Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Türk pasaportunun değeri

Uçakta yanımdaki koltuğa oturdu. Hayli yorgundu. Suriyeli konuklarını uğurlamış gece son uçakla Ankara'ya dönüyordu. Sohbete başladığımızda Türkiye'nin en büyük bakliyat ihracatçısı firmalarından birinde üst düzey yönetici olduğunu öğrendim. Henüz benim ne iş yaptığımı bilmiyordu.
Ve samimi görüşlerini paylaşmaya başladı.
"Bana göre Tayyip Bey bu kez yüzde 50 ile gelir" dedi. Bu oranı iddialı bulanlar olduğunu hatırlattım. "Yok yok, göreceksiniz" dedi. "Partili misin?" dedim. "Hayır ama gözlemlerimden biliyorum" diye ısrar etti. "MHP, CHP ne yapar?" diye sordum. "MHP, eskisi gibi Kürt sorununun çözümünde panzehir değil" dedi. "Peki ya CHP?" dedim. "Kemal Kılıçdaroğlu iyi niyetli ama gelgitler yaşadı. Tutarsız gibi algılanıyor" tespitini yaptı. Ve sonra ekledi, "Ben Anadolu'nun her yerini geziyorum. Ortadoğu'ya, Afrika'ya, Avrupa'ya, Orta Asya ülkelerine gidiyorum. Türkiye eski Türkiye değil, Yabancıda da bunu görüyorum, yerlide de..."

***

Derken konu kabineye geldi. Başbakan'ın içeride ve dışarıda apayrı kategoride değerlendirildiğini söyledi. Dedi ki, "Erdoğan farklı ligin insanı. Bir işadamı olarak hükümetindeki üç ismi ise ayırmak zorundayım. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve Dış Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan!"
"Neden?"
soruma ise şu cevabı aldım.
- Ali Babacan, genç yaşına rağmen ekonomik istikrarın arkasında sağlam durdu. Ekonomi güçlü olmasaydı, dış politikanın alanı daralırdı.
- Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin kalıplarını kırmasını sağladı. Merhum Turgut Özal ekonomide yeni bir sayfa açmış, Türk insanına özgüven kazandırmıştı. Davutoğlu da yeni diplomatik vizyonu ile ülkeye küresel ölçekte gerçek gücünü kazandırıyor.
- Zafer Çağlayan, içimizden biri. Derdimizden anlıyor. Çok koşturuyor. Bir telefonla mesafesinde duruyor. Problem çözüyor.
***

Doğrusu, "Siyasilerle iyi ilişkiler kuran ve gemisini yürüten bir kaptanla mı karşı karşıyayım" diye düşündüm. Tam bu sırada, benim mesleğimi merak etti. Gazeteci olduğumu duyunca, tebessüm etti.
Hız kesmeden, anlatımlarını destekleyen ilave gözlemlerini paylaştı:
- Türk pasaportu eskiden çile demekti. Yurtdışına gitmem gerektiğinde söylenirdim. Şimdi pasaportumu rahatlıkla gösteriyorum.
- İngiltere vizesi almak işkenceydi. Sınırdan girerken kaç kez kenara çekildiğimi, hatta ilaçlandığımı unuttum bile.
- Irak ve Suriye'ye girilemezdi. Mecbur kalır da giderseniz saatlerce bekletilirdiniz.
- Rusya'da da mesafeli yaklaşırlardı.
Oysa durum çok farklılaştı.
Avrupa pazarı krize girdi. Biz durmadık. Türkiye'nin imajı sayesinde Irak'la, Suriye ile İran'la, Afrika ülkeleri ile takır takır ticaret yapıyoruz. Bangladeş'te paramız takılıyor, devleti yanımızda buluyoruz. Suriyeli bakanlar artık soluğu İstanbul'da alıyor. Ya bir Hataylı ya da Mardinli ile karşılaşıp, kolayca anlaşıyor.
Kuzey Irak neredeyse Türkiye'nin bir vilayeti gibi. Hani sorulsa Türkiye ile birleşmeyi tercih edecekler. Afrika, bambaşka. Bizim sömürgeci geçmişiz yok. Ticarette dengeli ve adiliz. Onlar da bunun farkında. Bakir toprakları olan ülkeler. Çinliler gibi arazi kiralayıp üretim yaptığımız yerler de var. Bazen güvenlik sıkıntısı oluyor. "Bırakıp gelelim" diyoruz. "Hayır, gidemezsiniz. Bize lazımsınız" diyorlar.
Sözün özü...
Bir iş insanının izlenimleri böyle. Kuşkusuz herkesin kendine özgü deneyimi mevcut. Lakin içeride enerjisini boşa harcayan çevreler eriyip giderken dışarıyı, dışarıdan Türkiye'nin gelişimini gören ve buna göre politika geliştirenler giderek büyüyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA