Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Yargı sözcüleri cuntacılarla aynı çizgide görünmemeli

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın "AK Parti hakkında yeni bir kapatma davası gündemde mi" şeklindeki soruya verdiği cevap, doğal olarak günlerdir tartışılıyor.
Sayın Başsavcı bu soruyu şöyle cevaplamıştı:
-Onlar gizli soruşturma, her parti hakkında soruşturma mümkündür. Her parti hakkında kapatma davası açılıp açılmayacağı kendi fiilleriyle ölçülür. Bunu partiler zaten hissederler...
Başsavcının sözünü ettiği "Hissetmek" herhalde Osmanlıcanın "Hissikablelvuku" sunda ifade edilen "Önsezi"yi içeriyor.
Başka bir söyleyişle bu "İçine doğmak" da olabilir.
Aslında sade partiler değil tüm toplum yakın geçmişlerde bu tür önsezilerle, demokrasinin ve siyasetin başına gelecekleri hissetmişti.
Aslında geleceği görebilmek için hisleri kullanmaya da fazla gerek yoktu.
Olaylar "Kör gözüm parmağına" misali, üzerimize geliyordu.
Ancak Sayın Başsavcı'nın da gözden kaçırmaması gereken bir "Yeni süreç" içindeyiz.
Açığa çıkan darbe projelerinin de AK Parti'yi hedef aldığı apaçık ortadayken, sözleri Anayasa Mahkemesi'ni ve Yüksek Yargı'nın tümünü ilzam eden bir görevlinin bakış açısında darbecilerle aynı titreşim katsayısının varlığını hissettirmesi, hukuka ve adalete güveni çok zedeler.
Bırakın büyük oy çoğunluğu ile tek başına iktidar olmuş ve ülkeyi sekiz yıldır yöneten bir siyasi partiyi kapatmayı düşünmeyi, bir DEP'in kapatılmasının bile hem içeride hem dışarıda ne tür karşılandığını hatırlamamak mümkün müdür?

Hangi irtica tehdidi

Bir önemli gerçek var. "İrtica tehdidi"ni AK Parti'nin iktidar olmasına monte etmek artık gerçekten "Out"...
"Cumhuriyet Muhafızları
" veya "Cuntacılar" için asıl tehdidi "Değişim", "Sivilleşme", "AB ile uyum", "Demokratikleşme" gibi olguların şekillendirdiği artık biliniyor.
Etyen Mahçupyan bu gerçeği Zaman'daki yorumunda şöyle ifade etmişti dün:
-AKP'nin niyet ve isteklerinin hangi yönde olduğu ise bir sır değildi. Kamuoyunun üzerine 'irtica' tehdidini boca etmeye çalışan ordunun stratejistleri, çok büyük ihtimalle aslında böyle bir tehlikenin olmadığını, ancak dünya ile entegrasyonun ve demokrat bir hukukun egemen hale gelmesinin çok daha büyük, 'hayati' bir tehdit olduğunun farkındaydılar. Böylece ortaya önce bir 'zorunluluk' olarak algılanan ve giderek aciliyet kesbeden bir darbe arayışı çıktı. Öyle ki, iktidarı devirmek ordunun üst kademesindeki birçok kişi için asli görev haline geldi ve bunu becermekte zorlandıkça da başka bir şey düşünemez oldular.

Aslı görev nedir?
İşte bu noktada "Yargı"nın sözcüleri de kendilerini "İktidarı devirmeyi asli görev" olarak benimseyen cuntacılarla aynı tablonun içinde görünmekten kesinlikle kaçınmalıdırlar.
Yargı mensuplarına düşen görev artık "Bu halk bu demokrasiye layık değil, o zaman bu halkı kapatmalıyız" çizgisini bir kenara itmektir.
Türk yargısının kararlarının AİHM'de neden bu kadar çok bozulduğunu araştırmaları ve hukuk anlayışları ile evrensel hukuk normları arasındaki uyumsuzlukları gidermek için çalışmaları, yargı mensuplarının öncelikli arayışı olmalıdır.
Sayın Başsavcı nasıl partililerin kapatılmayı hissedeceklerini söylediyse, asker ve sivil demokrasi düşmanlarının da artık bir dönemin bittiğini hissetmeleri gerekmiyor mu?
Stalin'in rakiplerinin tasfiye edildiği Leningrad Duruşmaları'nın savcısı Andrey Januaryeviç Vişinsky de, Yassıada Duruşmalarının savcısı Ömer Altay Egesel de neticede hukukçuydular...
İkisi de "Rejim" adına hukuku icra ediyorlardı.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA