Bir komşum var. Eski milletvekili. Geçen sabah karşılaştık. 'Dokunulmazlıklar kalkacak mı?' diye sordu. 'Öyle görünüyor' dedim. 'Tutuklanacaklar mı?' diye üsteledi, 'Umarım o aşamaya varmaz' dedim. Ama o, 'Tutuklanmalılar. Milletin canı burnunda' diye kestirip attı.
Dokunulmazlık, iki ucu keskin bıçak. Bir yanda milletin nabzını tutarak siyaset yapan iktidar var. Başbakan Tayyip Erdoğan, bu açıdan geniş kitlelerin hislerine tercüman oluyor. Kararlı ve bilinçli hareket ediyor. Diğer yanda ise uzun vadeyi düşünerek soğukkanlı karar verilmesini savunan devlet aklı duruyor. Sonunda iş gelip, duygulara dayanıyor. AK Parti milletvekilleri, "Şehit cenazelerine nasıl gittiğimizi biz biliyoruz. 'Maaş vermeyin o şeref...'lere!' sözlerine biz muhatap oluyoruz" diyor. 1994 deneyimi hatırlatılacak olsa... 'Neymiş efendim ortalık karışırmış, yakılıp yıkılırmış. Bu kaygıyı pompalayanlar; okulları yakanlara, askeri, polisi şehit edenlere, teröristle dağda buluşup sırtını sıvazlayanlara aynı tavrı göstermiyor!" tepkisini yansıtıyorlar.
Özetle...
Dokunulmazlık dosyaları için önümüzde 2-3 aylık fırsat penceresi var. Şimdiye kadar devletten bir adım bekleyenlerin terör örgütü ile mesafelerini gözden geçirmesi gerekiyor. Yoksa, 'Başbakan blöf yapmıyor!'