Türkiye'nin en iyi haber sitesi
TULU GÜMÜŞTEKİN

Hedef Türkiye'nin 'yumuşak gücü'

Arap Devrimi olarak nitelenen büyük değişim ve başkaldırı, bölgede çok kanlı çatışmalara yol açtı. Demokrasi ve özgürlük için meydanlara inen halk yığınlarına rağmen, onlarca yıl sürmüş istibdat rejimlerinden, iç ve dış güçlerin de sabote etmesiyle işleyen bir demokratik sisteme bir anda geçilemiyor. Ne var ki, Arap ülkelerinde halkın demokrasiye susamışlığı ve direnme gücünde bir eksilme görülmüyor.
Bu toplumlarda, sürdürülebilir bir demokratik sistemin nasıl yerleşeceği konusunda ciddi bir toplum uzlaşması bulunmuyor. Oysa geçmişin baskıcı rejimleri ve onların destekçilerinin bu toplumların gelecekleri açısından çok belirgin bir hedefleri var: Demokratik işleyişe ve iktidarın seçimlerle değişmesine karşı amansız bir muhalefet... Mısır'dan Suriye'ye uzanan bir coğrafyada, başını İran ve Baas rejiminin çektiği, Rusya Federasyonu'nun desteğine sahip bir koalisyon, Arap halklarının daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi, daha fazla istikrar ve refah arzularını sabote etmek için açıkça bayrak açmış bulunuyor.
Türkiye, Arap Devrimi başlangıcında, bu ülkelerin kamuoyları tarafından son derece önemli bir rol model olarak algılandı. Bunun nedeni, Türkiye'nin kendi "vesayet" rejiminden, kendi iç dinamikleriyle çıkabilmesi, çoğulcu seçimler düzenleyerek, demokrasisinin standartlarını yükseltebilme becerisiydi. AB üyelik perspektifi, Müslüman nüfusa sahip bir ülkenin AB üyesi olabileceğini göstermesi açısından da Türkiye'yi çok özel bir konuma taşıyordu. Bu önemli fırsat, iç siyaset hesapları yüzünden AB liderleri tarafından kullanılamadı, hala da kullanılamıyor.
Türkiye'nin, AB modelinden esinlenen "bölgesel serbest ticaret alanları" yaratma çabası, aslında Maşrık bölgesi açısından yegane elle tutulur bir bölgesel işbirliği modeli olarak duruyor. Türkiye, yumuşak gücünü göstererek, bölgedeki ağırlığını arttırmayı başardı. Ancak, iç savaşların, darbelerin kol gezdiği bir dönemde "yumuşak güç" olmanın etkisi hissedilmiyor. Yaşanan trajedi içinde, kimsenin aklına, savaş çıkmasaydı 2011 yılında yürürlüğe girecek olan Türkiye-Suriye- Lübnan-Ürdün serbest ticaret bölgesi gelmiyor. Türkiye'nin bu yumuşak gücünün farkında olanlar ise, bölgede demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün hiçbir zaman tesis edilmesini istemeyen karanlık güçler. Birkaç gün aralıkla önce Mogadişu'daki Büyükelçiliğimize bir intihar saldırısı düzenlendi, Ardından Beyrut'ta iki THY pilotumuz kaçırıldı.
Her iki olay da, Türkiye'nin "yumuşak gücünün" sembollerine yönelikti. Mogadişu havalimanına sefer düzenleyebilen yegane uluslararası havayolu, THY; aynı biçimde Somali'de Türk varlığı, tümüyle insani altyapı hizmetlerine yönelik: Hastaneler, okullar, dispanserler oluşturuluyor, binlerce Somalili genç eğitim olanaklarına kavuşturuluyor. Lübnan'da da Türk varlığı, inşaat işleri, deniz yoluyla insani malzeme ve ilaç sevkiyatı için var. Bölgedeki demokrasi düşmanı güçlerin, Türkiye'nin askeri gücünü değil, yumuşak gücünü hedef alan saldırılar düzenlemesi, bu analizi düşmanlarımızın çok iyi yaptığının bir göstergesi olarak duruyor.
Saldırıları düzenleyen güçlerin "İslam'ı" referans almaları, demokrasinin önemini hatırlattığı için son derece önemli. Türkiye'nin dış siyasetteki "yumuşak gücü", düşmanlarımızı bu denli endişeye sevk ediyorsa, belki dostlarımız da bu alanda Türkiye'ye gerekli desteği vermeyi, mesela AB katılım sürecini hızlandırmayı düşünebilirler.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA