Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ÖNERİ-YORUM ŞEREF OĞUZ

Şirkete hücum!

Ekonomik krizde şirketlerin durumu, kurt tarafından ürkütülmüş sürüyü andırır. Önce koşamayanlar "av" olur, derken nakit akışından tökezleyenler ve bu süreçte servet el değiştirir.
1980'de dışa açık büyümeyi seçince her krizde, benzer şeyler başımıza geldi. 2001'de olan da buydu. Bugün de pek çok yabancı, Türk Malı şirket peşinde. Fakat bu defa "kriz şartları" değil, "teğet avantajı" söz konusu.
Araştırma şirketi Nielsen'in krizde Türk patronlara yönelttiği ilginç bir soru vardı; "Global bir oyuncudan iyi bir teklif alsanız şirketinizi satar mısınız?"
Cevap, sorudan da ilginç; %78 evet. Beş Türk patrondan dördü, "nasılsa işler kötü (%72.3) diye" markasını yabancıya satmaya hazırdı. İşin "esas"ı, satılmak olunca, patronlarımızın kafası "usul"e takılıymış meğer; "biz fiyatımızı bilmiyoruz."
Bugün "zaruretten" değil, "keyfiyetten" satış dönemini yaşıyoruz.
Kimine göre Türk şirketleri, "tok satıcı" tutumuyla "hayli iyi" fiyatlar sunuyor.
Ancak bugünün "hayli iyi" fiyatının alternatif maliyetleri iyi hesaplanıyor mu, emin değilim.
Mesela 2-3 kuşak süren markalaşma, "yöre-töre" know how'u, yerel müşteri bilgisi ve bölgesel pazar entegrasyonu...
Satılan aslında "dünün gayreti" üzerinde taçlandırılmış "bugünün şirketi"dir. Yabancı, "yöre ve töre" için ödeme yaparken "küre" birikimini de ülkeye getiriyor. Bizlerin fazlaca başarılı olamadığımız insan kaynağı yönetimini şirkete katıyor. Finanstan pazarlamaya ve daha da önemlisi inovasyon yönetimine dek "yeni normalleri" firmaya sokuyor.
Finans, bilgi-iletişim, medya ve diğer yükselen sektörler... Acaba "sat ve kurtul" yerine "yabancı ortaklıklar" öncelenemez mi?
Zira küresel çapta gelişkin şirket ihtiyacımız, yarın daha az olmayacak.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA