Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

Yarım vücut, duble yürek

Bilgi yarışması izlerken ağlanır mı? Ağlanır... Aslında atv'nin Sen Hak Ediyorsun programına sadece 'yarışma' demek, büyük haksızlık. Bence yılın en önemli sosyal sorumluluk projelerinden biri...
Demek ki insanların duygularını harekete geçirmenin yolu sadece dramatik dizilerden geçmiyormuş.
Bravo Ay Yapım'a...
İzlemeyenler için kısa özet: Yiğit Özşener'in sunduğu yarışmada; bir kişi, hayatta istediği yere gelemediğine inandığı bir başkası için, onun gecikmiş ideallerini gerçekleştirmek adına yarışıyor. İpuçları verilerek kendisine yöneltilen soruları yanıtladığı oranda da 250 bin liraya varabilen para ödülü kazanıyor.
İlk hafta İstanbul Devlet Opera ve Balesi Baş Koreografı Mehmet Balkan, çok sevdiği öğrencisi, engelli balet Memet Sefa Öztürk için yarıştı. Programın kuralı gereği, Öztürk'ün bu organizasyondan haberi yoktu. O, yapılan çekimlerin bir belgesel için olduğunu sanıyordu...
Memet Sefa Öztürk'ü geçen ay Huysuz'la Dans Eder misin? programında yaptığı gösteride izlemiş, hayran olmuş ve bu köşede ondan övgüyle söz etmiştim. Meğer tek yeteneği bu değilmiş. Tek özelliği de azimli olması değilmiş.
Geçirdiği trafik kazası sonucu yürüme yeteneğini kaybeden ve tekerlekli sandalyeye mahkum olan Öztürk'ün en büyük ideali kendisi gibi engelli çocukların dans etmesini, bale yapmasını sağlayacak bir stüdyo açmakmış. İşte koreograf Mehmet Balkan da bu kutsal görevi başarmak için yarıştı ve 89 bin 250 lira kazandı. Yardımcı sunucu Tanem Sivar'ın parayı Öztürk'e teslim ettiği an ise muazzam bir duygu fırtınasına sahne oldu. Yüce gönüllü balet Öztürk, para kutusuna bile bakmadan, etrafını saran sevdiklerine şöyle dedi: "Benim için en büyük ödül, hepinizi bir arada görmek..."
Program harika tasarlanmış, çok iyi kurgulanmış ve büyük bir başarıyla ekrana sürülmüştü. Ama bu müthiş projenin ekrana daha sıkı tutunması için benim de birkaç minik önerim olacak:
Özellikle küçük para ödüllerinin söz konusu olduğu ilk etaplar daha hızlı geçilmeli. Böylece hem yarışmanın süresi daha makul bir seviyeye çekilir hem de düşen temposu yükseltilir.
Bir de sunuculuğu için büyük umut beslediğim Yiğit Özşener'i çok donuk ve tutuk buldum. Tamamen metne bağlı bir sunuş sergiledi. İlk bölümün heyecanından olsa gerek, yarışmaya kendinden hiçbir şey katmadı. Adeta programlanmış bir 'sunucu robot' izlenimi bıraktı. Oysa spontane espriler ve betimlemelerle yarışmayı çok daha cazip kılacak yeteneğe sahip olduğunu iyi biliyorum. Eminim, önümüzdeki haftalarda o da istim tutacaktır.
Bu yarışmanın ekran başındakilere tattırdığı en güzel duygu, 'bir başkası için bir şeyler yapabilmenin' ne denli yüce bir insanlık erdemi olduğu... Eminim, ekran başındaki herkes "Acaba ben kimin için yarışırdım?" sorusunu kendine sormuştur. Örneğin ben, Somali'de açlığın pençesinde ölüm kalım mücadelesi veren bebeler için orada olmak isterdim. Çünkü onlar bunu hiç 'hak etmiyorlar!'
Aslında birbirimiz için bir şeyler yapmak adına yarışmaların katılım kuyruklarında sıramızı beklemeye gerek var mı? Hepimiz, vicdanlarımızda birer stüdyo kurup iyilik üretmek için yarışsak, aynı yola çıkmaz mı?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA