Annemi kaybedeli 1 yıl olmuştu. Ailede yeni şartlara uyum çabası sürüyordu. Adapazarı'nda liseyi dereceyle bitirmiş, Ankara Üniversitesi "Siyasal Bilgiler Fakültesi"ni kazanmıştım. Tam da o yıl babamın tayini Erzurum'a çıkmasın mı? Benimle yakından ilgilenecek hali yoktu...
Fakültede ders yılı başlamış ama Kredi ve Yurtlar Kurumu'ndan henüz yurt çıkmamıştı! Sırtımda çanta... İçinde, yastık yüzünden, pikeye kadar her şey. Bir de kıyafetler. Ağır mı, ağır. Şimdi Büyükşehir Belediyesi'nin bulunduğu yerde 30 yıl önce terminal vardı. Otobüsten indim. Emek'te bir tanıdığın yanına gideceğim. Yol, iz bilmiyorum. Tek başımayım. Kime sorsam, onlar da benim gibi Ankara'nın yabancısı. Param sınırlı. Taksiye binemedim. O ağır çantayı, garın önüne kadar taşıdım. Düşündüm ki, "Ankara Garı'ndan her semte bir otobüs mutlaka geçer!" Meğer öyle değilmiş. Otogardan gara, gardan Gençlik Parkı'na kadar yürüdüm. Kollarımda güç, ayaklarımda bedenimi taşıyacak enerji kalmamıştı.
Neyse... Ulus'tan, Emek dolmuşuna bindim. Çantam mesele oldu. Büyükşehirle ilk tanışmamdı. Çanta için de 1 kişilik para ödedim. Ve o minibüs, terminalin yanından Tandoğan'a yönelmesin mi? Acemilik işte. Boşa yürümüşüm. Güç bela, Emek, 8. Cadde'deki evi buldum. Lakin kimseyi tanımıyorum. Babamın yakın arkadaşının referansı ile gittiğim yerin aslında öğrenci evi olduğunu fark ettim.
Yerler halıfleks, odalarda karşılıklı kanepeler, 1-2 çalışma masası ve kitaplık. Ortam sessiz. Derken kıdemli öğrenciler geliyor. Görev sırasına göre mutfağa giriyor. Menemen hazırlıyor. Yemek, tanışma faslı derken ilk günün şokunu atlatıyorum. Orada geçiciyim... Bir hafta sonra, Gazi Mahallesi'nde aile dostumuzun yanındayım. 2 oda 1 salon ev. 3 çocuklarına 1 çocuk daha ekleniyor. Gazi Mahallesi- Cebeci arasında mekik dokuyorum. Tabii her gün Kurtuluş'taki Kredi Yurtlar'a da uğruyor, listeleri kontrol ediyorum.