Genel seçim için geri sayımın başladığı bir ortamda, büyük siyasal depremin öncü sinyalleri alınıyor. Siyasi sahada derin kırılmalara yol açması muhtemel gelişmeler, partilerin bünyesinde biriken enerji ve Ergenekon örtüsü ile şekilleniyor. Özellikle muhalefet partilerindeki kavganın beklenenden erken başladığı görülüyor. Henüz, seçmen kıyısına vurmayan parti içi dalgalar giderek büyüyor.
Önce, ana muhalefet partisi CHP'den başlayalım. CHP, iç ve dış şoklara açık kimliği ile seçim motivasyonunu giderek kaybediyor. Adeta görünmez bir el CHP'yi aşağıya çekiyor. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun, söylem düzeyinde başlattığı açılımları eylem düzeyine taşıyamaması sorunların başlangıcını teşkil etti. 'Yerleşik CHP' ile 'yenilenen CHP' arasındaki bilek güreşi, genel merkezde sürdüğü için henüz taşra örgütü seçim havasına giremedi. Kılıçdaroğlu ile iş başına gelen ekibin kopuk kopuk çalışan, 'partiyi kontrol altında tutalım' derken seçmene yönelemeyen yönetim tarzı mevcut problemleri çözümsüzlüğe sürükledi. Düşünsenize, iktidara aday partinin Mayıs ve Aralık 2010 kurultaylarından sonra halka sunabildiği tek somut proje "Aile Sigortası" oldu. Bu proje de genel başkanın, sosyal sigorta birikimi sayesinde güçlükle üretilebildi. Üstelik projenin tek sahibi ve anlatıcısı da sadece Kılıçdaroğlu'nun kendisi. Peki ya İstanbul il örgütüne ne demeli? Seçimlerin kaderini belirleyecek iller, milletvekili sayısı artanlar olacak. İstanbul, 2007 seçimine kıyasla 16 milletvekili daha fazla çıkaracak. Böylesi önemli bir ilde, CHP kent örgütü paramparça. Oysa, parlamento dağılımını etkileyecek temel faktörler arasında İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Gaziantep, İzmir, Kayseri, Kocaeli, Sakarya, Tekirdağ, Şanlıurfa ve Van özellikli yer tutacak. Gerek ülke gerekse yerel düzeyde aday performansı sayesinde bu illerde ipi göğüsleyen parti, sandığa da damgasını vuracak. Bu gerçeğin farkında olarak hazırlık yapan parti teşkilatı şimdilik iktidar partisinde...
MHP, henüz Diyarbakır'ı, BDP ise güçlü gibi gözüktüğü 10-12 il dışında Türkiye genelini hedefleyebilmiş değil. MHP lideri Devlet Bahçeli'nin, Ergenekon yapılanması karşısındaki dikkatli tutumu ile partiyi koruma becerisi, bu kez zorlanacak gibi. MHP'yi, merkezden dışarı iten isimlerin genel başkan katındaki ağırlığı, Bahçeli sonrasındaki liderlik pozisyonu için fırsat kollayan yöneticilerin varlığı başlı başına sancı kaynağı.
BDP'de ise Kandil ve İmralı'nın yeni dönem stratejisinin aktörlerini belirleme çabası, mevcutların ya ayıklanmasını ya da seçilmesi güç bölgelere kaydırılmasını gerektiriyor.
AK Parti'ye gelince... Tek başına iktidara gelme olasılığı yüksek de olsa Başbakan Tayyip Erdoğan'ın daha nitelikli ve kemik Meclis grubu oluşturacağı anlaşılıyor. 12 Eylül 2010 anayasa referandumu öncesinde, partide fire vermemek üzere sabahlara kadar ikna mesaisi yapan Başbakan'ın, bu kez sürprizlere açık yapı oluşturmamaya özen göstereceği bir gerçek.