Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HOP KÜLTÜR SAMİ TOSUN

Gelmişinize geçmişinize şaka yaparım!

Akşam yazarı Serdar Turgut'un Rojin'i dağa kaldırmak istediğini yazması ve çiçeği burnunda spor müdürü Ercan Saatçi'nin küfürlü konuşması, medyanın ağır topları tarafından olgunlukla karşılandı

Medyamız müthiş bir alicenaplık haftası yaşadı, hayretler içindeyiz. Birbirini gölgede bırakan iki skandal karşısında, medyamızın şaşırtıcı derecedeki olgun yaklaşımından söz ediyorum. Ve evet, birincisi Serdar Turgut'un 'Rojin'i dağa kaldırma ve seks kölesi yapma isteği'ni ifade ettiği yazısıydı. İkincisi ise, malumunuz, memleketimizin en önemli âlemi olan futbol âlemini karıştıran Ercan Saatçi-Metin Özülkü video görüntüleriydi. Ve medyamız, beni şaşırtan müthiş bir olgunluk sergiledi. Canım medyam! Şunu kastediyorum: Serdar Turgut'un Rojin'i 'dağa kaldırıp seks kölesi yapma' fantezisi üzerine yazdığı yazı toplumda bir infiale yol açtı. Hatta kimi medya mensupları da bu koroya katıldı. İpin ucu kaçıyordu ki, medyamızın en mühim isimlerinden Ertuğrul Özkök, Serdar Turgut'un aslında bir 'kara mizah' yazısı yazdığını, bırakın dağa kaldırmayı, bir kadını dansa bile kaldıramayacak kadar utangaç olduğunu, yazısını olgunlukla karşılamak gerektiğini belirtti. İşte itidal, alicenaplık, yüce gönüllülük, olgunluk budur... Halbuki Rojin bu arada gaza gelmiş, savcılığa verdiği şikâyet dilekçesinde, Serdar Turgut'un 'cinsel taciz' ve 'basın yoluyla hakaret' suçlarından cezalandırılmasını istemiş, ayrıca Turgut hakkında 100 bin TL'lik manevi tazminat talebinde bulunmuştu. Çok fevri bir hareket! Medyanın kıymetli duayeni Hıncal Uluç da aynı kanaatte: Yazıyı okuyunca gülüp geçmiş. 'Tipik bir Serdar yazısı' diyor üstat. Rojin'in açtığı dava için, "Kendisini tahrik edenlerin gazına gelmiş," yorumunda bulunuyor, davayı geri çekmesi gerektiğini düşünüyor.

ESPRİDEN HİÇ ANLAMIYOR...
İşte olay budur. Rojin tahrik edilmiştir! Medyanın ağır toplarından Mehmet Yakup Yılmaz ise, daha temkinli olmak kaydıyla, Rojin'e fatura çıkaranlardan. Şöyle yazdı: "Rojin'in durumuna gelince. Onun da tutumundan bu hiç de zekice olmayan espriyi bir fırsat olarak gördüğü sonucuna varıyorum. Televizyon televizyon gezmeler, gazetelerde demeçler! Bir hakaret vardıysa bile bunu o gazetenin o köşesinden çıkarıp, yaygınlaştıran da bu tavır oldu. Artık herkes kendi dersini çıkardığına göre bu iş burada kalmalıdır diye düşünüyorum. Özrü kabul edip, davayı geri çekmek daha doğru olur." Eh, şimdi medyamızın en mühim isimlerinden üçü böyle düşünüyorsa, bana halt etmek düşer. "Rojin, ne espriden anlamaz bir kimseymişsin sen!" diye de çıkışmak isterim. Pardon, bu arada, ben de dağa kaldırıp seks kölesi yapmak istediğim kimselerin listesini yazsam, hatta ünlülere, "Seks kölesi yapmak istediğiniz ilk beş kişi kimdir?" diye sorup bir haber hazırlasam, nasıl olur? Hadi, itiraf edin, herkes ilgiyle okur o haberi. Aslında bir hoşluk da var işin içinde... Bu parlak fikirlerimin değerlendirilmesini umuyorum. Efendim, ikinci hadisemiz, yani Hürriyet'in çiçeği burnunda Spor Müdürü Ercan Saatçi'nin küfür kayıtları da medyamızın spor büyüklerince ayrı bir alicenaplıkla karşılandı. Serhat Ulueren yönetimindeki Telegol'de ve yine Serhat Bey, Ahmet Çakar ve Reha Muhtar'lı Son Kale programında özetle, "Olur böyle şeyler, tabii küfür kötüdür ama herkes eder," diye müthiş bir olgunlukla karşılandı hadise. Aslında bu kadar olgunluğu tarihlerinde pek göstermişlikleri yoktur ama bu da bir adımdır. Hatta Reha Muhtar, Ercan Saatçi'ye, "Geçmiş olsun," bile dedi. İşte Türkiye'de görmek istediğimiz olgun tavır! Bir grip hadisesine yaklaşır gibi: "Geçmiş olsun!" Neyse efendim, Ercan Saatçi de karşısında bu tavrı görünce, "Bana yapılan alçakçadır. Mağdur olduğuma inanıyorum. İki çocuk babası insanım... İbret olacaksa beni Taksim Meydanı'nda asın..." türünden açıklamalarıyla beni çok hislendirdi. Hemen belirteyim, bu Ercan Saatçi çok süper bir sanatçı-gazeteci arkadaşımız, kendisine henüz Vitamin'kenden ve İzel-Çelik-Ercan döneminden beri, sempatiyle yaklaşırım. Bu işin sübjektif tarafı tabii. Objektif olarak da süperdir çünkü zamanında bir mülakatında, "Mahir Çayan toprağa verildiğinde, ufacık bir çocuk olarak tabutunu taşıyanların arasındaydım. Bir gün de nöbetçi olarak beni diktiler mezarının başına, su dökmüştüm," diye demeç vermişti. Mahir Çayan öldürüldüğünde üç yaşında olduğunu dikkate alırsak, hayli başarılı bir performansa sahip olduğunu söylemek mümkündür. Bu durumda, ben olsam kendisini 'spor müdürü'nden ziyade 'süper müdürü' yaparım... Ayrıyeten, madem bu hafta konumuz medyaydı, süper bir insanı daha anmak isterim: Ali Atıf Bir, Bugün gazetesinin üçüncü sayfasında yazmaya başlamış ve bu terfi için, medyamızın kısa sürede kendisini 'HBB' yazar -'her b.ku bilen' yazar- haline getirdiğini belirtmiş. Süper bir espri yeteneği! Sonra, Seray Sever'in kahvesini kafasından boca ettiği anda bile bilim adamı duruşunu kaybetmemiş sempatik insan! Müsaadesiyle kendisine özenerek kendime bir sıfat takmak isterim: HBBZ yazar. 'Z' burada ölümsüz manasında kullanılmamaktadır, 'zanneden', anlam itibarıyla daha makul olacaktır...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA