Seçim bitti. Hayat devam ediyor. Ve Ankara'da yeni Meclis Başkanı, yeni kabine, olası bakan yardımcıları üzerine yığınla spekülasyon yapılıyor. Hatta bir adım ileri gidilerek 2014 yerel seçimleri ile Cumhurbaşkanlığı seçim senaryoları da bugünden yazılıyor. Oysa o kadar ileri gitmeye gerek yok. Şu anda siyasetin merkezindeki konu "sıkılaştırma." Hem "demokratik" hem de "ekonomik" sıkılaştırmadan söz ediyoruz.
Geride bıraktığımız dönemin en çarpıcı gelişmeleri demokratikleşme alanında yaşandı. Şimdi, demokratik alanda elde edilen kazanımların tahkim edilmesi sürecinin başladığını savunabiliriz. Bu süreç kısa ve orta vadeli aşamalar içeriyor.
1- Görünür gelecekte sivil-asker ilişkilerini yeniden tanımlayan adımlar atılabilir.
2- Biraz zamana yayılacak stratejik hamle ise "yeni anayasa" etrafında şekillenebilir.
Sivil-asker konumlanması bakımından 61. Hükümet'in ilk sıcak teması Yüksek Askeri Şûra'da olacak. Şûra'nın en az 2010'daki gibi sarsıcı kararlarla tarihe geçmesini bekleyebiliriz. Ancak bir farkla. Bu kez riskli konuların sessiz diplomasi ile aşılması kuvvetle muhtemel. Zaten Genelkurmay'da geçiş döneminin sancıları fazlasıyla hissediliyor. Terfiler kadar birinci başkanın bundan sonraki geliş kaynağının dahi tartışıldığı günleri yaşıyoruz.
Yeni Anayasa'nın ele alınış biçimi ise adeta üç parametreli denklemin çözülmesini andırıyor.
1- Seçmenin AK Parti'ye mesajı.
2- CHP ve MHP içindeki gelişmeler.
3- Bağımsız seçilen vekillerin tutumu
12 Haziran gecesi ortaya çıkan yüzde 50'lik desteğe rağmen AK Parti'nin, yeni anayasayı tek başına referanduma taşıyacak 330 milletvekiline ulaşamamasını iki açıdan okumak mümkün.
Öncelikle "YSK'nın toplum mühendisliği" söz konusu. Hem yurtdışında yaşayan vatandaşlara oy kullanma imkânı tanınmaması hem de küçük illerin milletvekili sayısının düşürülmesi yönüyle. Tabii bir de "toplumun mühendisliği" meselesi var. Yeni Anayasa'da, vatandaşlık tanımından kamu yönetimi biçimindeki değişime kadar uzanan tercihlerin en geniş mutabakatı yansıtması gereğidir bu. Dolayısıyla AK Parti'ye biçilen rol, sivil anayasaya öncülük etmesidir.
CHP'nin yeni anayasaya sağlayacağı katkı gerek liderlik hesaplaşması gerekse sağ kökenli siyasilerin ayartılması planları nedeniyle belirsizliğe bürünebilir.
MHP'yi ise kendi içinde bile aşamadığı kaset sendromunun yeni versiyonları ile karşılaşmamak adına daha önce girdiği pazarlıkların neticelenmesi meşgul edecek gibi.
Bağımsızların, Kürt kimliği ile sınırlı eski parti yerine en azından görünürde daha geniş tabanlı bir başka parti iddiasını siyaset zeminine taşıması sürpriz sayılmamalı. Bu oluşumun Kürt kimliğini ayrı unsur olarak ele alıp aynı zamanda ülkedeki tüm etnik ve dini unsurları tetikleyen talep ve tekliflerle gelmesi halinde yeni anayasanın hangi yolda ilerleyeceğini kestirmek güç.
Ama her halükarda önümüzdeki dönem "demokratik sıkılaştırma" yılları olmaya aday.