Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SEDA DİKER

Kontrol etmek ve kıskançlık

Kıskanç erkek iyi midir? Kadınını sahiplenmek ile kıskançlık aynı şey midir? Genç, sarışın, ela gözlü, güleç bir kadın bana şunları söylüyordu: "Seda Hanım, erkek arkadaşım beni takip ediyor sanırım. Geçenlerde ben bir arkadaş grubumla birlikte yemeğe çıktım. Bana çok kızdı herhalde, ama bunu belli etmedi. Yüzüme bir şey söylemedi. Ama daha sonra baktım telefonumu karıştırmış. Mesajlarımı kontrol etmiş. Beni kıskanıyor galiba."

TÜRK KADINI KISKANDIRMAYI SEVİYOR
Anlatırken dudaklarının kenarında belli belirsiz bir gülümseme duruyordu. Sanki biraz da olsa kıskanılmaktan hoşlanmıştı. Oysa bir yandan şikayetçi de oluyordu. "Benim kişisel alanıma girmesini, takip etmesini istemiyorum. Bundan nasıl kurtulabilirim? Bana ne tavsiye edersiniz?" Biraz daha konuştuğumuzda, aslında kendisinin de çok kıskanç olduğunu, erkek arkadaşını sık sık telefonla arayarak kontrol ettiğini fark ettim. Kendisi erkek arkadaşını serbest bırakamıyordu. Ama onun aynı şeyi yapmasına içerliyor gibiydi. Türk kadınları, ilginç bir şekilde Avrupalı ve ABD'li hemcinslerine göre kıskançlığı daha fazla seviyor. Bunun, köklerine indiğimizde, aslında içten içe kadının kıskandırmaktan çok hoşlandığını görüyoruz. Peki neden erkek onları kıskansın ki? Aslında çok da hoş bir duygu değil. Daha da derine indiğimizde, kadının erkeği kontrol etmek için kıskandırdığını anlıyoruz. Böylece, erkek arkadaşı ona kafayı takacak ve daha fazla arzulayacak. Ondan uzaklaşmayı, başka kadınlara bakmayı düşünecek vakit bile bulamayacak. Hep diken üstünde olacak. Ama o bizi kıskanmaya ve kısıtlamaya başladığında şikayetçi olacak. İşte size dolaylı bir kontrol yöntemi. Sevdiklerimizi özgür bırakamıyoruz. Özgür bırakırsak gidip bizi aldatacağından korkuyoruz. O yüzden de sadece saf sevgi ile yaklaşamıyoruz onlara. Hep gizli bir gündemimiz oluyor. Sadece kıskandırmak değil, başka yöntemlerimiz de var. Mesela, erkek arkadaşımıza suçluluk ya da vicdan azabı hissettirerek de onu kendimize bağlamaya çalışıyoruz. Geç mi kaldı? Bizi yeterince aramadı mı? Hemen iğnelemeye başlarız: "Nihayet hatırlandık," veya "Herkes benden daha kıymetli. Maçlar bile," gibilerinden. Böyle söylediğimiz için bize gelecek bir erkeği istemememiz lazım zaten. Çünkü vicdan azabıyla, suçluluk hissiyle gelen, sevgiyle gelmiyordur. Pek çok kadın, eşini de böyle tutmaya çalışıyor mesela...

ÖZGÜRLÜK ZENGİNLEŞTİRİR
Korkutmak, endişe hissettirmek, kendini acındırmak da başka kontrol etme yöntemleri. "Ben senin için nelere katlandım. Senin yüzünden hasta oldum," ve "Hayatımı mahfettin," gibi... Muhtemelen bunları söylediğimiz kişi sonuna kadar hak ediyordur hepsini. Ama konuşmanın ardındaki gerçek amaca bakmak lazım. Eğer maksadımız, her ne pahasına olursa olsun onu kontrol etmek ve kendimize bağımlı halde tutmaksa, bunun büyük bir hata olduğunu bilmeliyiz. Ben her gün anlatıyorum. "Sevdiğinizi özgür bırakın. Ancak o zaman sizi sevebilir. Mutlu edebilir." Hemen soruyorlar. "Peki aldatılmamayı nasıl sağlayacağız?" Olmadı ki... Siz yine kontrol etmeye çalışıyorsunuz. Özgür bırakmak, bir insanı her türlü riske rağmen kontrol etmemektir. Eğer o kişi özgüvenli, sizinle mutlu ise aldatmayacaktır. Tam tersine ruhunu zenginleştirir ve gelip bunu size yansıtır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA