Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YEŞİM TABAK

'Dis iz nat biutiful bro...'*

Dokunaklı olma arzusunun seyirciyi taciz etmeye vardığı, arada bir nükseden bir durumla karşı karşıyayız: Yeni bir Alejandro Gonzalez Inarritu filmi. Belki de 21 Gram ve Babil'i sevmiştiniz. Hepimizin kaderinin birbirine bağlı olduğunu ve hayat yolumuza akıl almaz tehlikelerin eşlik ettiğini hatırlatan, bir sürü 'yara' hayal edip hepsinin üzerine elinde tuzla koşan, kesişen hikayeler. Mutlaka en heyecanlı yerinde dahil olduğumuz trajedi 'belgeselcik'lerinden oluşan birer kolaj. Küre'lere / Oscar'lara aday Biutiful, 21 Gram ve Babil severlere bile fazla gelebilir. Bu sefer tüm felaketler tek, ama tek bir adamın üzerinde toplanmış; bütün yük onun omuzlarında: Küçük çaplı yasadışı işlerin iyi kalpli adamı, Barselonalı fedakar baba ve anlayışlı eski eş, büyük kahırkeş Uxbal (Javier Bardem). Prostat kanserinin son aşamasında; artık gerçekten çok geç. Eski karısı ve çocuklarının annesiyle arasındaki tek sorunun öylesine bir geçimsizlik olduğunu sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Karısı aynı zamanda manikdepresif kişilik bozukluğundan muzdarip ve Uxbal'in kokainman ağabeyiyle de ilişkisi var. Düşük ücretli, sefil işler bulduğu kaçak Çinli göçmenler soğuktan ölmek üzere. Hapse düşen Senegalli seyyar satıcının karısı ve bebeğinin sorumluluğu, yine Uxbal'in üzerinde. İki dünya arasında kalmış huzursuz ölüler desen, öyle. Sahte Gucci muççi üreten imalathanenin sahibi Çinli adam gay ve bir türlü ailesine açılamıyor. Bunun konumuzla ne ilgisi var bilmiyoruz ama bu bilgiye de sahibiz. Hem en önemlisi, konumuz ne? İsa'nın sırtına bir haç yüklemişler diyeceğim, ama o başka bir hikayeydi. Hayatı Uxbal'ınki kadar zorlu geçen insan nüfusu, az olmasa gerek. Ama pek azı, onun kadar metanet ve şefkatle kucaklayabilmiştir her şeyi. Üstelik yine pek az film, Biutiful kadar çok sayıda 'mana paketi'yle doludur.

TRAJEDİ ARDINA TRAJEDİ
Küçük bir çocuğa kısık sesle okunan bir hikaye, deniz ve rüzgar sesinin güzelliği, pavyon kızlarının acıklılığı, 'güzel' sıfatının İngilizcesi 'beautiful'u 'biutiful' diye yazma hatasına düşmenin sıcak naifliği... Hepsini hatırlayamıyorum. Sonunda tüm hikayeyi 'anlamlandırmak' üzere hangisine tutunacağını şaşırıyor insan. Filmi iki buçuk saate indirmekte güçlük çekmiş olmalı. Inarritu'nun senaryoları, sonsuza kadar uzayabilirmiş gibi. Şu kapıyı açınca yine bir trajedi, öbürünün arkasında başka bir tane derken, üç sezonluk dizi bile yazabilirsiniz. Gerçi, hakikaten bu hikayelerin derisinin altına girmiş olur musunuz? Inarritu filmlerinde her sahne, büyük birer dramadan alınma, kritik anlar gibi duruyor. Herhangi birini al ve Oscar ödül törenindeki oyuncu performansı kliplerinden birine dönüştür; yakışır. Yine de tüm o sahnelerin toplamı, bir büyük film (hele de Bardem'in bahsettiği gibi bir başyapıt) için, epey az kaçıyor. Çünkü filmin dramatik odağı, oradan oraya sürüklenip her an başka bir 'olası film'in hayaline kapılmakta. Inarritu'nun kamerası, sokakların arasında kaybolmayı iyi biliyor ama başını uzattığı her yere bir sebep-sonuç-dram yapıştırmaya çalışırken, büyük balıklardan bir tane olsun yakalayamıyor. Nihayetinde: Dis iz nat biutiful bro... (Bu güzel değil kardeş...)* Adeta: Ruhumuza dokunmaktan ziyade, üç kuruş isteyen dilenci, olmadı, 'ille de ödül' diyen yönetmen gibi oramızı buramızı ellemeye çalışıyorsun.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA