Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKUR TEMSİLCİSİ OKUR TEMSİLCİSİ - YAVUZ BAYDAR

Zonguldak'ta matem

Türkiye'nin karmaşık ve oynak gündemi içinden bir de maden ocağı faciası geldi geçti. Bu olayı gün gün izleyen SABAH'ın çizgisi fark yarattı mı? Sebep ve sorumluluğa neşter atıldı mı?

Gazetenin Zonguldak Karadon Maden Ocağı'nda meydana gelen patlama ardından gelişmeleri baş sayfasında öne çıkarması, yoğun gündemde doğru bir tercihe mi işaret ediyordu?
Okurlara bakılırsa öyle.
Ben de onlara katılıyorum. SABAH'ın öteden beri kimliğini yerleştirdiği gazetecilik alanının merkezinde insan durur. Yayın çizgisi, özellikle "sesini duyurmaya çabalayan" insan olduğu, "sessiz ve dertli çoğunluk" ile yakınlık ve bağ kurduğu ölçüde, olumlu bir karşılık bulur.
Bu nedenle, gazetenin çarşamba, perşembe ve cuma günleri manşetini maden ocağındaki patlamada mahsur kalan 28 işçinin kurtarılması çabalarına, acı sona ve ilgili tartışmalara ayırması, üstelik bunu CHP kurultayı gibi yoğun bir konu arasından sıyırarak yapması, doğru bir bakışa işaret etti denebilir.
18 Mayıs tarihli gazetede başsayfadan Ölüm-Kalım Savaşı ifadesiyle, içeride ise Toprağın 540 metre Altında Can Pazarı başlığı altında sunulan ilk haberler, daha çok resmi yetkililerin açıklamalarına dayandırılmıştı.
O gün herhangi bir köşede olay -herhalde çok taze olduğu için- yorumlanmadı.
Ertesi gün, sürmekte olan kurtarma çalışmaları manşetteydi.
Umut Göçüğe Takıldı ifadesi, çabalar hakkında bir umutsuzluğa işaret ediyordu. Ve içerde ayrılan tam sayfada, umut ve keder arasında bekleyişi sürdüren işçi yakınlarının öyküleri, "içerde kalanlar"dan birinin evlilik hazırlıkları yer almıştı.
O gün de herhangi bir köşede konuyla ilgili yorum yapılmamıştı.
20 Mayıs Perşembe günü, SABAH manşeti yine umutsuz bekleyişe işaret ediyordu. Bu kez haberlerin odak noktası Başbakan Erdoğan'ın açıklamalarına ve hükümet yetkililerinin işçi aileleri ile buluşmasına kaymıştı.
Konuya ilk kez o gün köşe yazarı Nazlı Ilıcak girdi, akla gelen bazı kritik iddia ve soruları Çalışma Bakanı Ömer Dinçer'e sordu. (Ayrıca bir köşe yazarının "Bursa'da 2009'daki bir maden ocağı patlaması sorumlularının serbest bırakıldığı" iddialarının da yalan olduğunu ortaya çıkardı.)
Ve cuma günü Ekmek Şehitleri manşeti acı haberi Türkiye'ye duyurmaktaydı. Cenaze ve tepkilere gazete orta sayfasını neredeyse tümüyle ayırmıştı.
Acıları yansıtan fotoğrafların yanında, "Türkiye, kaza ve ölümde dünyada üçüncü sırada" başlıklı, bir uzman görüşü içeren haber dikkat çekiyordu.
Köşelerde yine farklı konular işlenmişti. Biri hariç. Refik Erduran, "Ar ve Kömür Damarları" başlıklı yazısında şunları yazıyordu:
"Yurt içinde ne yapıyoruz?
"Atatürk'ün kurduğu" partinin tarihsel olacağı söylenen kurultayının arifesindeyiz. Vatandaşlar görev taliplerinin önerecekleri çözüm listelerini bekliyorlar. Hazırlık aşamasında tartışılacak çok şey var.
İran konusundaki edepsizliğe gösterilecek tepki... İşsizlik... Sosyal adaletsizlik... Kürt, Alevi, Ermeni sorunları... Sivilleşme... Davalar... Eğitim... Saymakla bitmez.
Ama gündemi tek sorun öylesine kaplamakta ki, onları ele almaya vakit yok. Kurultaya 48 saatten az kalmışken piyasaya sürülen yeni iddialar her şeyin önüne geçiyor. Gırtlak gırtlağa tartışıyoruz:
Zamparalık yapılırken pantolon gardıroba asılır mı? Çorap rengi tutuyor mu?
Bacaktaki kıllar kimin?
Kederle gülümsüyorum ama...
Gömülecek madencilerden çok, çok utanıyorum."
Yorum: Maden ocağı kazaları, sanki deprem gibi, bu ülkede kaderci bakışlara malzeme olmakta. O nedenle, bunlar sadece kaza değil. Ötesi var. Habercilikte de daha sorgulayıcı ve araştırmacı olmayı talep eden bir olay tipi söz konusu. Trafik kazalarına damgasını vuran "oldu-bitti-kapandı" yaklaşımı, maden ocakları (veya tersaneler) gibi işçi can güvenliği unsurunu içeren bir alanda geçerli olmamalı.
Bu yüzden, haberlerde sadece olayın ayrıntılarına ve resmi açıklamalara, verilere dayalı kalmanın ötesine geçildiği ölçüde, özel şirket veya kamu kuruluşu olduğuna bakmadan, bu tip kazaların sayısını azaltmak, olasılıklarını sıfıra indirmek, ölüm riskini ortadan kaldırmak için eleştirel habercilik şart.
Kaza neden oldu? Bir daha olmayacağının garantisi nedir? Türkiye, savlandığı gibi, neden kaza ve can kayıpları bakımından Avrupa birincisi; Rusya ve Çin ardından dünya üçüncüsüdür? Çareler nelerdir?
Bu soruların peşini cenazeler kalktıktan sonra bırakmak, "sessiz çoğunluğa yakın" gazetecilik bakımından doğru olmayabilir. Yanlışlık ve haksızlık varsa, yolsuzluk ve kayırma varsa, insan hayatı hiçe sayılıyorsa, gazetenin sesinin o ölçüde gür çıkması; karar vericiye, iktidara yol göstermesi, hissiyatlara tercüman olması gerekir.
Köşe yazıları konusunda Erduran'ın işaret ettiği nokta da önemlidir.
Köşeler her ne kadar kişisel kararlara göre içerik belirliyorsa da, belirli konular üzerinde yaşanan "yığılma", sessiz insanları o konulardan bazen daha çok ilgilendiren konuların es geçmesine yol açıyor. Okur haberde doğruluk, köşelerde vicdan arar. Pusulanın bu iki alanda da sapmamasını bekler.
Kendisini, çevresini ve hayatının parçalarını bunlarda ne kadar çok bulursa, o kadar saygı ve güven duyar; gazetesine daha çok bağlanır.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA