Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SEDA DİKER

Affın kanunu

Affetmek, bize kötülük yapan kişiyi serbest bırakıp, onu yeniden hayatımıza sokmak değildir. Nefret ve öfke duyguları tamamen köreldiğinde, af duygusu da kendiliğinden geliverir

Kadın, gözyaşları içinde anlatır. "Babam anneme çok kötü davranırdı. Kimi zaman öyle bağırışmalar duyardım ki, korkudan odamdan dışarı çıkamazdım. Yorganın altında öylece durup uyuyor numarası yapardım. Babam annemi döverdi. Bir keresinde bıçak çekmişti. Annemi öldürecek sandım. Hemen ağabeyimin odasına gittim ve bir şeyler yapmamız gerektiğini söyledim. Ama ağabeyim bembeyaz bir yüzle 'Sen karışma,' diyerek bana arkasını döndü. Onun üzerine salona ben koştum. Kendimi babamın önüne attım. Babam beni her şeye rağmen sever, zarar vermek istemezdi. O gece bıçağı elinden bıraktı ama bana da okkalı bir tokat atmıştı." Genç kadının aşk hayatı çok kötü. Her zaman toplumun dışında kalmış, kendine has tiplere âşık oluyor. Onların bile kendisine pek fazla yaklaşmasına izin vermiyor. Her zaman tuhaf bir yalnızlık içinde. Mutlu değil. Bir sabah uyanıyor ve kendini depresyona girmiş buluyor. Yavaşça ayağa kalkıyor. Yalpalayarak pencereye doğru yürüyor. 8. kattaki pencerenin camından aşağıya bakıyor. Yüreği sıkıntılı. Kararsız. Hayatla ölüm arasında bir karar vermeye çalışıyor. Ve sonunda yeniden yatağına dönmeyi başardığında, tavana bakarak bütün gün çılgın bir ağlama krizine kapılıyor. Bu kez annesini anlatıyor. "Annem çok sinirli bir kadındı. Babamdan nefret ederdi. Evliliği boyunca hiç mutlu olamadığını düşündüm. Ama bütün öfkesini ve mutsuzluğunu benden çıkarttı. Ağabeyimle arası daha iyiydi. Bana bir kez olsun sarılmamıştır. Babam günlerce, bazen haftalarca eve uğramaz, başka kadınlarla gününü gün ederdi. Annem ise evde temizlik yapar, babama ve akrabalarına sövüp dururdu. Bir sabah erkenden uyandım. Henüz altı yaşımdaydım. Annemin kederini nasıl azaltabilirim diye düşünmeye koyuldum. Onu mutlu etmek istiyordum. Yatağımdan kalkarak ona bir sürpriz hazırlamaya karar verdim. Kahvaltısını ellerimle hazırlayacak, tepsiyle yatağına götürecektim. Hem bu şekilde belki bana olan öfkesi de azalabilirdi. Kim bilir, belki de sarılıp öperdi bile... Tepsiyi hazırlayıp odasına girdiğimde önce onu uyandırdığım için çok kızdı. Sonra hışımla yatağından kalkarak mutfağa gitti. Sanırım çocuk aklımla mutfağı dağıtmışım. Oklavayı eline alarak beni dövmeye başladı. Bu yaptığını asla unutmadım. Onu affetmek istemiyorum."

AFFETMEK ZORLA OLMAZ
Danışman usulca hatırlatır. "Şimdi artık bir yetişkin oldun. Annenin babandan ne kadar kötü muamele gördüğünü de biliyorsun. Aslında annen bunu isteyerek ya da seni sevmediği için yapmamıştır. Muhakkak çektiği acıları taşıyamadığı için hırsını senden çıkartmış. Onun haksız olduğunu biliyoruz. Ama sen şimdi anneni bir yetişkin gözüyle yeniden gör. Ve onu affetmeye çalış. Çünkü bütün bunları seni incittiğini düşünmeden, elinde olmadan yaptı. O da çok acılar çekmiş. Şimdi bir de bu gözlükle bakalım." Bazen empati çok zararlıdır. Affetmek, zorla karar vererek hissedilebilecek bir duygu değildir. Af, kendiliğinden gelmelidir. Eğer zorlamayla birini affedersek ve o kişi bize kötü davranmışsa, 'değersizlik' korkusunu bilinçaltımıza yerleştiririz. Ve bunun farkında bile olmayız. Düşünerek, analiz ederek, sebep sonuç ilişkilerine bakarak kimseyi affedemeyiz. Bilakis, kendimize zarar vermiş oluruz. Affetmek, bize kötülük yapan kişiyi serbest bırakıp, onu yeniden hayatımıza almak demek değildir. Yaptıklarının yanına kâr kalmasını seyretmek demek de değildir. Biz o zaman kendi haklarımızı korumamış, kendimizi hiçe saymış oluruz. Ve değersizlik duygumuz büyür. Değersizlik duygumuz büyürse, hayatımıza hep olumsuz olayları çekmeye devam ederiz. Oysa yapmamız gereken şey, ilk önce nefret ettiğimiz, öfkelendiğimiz kişiye olan olumsuz duyguları topraklamaktır. Yani bunları bir deftere yazarak ya da kendi başımıza konuşarak vücudumuzdan çıkarmalıyız. Ama asla öfkeli olduğumuz kişinin yüzüne değil. Bu duygunun vücudumuzdan tamamen çıkabilmesi için, bazen bir yastık alıp bunu hızla yatağa ya da duvara vurmak da içimizdeki negatif duyguyu boşaltabilir. Olaylara kabul vermemizi kolaylaştırabilir. Ve ardından, o kişiye 'sınır' çizmeliyiz. Bir daha aynı şeyi bize yapamayacağından emin olacağımız bir sınır yeterlidir. Ve sonrasında, o kişiyle ilgili düşünmeyi kesmek gerekir. Bunlar, affetmenin ilk aşamalarıdır. Duygusal bir yardım almadan başarabilmek çok zordur ama imkansız değildir. Nefret ve öfke duyguları tamamen köreldiğinde ve siz artık bu yükü taşımadığınızı fark ettiğinizde, af duygusu kendiliğinden geliverir. İşte o zaman hem kendi değerinizi fark edersiniz, hem de hayatta olumsuz yükler taşımaktan, kötü olaylar çekmekten kurtulmuş olursunuz. Ve kalbinizde açılan boşluğu sevgi doldurur.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA