Ali b. Meymun Kimdir?

854'te (1450) Kuzey Afrika'nın Gumâre bölgesinde doğdu. Aslen Berberî olmakla birlikte kaynaklarda Hasenî-şerif bir aileden geldiği söylenmektedir. Nitekim menâkıbını yazan müridi Ulvân el-Hamevî onu seyyid* ve şerif* olarak tanıtır.

Ali b. Meymûn gençliğinde ailesinin yanından ayrılarak Fas'a gitti. Orada Ebû Zeyd Abdurrahman el-Hamîdî'den Mâlikî fıkhı ve diğer İslâmî ilimleri okudu. Ayrıca matematik ve gramer öğrendi. Bir süre kadılık yaptıktan sonra, XV. yüzyılın ikinci yarısında Kuzey Afrika'nın sahil şeridindeki istilâsını genişletmek isteyen Portekizliler'e karşı cihada katılmak üzere memleketine döndü. Yapılan savaşlara aktif olarak katıldı. Hz. Peygamber'in sünnetinin ciddi bir şekilde çiğnendiğini söylediği için bölge kabileleriyle arası açıldı ve çeşitli suçlamalar yüzünden mahkûm edildi. Hapishanede kendisini görmeye gelen vali ve sultana bir Berberî olarak şer'î konularda böyle sert konuşmasının tabiatı gereği olduğunu söyleyince serbest bırakıldı. Mağrib'de yaygın olan "fısk u fücûr"a daha fazla tahammül edemeyeceğini söyleyip babasının iznini alarak Doğu'ya gitmek üzere memleketini terketti. Ancak yıllar sonra Suriye'de müridi Ulvân el-Hamevî'ye Meşrık'tan daha uygun dinî ortama sahip olan Mağrib'i özlediğini söyleyecektir.

Ali b. Meymûn önce İspanyol akınlarının tehdidi altında bulunan Kuzey Afrika'yı dolaştı. Bu yıllarda Kuzey Afrika özellikle Hafsî Sultanı Mevlây Osman'ın ölümünden sonra (1448) siyasî karışıklıklar içindeydi. Bölgedeki zor şartlar her türlü bâtıl itikadın yayılmasına uygun bir zemin hazırlamıştı. Ali b. Meymûn bu bâtıl itikadlara karşı giriştiği mücadeleyi kararlı bir şekilde sürdürdü. Bu bölgede yaptığı seyahatler sırasında cihada öncülük eden sûfîlerle karşılaştı ve onları yakından tanıma imkânını buldu. Kendisine fıkhî bir mesele danışan bir kadına tavsiyede bulunmaktan çekinmesini tasavvufî hayata adım atmanın ilk işareti sayan Ali b. Meymûn bu hadiseden sonra fakihlik makamından giderek uzaklaştı ve tasavvufa yöneldi. Güneybatı Tunus'un Nifvâze vahası Tüzer kasabasında Şâzelî şeyhi Ahmed b. Muhammed et-Tebbâsî'ye (ed-Debbâsî) intisap etti. Dört ay sonra sülûk*ünü tamamlayıp Doğu'ya gitmek üzere yola çıktı. Hac dönüşü Suriye'ye geldi. Daha sonra Lübnan köylerini dolaşıp Safed'e gitti, oradan Beyrut'a geçti. Burada, müridi ve halifesi olacak Muhammed b. Arrâk ile karşılaştı. Aralarında Ulvân el-Hamevî'nin de bulunduğu bazı müridleriyle II. Bayezid devrinde Anadolu'ya geldi. Altı yıl kadar Bursa'da kalan Ali b. Meymûn'un Anadolu ve Bursa'daki faaliyetleri hakkında kendi eserlerinde ve çağdaşı Osmanlı kaynaklarında bilgi yoktur. Yalnız Taşköprizâde eş-Şeḳāʾiḳu'n-nuʿmâniyye'de, Bursa'da faaliyet gösteren halifesi Şeyh Abdurrahman ile Şeyh Abdurrahman'ın müridlerine yetişen Şeyh Abdülmü'min'den bahseder.

Anadolu'dan Suriye'ye döndükten sonra (1505) şöhreti daha da artan Ali b. Meymûn ertesi yıl İbnü'l-Arabî'nin kabrinin bulunduğu Sâlihiye bölgesine gitti. Burada verdiği derslere dört Sünnî mezhebin ileri gelen kadı ve müftüleri devam etti. Sâlihiye'de dört yıl kaldıktan sonra müridi Muhammed b. Arrâk'ın tavsiyesiyle Beyrut yakınlarında Mecdel Maûş adlı bir köye yerleşti ve orada vefat etti (Cemâziyelâhir 917 / Eylül 1511). Önde gelen müridlerinden Ulvân el-Hamevî onun hakkında Mücli'l-hüzn ʿani'l-mahzûn fî menâkıbi'ş-şeyh ʿAlî b. Meymûn adlı bir menâkıbnâme kaleme almıştır.

Bir Mısır tarikatı olan Şâzeliyye'ye mensup bulunan Ali b. Meymûn'un tasavvuf anlayışı Mısır Şâzelîliği'nden oldukça farklı özelliklere sahiptir. Mısır Şâzelîliği'nin zengin ve debdebeli tarikat geleneklerine sahip olmasına karşılık Ali b. Meymûn'un temsil ettiği Doğu (Suriye) Şâzelîliği zühd ve takvâya önem verir. O, Suriye ve Anadolu'da Şâzelîliğin değil klasik Sünnî tasavvufunun bir temsilcisi olarak faaliyet göstermiştir.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA