Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ŞENGÜL BALIKSIRTI

Göcek koyları ve dağları

Göcek'te dağda, ağaçların arasına saklanmış bir evde geçiyor günlerim. Gece serin, gündüz sıcak.
Cırcır böceği korosu eşliğinde uykuya dalıyoruz.
Sonra sabah uyanınca; bu kez denize açılıyoruz. Tam bir unutulmuşluk zamanı...
Doğa ve deniz insana her şeyi unutturuyor. (İstanbul sırtımıza ne çok yükler bindiriyormuş.)

SOSYAL YAŞAM MÜTHİŞ!
Tanıştığım bir hanıma "Burada günleriniz nasıl geçiyor?" diye sordum.
"Bizim zamanımız sizler gittikten sonra başlıyor. Biz Göcek'in tadını o zaman çıkarıyoruz" dedi.
Kışın Göcek'in nüfusu 2 bin civarındaymış.
"Sıkılmıyor musunuz?" diye sordum.
"Hiç sıkılmıyoruz. Burada müthiş bir sosyal yaşam var" dedi.
Sinema salonları yokmuş ama yarım saatte Fethiye'ye gidip film izleyip dönüyorlarmış.
Büyük şehirlerde yaşayan bizlerin trafikte harcadığı zamanları düşünürsek, hiç de önemli bir süre değil.
Peki böyle küçük hayatların içinde kısa bir süreliğine de olsa 'olmak' bana ne öğretti?
Hayatın anlamını ve ağırlığını bizlerin bilerek ve isteyerek artırdığını...
Oradan oraya koşturup savruldukça, yoruldukça kendimizi çok önemli işler yapmış, çok önemli insanlarmış gibi hissediyoruz.
Yetmiyor, kendi önemimizi artırdıkça kendimizden başka her şey değer kaybediyor gözümüzde.

ÇOK ANLAMSIZ
Herkes yorgun, herkes mutsuz.
İçinde olunca büyüttüğümüz ve çok önemsediğimiz her şey, dışarıdan bakınca nasıl da anlamsız gelebiliyor...
Teknenin kaptanına, yol üzerindeki kafeteryanın garsonuna, çardak altındaki kahvede oturan insanlara, tarlasında çalışana bakınca şu panpişler falan nasıl anlamsız, bu kavgalar ne kadar komik geliyor.
Evet, benim için doğanın kucağında görünen manzara budur ve fazla oksijen bünyeye iyi gelmiştir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA