Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YEŞİM TABAK

O eski efsaneler

Hayranlık ciddi bir iş. Hayran olup da ilham alan var, özendiğiyle kalan var. Yakın zamanda Belçikalı bir çift, Helena Cattet ve Bruno Forzani, ikisinin aynı şey olduğu durumlardan birine imza attı. 10. yılını kutlayan !f İstanbul-AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali'nin 'Nöbetçi Sinema' bölümünde gösterilecek Amer, tedavülden kalkmış ama hiç unutulmamış bir film türünün gerçek anlamda 'yeni nesil' örneği. Zaten Cattet ve Forzani film yapmaya, 70'lere ait bu tür yüzünden kadar vermiş: İtalyan sinemasının sükse yapmayı başarmış son akımı olan 'giallo'lar. En çok da Dario Argento'nunkiler. Yani deri eldivenli sadist adamlar, kurban edilen güzel kadınlar, her nesneyi fetişleştiren kamera açıları, kırmızı-yeşil gibi temel renklerden vazgeçmeyen ışık oyunları ve tüm bunlarla 'baskın' bir müziğin neredeyse terbiyesizce işbirliği yaptığı bir atmosfer anlayışı. Amer hepsini kucaklıyor; tam anlamıyla bir 'müritfilm'. Ama yönetmenleri açısından kişisel bir tarafı da var. Belçikalı ikili, 'giallo' klasiklerini sadece geride bıraktıkları 'his' üzerinden yorumlamış. Hikayelerini de böyle kurguladıklarından, ortada bir hikaye de yok (Haliyle diyalog da). Amer, bir kadın kahramanın hayatında cinsellik ve ölümle ilişkisini belirleyen üç kritik 'an'ın tasviri. Temelde sadece duyuları ve bilinçaltını muhatap alan bir film anlayışını hikayeden ve diyalogdan bağımsızlaştırmaya dair güzel bir çaba. Yer yer zorlansa bile.

CÜRETKAR SİNEMANIN ZİRVESİ
Argento familyasının izine, programdaki bir başka filmde daha rastlayacaksınız. Ağabey Claudio Argento'nun yapımcısı olduğu Santa Sangre (1989), '!f Kült' bölümünde. '68 kuşağının efsane evlatlarından biri olan yönetmeni Alejandro Jodorowsky'yi bu devirde taklit etmek, Argento'yu taklit etmekten az daha zor olabilir. 60'larda ortaya çıkan 'karşı kültür'ün sinemadaki yansıması, felsefe, mitoloji, edebiyat, siyaset, şiir ve sirkvari bir tiyatronun bugün bile tuhaf görünen, zaten estetikle ucubeliği birbirine katmayı da seven, karnavalıydı. Şilili yönetmen / şair / besteci / yazar ve 'şifacı' Jodorowsky de, 70'lerde çektiği El Topo ve Kutsal Dağ ile, bu cüretkar sinemanın zirvesini yarattı. Santa Sangre, aynı altyapının süzülerek çok daha zamansız bir şekle bürünmüş, bir yerde 'hippi filmi' olmaktan çıkmış hali. Jodorowsky de hiçbir zaman sadece çılgın bir hippi değildi zaten. Ruhu özgür bırakmaya dair arayışlarını, dönemin birçok genci gibi uyuşturucu ihtisasıyla veya birkaç aylık bir Hindistan seyahatiyle sınırlamadı ve ömrünü mistisizme adadı. Doğu felsefeleri, şamanizm, hatta Tarot... Halen her hafta Paris'te bir kafede ücretsiz seminerler veriyor. Son kitabının adı, Psikobüyü: Şamanik Psikoterapinin Dönüştürücü Gücü. Filmlerini de ruhani araştırmalarının bir parçası olarak gören Jodorowsky, 22 Şubat Salı akşamı The Hall'da festival seyircileriyle sohbet edecek.

KARA MİZAHA ADANMIŞ SAHNELER
Cinsellik konusundaki radikal fikirleriyle 'karşı kültür'ün bir başka kahramanı olan psikanalist Wilhelm Reich da, yine '!f Kült' bölümünde, (eski) Yugoslavyalı sinemacı Dusan Makavejev'in W.R: Organizmanın Sırları (1971) filminde anılıyor. İşte bu tam bir 'hippi filmi'. Reich'ın, orgazmla ortaya çıktığını söylediği 'ilkel kozmik enerji'nin peşine düşülmüş, siyasi kara mizaha adanmış birçok sahne göreceksiniz. William S. Burroughs: İçerdeki Adam isimli belgesel ise kozmik enerjilerin sağaltıcı etkilerinden çok 'savunma sanatları'nda uzmanlaşmış yazar William S. Burroughs hakkında. Belgesel konuya şuradan giriyor: Asilik şimdiki gibi 'kısmen demode', 70'lerdeki gibi 'moda' bir şey olarak algılanmazken, William S. Burroughs vardı. Ona 'hippilerin babası' demediler çünkü dünyayı dolaşıp 'sevgi kültürü'nü yaymak gibi alışkanlıkları yoktu. Kendisinin de belirttiği gibi, o bir 'kedi'ydi. 'Punk'ın babası' dediler çünkü gerçekten de her şeye karşıydı ve herhalde bir punk olmayı da istemezdi. (John Waters: Gay'di ama o cemaatin kurallarına uymuyordu. Hatta eroinman dünyasının kurallarına bile.) Artık 'karşı kültür' diye bir şey olmadığına göre, eski İstanbul fotoğraflarına bakar gibi bol bol belgesellerini izleyebiliriz. Şu an 'karşı' herhangi bir şeyin gerçekten de güç oluşturabildiği tek memleket, Mısır olmalı. Bağımsız Filmler Festivali 17-27 Şubat'ta İstanbul, 2-6 Mart'ta Ankara'da / www.ifistanbul.com

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA