Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Bir sponsor arıyorum..

Tankut Öktem Hoca'nın İş Kuleleri'ndeki sergisinin açılışında karşılaşmıştım Ozan'la.. (O sergiyi gezmediniz mi hâlâ.. Bu ülkenin dört bir yanını saran anıtların altında imzası olan heykeltıraşın tüm yaşamını anlatan sergiyi kaçırıyor musunuz, yoksa.. )
"Ozan" dediğim, Sağdıç yarım asırlık dost.. Mesleğe başlangıç yıllarından beri.. Tankut Hoca'nın o dev anıtlarını söküp sergiye getirmek mümkün değil. Ozan, Anadolu'yu dolaşıp çekmiş resimleri..
İçeri girerken gördüm onu.. "Vay" dedim.. Koşuştuk, sarılıştık, 25 yıl sonra.. Ozan ayni Ozan..
Milliyet'in Metesi vardı, 60'lı yıllarda.. Zamanın en acar röportaj muhabiriydi. Röportaj dediysem, öyle soru cevap değil.. Yaşanmış muhteşem olaylar.. Ve de Mete'nin hayat dolu, mizah dolu kalemi.. Örsan vardı.. Öymen.. Halit Ağbi vardı, Çapın.. Bir de Mete.. Onların röportajlarını okumaya doyamazdık.. Bu gazetecilik türü bitti. Röportaj yazarlığı bitti..
Al teybi eline, sor soruyu.. Sonra bir sekreter döksün sesi bilgisayara.. Oldu röportaj.. Hadi canım sen de..
Mete mesela.. Ankara'ya bir devlet başkanı geldi. Onuruna bir resepsiyon veriliyor, Ankara Palas'ta.. Gazetecilere yasak.. Mete, otelden birilerini ayarlar, garson kılığında salona dalardı. Ertesi gün Milliyet'te o gecenin öyküsünü okurduk, bire bir..
Ozan, Mete'nin tamamlayıcısıydı. Foto muhabiri.. Mete yazar, Ozan çekerdi..
O zaman Hayat vardı. Bu ülkede çıkmış en güzel haftalık dergi.. Hâlâ benzeri yok.. Ozan orda başlamış, foto muhabiri olarak.. 50'li yılların sonu.. Sağda solda amatör çekerken.. "İlk telif ücretimi Abdi Bey vermişti, 1955'te.. 5 lira" diye anlatır hep..
Sonra, Ankara'ya yollamışlar. Büro şefi Yılmaz Çetiner o zaman.. Yılmaz İstanbul'a dönünce, Ozan hem foto muhabiri, hem temsilci olmuş.. Ama kesmiyor tabii. Mete'nin yanında Milliyet'in işlerine de koşmaya başlamış.. Benim onu tanımam, o yıllar.. Mete sayesinde..
"Bu Ozan, foto muhabiri değil, fotoğraf sanatçısı" derdi Mete..
Ne demek istediğini şimdi daha iyi anlıyorum..
Sergide "Aman buluşalım, bir yemek yiyelim" dedim.. Ertesi gün Ortaköy'de Ertekin'deydik.. Ozan'ın elinde koca bir kitap.. Büyük boy, kalın ciltli..
Sayfaları çevirmeye başladım..
İnsanı büyüleyen fotoğraflar.. Siyah beyaz.. 50'lerin İstanbul'u.. Sonra 60'ların Ankarası.. Sonra Anadolu..
Sonra portreler.. Sonra.. Devlet Tiyatrosu'nun 60 ve 70'li yılları..
Yemeği de, Ozan'ı da unutup fotoğraflara daldım.. Tam bir saat baktım, baktım.. Her biri bir tablo, her biri bir makale, fıkra.. Her biri, yılların içinden fırlayıp çıkmış yaşam anları.. Canlı.. Adam sanatçı, ama adam gazeteci ayni zamanda.. Foto muhabirliği de bu değil mi zaten?.
"Bu müthiş albüm bende olmalı Ozan" dedim.. "Piyasada var mı?.."
"Basılmadı ki" dedi.. "Elinde tuttuğun benim hazırladığım maket.."
İnanamadım.. Böyle müthiş bir güzelliğin, böylesi bir sanatın, böylesi bir duygu selinin maket olarak kalmasını aklım almadı..
"Sanata yatırım yapan bunca banka.. Bunca firma.. Bunca işadamı.. Yaşamdan Dakikalar'da her hafta böyle sponsor desteği ile çıkan harika kitapları tanıtıyoruz.. Ozan'ın fotoğrafları sahipsiz kalır mı?.. Ara bir (Güler), sen iki.. Siyah beyaz fotoğrafın ressamlarısınız siz. Olur mu" dedim..
"İyi ki de olmuş" dedim sonra.. Çünkü tüm bu resimleri tek kitapta toplamak günah..
"50'ler İstanbul'u" birinci kitap olur.. "60'lar Ankarası" ikinci.. Anadolu üçüncü.. Ünlü ünsüz portreler dördüncü.. Ve de o 16 yıllık Devlet Tiyatrosu mutlak ayrı bir albüm..
İşte yılbaşı geliyor.. İşte dev firmalar yılbaşı armağanı olarak harika kitaplar dağıtacaklar gene..
İşte arka arkaya beş yılı kurtaracak proje.. Arka arkaya beş yılı bir koleksiyon haline getirecek, herkesi peşine düşürecek, sahip olamayanları kıskandırıp, kitaplığına dizenlere, masasının üzerine serenlere hava attıracak, saatlerce bakılıp, günlerce konuşulacak bir fotoğraf baş yapıt dizisi..
Abartıyor muyum?.
Bakın bu kitaptan, bu maketteki enfes kağıt ve teknikle 2 bin tane bastırıp dağıtmak için 100 bin lira ayırabilecek işadamlarına sesleniyorum..
Yanıt, yarım saatinizi alır.. Ozan'dan o maket kitabı isteyin ve sayfaları çevirin. Elinizden bırakabilirseniz beni arayın. "Hıncal Efendi.. Bir arkadaşına kıyak olsun diye yazdın. Benim yarım saatimi ziyan ettirdin. Yazıklar olsun sana" deyin.
Ben kalemimi kırayım..
Tamam mı?.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA