Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SEVİLAY YAZIYOR SEVİLAY YÜKSELİR

Sadık Albayrak'tan, çılgın projeye, çılgın öneri!

Denizi elbette çoğu insan gibi çok severim ama yeşilin hele hele el değmemiş yeşilin bende yarattığı huzur bambaşkadır.
Fırsat buldukça elimde adres olmadan atarım kendimi bulduğum en yakın yeşilliğin içine.
Geçtiğimiz hafta sonu da aynısı oldu. Anacığımı ve onun bir yakın arkadaşını da yanıma alıp Çatalca ve civarına doğru epeyce bir yol aldım.
İkamet ettiğim Bahçeşehir'den, o koca koca fabrika binalarının bulunduğu Hadımköy yolunu kullanarak yeşille kucaklaşmak bir başka oluyor benim için. Çünkü çocukken ailece piknik yapmaya geldiğimiz Hadımköy ve civarındaki o korkunç yapılaşmayı görmek, kaçınılmaz bir gereklilik olsa da sanayinin doğayı nasıl katlettiğini adım adım izlemek ve bu izlenimler sonunda el değmemiş ormanları görmek, doğanın ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor insana.
Gelelim yazının başlığında gördüğünüz konuya.
Yani Başbakan Tayyip Erdoğan'ın dünürü olan gazeteci -yazar Sadık Albayrak'ın çılgın projeye dair verdiği şu çılgın öneri mevzusuna!
Şimdi birçoğunuz merak eder. "Hafta sonu yeşille buluşma, Hadımköy, Çatalca" falan derken nereden çıktı Başbakan'ın dünürü Albayrak?
Tamamen tesadüf efendim! Biliyordum Sadık Bey'in o civarda bir arazisi falan olduğunu ama söz konusu arazisinin Boyalık Köyü'nün tam dibinde olduğunu bilmiyordum. Gezintimiz sırasında yine tesadüfen tanıştığımız Boyalık Köyü Muhtarı Tahsin Özdil'den öğrendik ki meğer Sadık Bey'in mekânına düşmüşüz.
Epeyce çınlatınca muhtarla kulaklarını, buralardaysa belki uğrayıp bir çayını içeriz niyetiyle çevirdim telefonunu. Şans işte kendisi Trabzon'daymış.
Hasbıhal ettik epeyce.
"Muhtar seni götürsün. Allahaşkına bir gör benim şatoyu!" dedi.
(Bu arada Sadık Bey'in şatom diye böbürlendiği evin toplam metrekaresi de 3 dönüm tarlanın ortasına kondurulmuş prefabrik benzeri toplam 60 metrekarelik uyduruk bir ev! Bahçede en az 20 tane kümes. Kazlar, ördekler, tavuklar falan. Bir de Türk bayrağı asıl kocaman bir direk! Ha tabii şatonun neredeyse bir insan boyundaki bekçisi Kangal'ını da unutmamak lazım!) Muhtarın konuşmamızda, "Köylü, Sadık Bey'e, 'Robinson Crusoe' adını taktı. Çünkü onun gibi yaşıyor.
Burayı çok seviyor. Köy havasından, yeşillikten acayip zevk alıyor. Yaz kış demeden tek başına gelir, günlerce kalır"
falan dediğini hatırlayınca, "Başbakan'ın çılgın projesi Kanal İstanbul buralardan geçerse ne yapacaksın?
Bence sen artık Trabzon'dan beriye gelme! Çünkü kalmaz buralar artık böyle! Bu güzelim ormanlar ve yeşillik mahvolur abi!" diyerek takıldım.
Bunun üzerine tipik Karadeniz şivesiyle konuşan dünür önce bir, "Yooooooo!!!" falan çekti sonra da, "Bak sana söylüyorum. Bunu yazabilirsin.
Kim ki oranın doğasını bozmaya kalkar. Valla beni karşısında bulur!"
dedi.
Söyledikleri kulağa hoş geliyordu ama tabii bir o kadar da ütopik!
O nedenle de, "Kanaatimce öyle bir projenin bu doğayı katletmemesi imkânsız!" dedim.
"Ne münasebet efendim. Hep beraber mücadele edeceğiz! Başbakan'ın projesi müthiş. Asla itirazım yok ama öyle bir projede alınması gereken önlemler var. Bölgenin dokusunun bozulmaması için ne gerekiyorsa yapılması lazım. Çünkü şu an bulunduğun o köyde (Boyalık) Cenevizler'den kalma kale duvarları bulundu.
Tarih var. Doğal güzellik var. O nedenle bölgenin derhal sit alanı gibi bir statüye geçirilmesi lazım.
Zaten ben yıllardır uğraşıyorum.
Bak sor muhtara imarla ilgili epeyce bir değişiklik yapıldı.
Artık öyle kafaya göre gelip
'Çiftlik evi' adıyla hangar gibi bina falan dikmek yok! Bitti o işler."
Onun da benim gibi tam bir yeşil ve doğa dostu olduğunu bildiğimden dolayı bütün bu söylediklerinde ne kadar hakiki olduğundan emindim.
Ama yine de söz konusu projenin bölgenin doğal dokusunu bozacağı yönündeki kaygılarımı ilettim. "Anlıyorum seni. Haklısın ama proje dünya projesi. Müthiş! Mühim olan bu projenin geçtiği alanın korunması.
Doğanın olduğu gibi korunması ve bu projeyle kimseye rant sağlanmaması"
dedi ve sonra da ekledi: "Ha bir de benim bir önerim var.
Bence kanalın Marmara girişine ya da ortasına bir Spartaküs Heykeli konulmalı!"
Şaşırdım. Ve yalan yok anlamadım.
O nedenle de, "Spartaküs mü? Ne alaka Sadık Ağabey?" dedim. "Çünkü dünya tarihinde Trakya denilince ilk gelen isim Spartaküs'tür!
Romalılara karşı inanılmaz bir mücadele vermiş ve başarıya ulaşmış Trakyalı bir köledir. Özgürlüğün, mücadelenin, dayanışmanın simgesidir Spartaküs! Kanal İstanbul'da düşünsene şöyle heybetli bir Spartaküs Heykeli'ni. Bütün dünyanın dikkatini çekecek ve gelecek nesillere bırakılacak çok mühim bir miras olur!"
Gülerek, "Tam da Kars'taki insanlık anıtının yıkılışı üzerine verdiğin bu öneri...
Yani pek, 'cuk' diye oturmadı Sadık Ağabey!" dedim ve şu yanıtı aldım: "Bak. Şu konuştuğun adam belki de gördüğün görebileceğin sanata, doğaya, tarihe en fazla saygısı olan insandır. Sadık Albayrak'ı tanıyanlar onun yaşama bakışının nereden olduğunu da iyi bilirler.
Kars'taki o anıtın kendisi, manası filan değil, yeri yanlıştı. Hiçbir sanatçının bir kentin manevi değeri yüksek olan tarihini tahrip edip, üzerine sanat inşa etmeye hakkı yoktur! Önceki tarih işgal edilerek sanat yapmaya kalkmak sanat falan değildir! O nedenle o heykelin kaldırılmış olması bence isabetli bir tavırdır. Heykeltıraş Mehmet Aksoy'a saygım sonsuz ama keşke o heykeli yapmadan önce yeriyle ilgili de doğru bir karar vermiş olsaydı!"


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA