan birisi de, atılan adımlar konusundaki kullanacağı kuşatıcı dil ve bir o kadar da ortaya konulacak sessizliktir. Çünkü toplumsal ayrışmaları körükleme ve çözüm çabalarını sabote etme katsayısı yüksek olan Kürt meselesinin çözümü, konuşmanın dışındaki çabalara bağlı. En azından süreç yoluna girinceye kadar susmak!

İki tarih ve iki MGK!
Türkiye'nin terörle mücadele tarihinin, çözüm çabalarını sabote etme girişimleriyle dolu olduğunu biliyoruz. Çözüme yönelik iradenin ortaya çıktığı her dönem, silahlı unsurların farklı sabotaj eylemlerine şahitlik etmiştir. Buna ilişkin onlarca örnek verilebilir. Bingöl katliamı akla ilk gelen örneklerden... İzinden dönen silahsız askerlere yönelik katliam ile o günlerde MGK'da konuşulan çözüm çabaları arasında derin bir ilişkinin olduğu çok konuşuldu. Katliamı kimin yaptığının peşine takılan Türkiye, bu katliamın hizmet ettiği amacı görmezden gelmeyi tercih etti. Bingöl katliamı, çözüm çabalarını gündemden düşürdü. Bununla da yetinilmedi ve uzun yıllar şiddetin tek yol olduğu tezi işlenerek hayata geçirildi.
Bugün dönüp geriye bakıldığında, terörün çözümünde tek başına güvenlik perspektifinin ve dolayısıyla silahlı çözümün hizmet ettiği tek noktanın örgütün kitlesel desteğinin artmış olduğudur. Diğer bir örnek ise Uludere olayıdır. Uludere olayının yaşandığı gün yapılan MGK toplantısının gündemine dikkat çekip bunun bir sabotaj girişimi olduğuna dikkat çekenler var! Aslında süreç iyi analiz edilirse, bu ilişkiyi ortaya koyan güçlü kanıtlara ulaşmak da mümkün.

2013 çözüm yılı olabilir
Ortada somut bir adım olmamakla birlikte hükümetin sergilediği çözüm iradesi dahi atmosferi bu denli etkiliyorsa, 2013 çözüm yılı olabilir. Burada bahsedilen iradeye anlam katan en önemli unsur ise "çözümün olması ve insanımızın hayatını kaybetmemesi için her türlü enstrüman kullanılabilir" ifadesidir. Anayasa yapım süreci konusunda TBMM Başkanın almış olduğu yeni tutum ve siyasi partilerin buna verdiği destek de anlamlı. Bu nedenle 2013 yılının ilk 3-4 ayının önemli olduğu açık.
Çözüm çabalarını sınırlayan veya ortadan kaldıran sabotaj girişimlerini çoğaltmak mümkün. Burada önemli olan, bu tür girişimlere karşı güçlü bir irade geliştirmek ve çözüm kararlılığını açıkça ortaya koymaktır. Şu an ihtiyaç duyduğumuz da bu. Başbakan Erdoğan'ın söylemi analiz edildiğinde, sabote etme girişimleri ve bunların neden olabileceği olası sonuçlar konusunda derin bir duyarlılığının olduğu görülür. Bunu sürdürmek ve daha geniş bir aktör kitlesine yaymak gerekir.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA