Behmenyâr b. Merzübân kimdir ?

Hayatını aydınlatacak kadar bilgi mevcut değildir. Bilindiği kadarıyla Mecûsî bir âilenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş ve sonradan İslâm dinini kabul etmiştir (Hediyyetü'l-ʿârifîn, I, 244). İbn Sînâ'nın Hemedan (1015-1024) ve İsfahan'da (1024-1037) bulunduğu dönemlerde onun en seçkin öğrencileri arasında yer almış olmasına rağmen Arapça bilgisi mükemmel değildi (Beyhakī, s. 91). Alâüddevle zamanında (1008-1041) İbn Sînâ ile Behmenyâr arasında geçen felsefî tartışmalar, bu sırada Behmenyâr, Ebû Mansûr İbn Zeyle ve Ebû Ca'fer Muhammed b. Hüseyin b. Merzübân gibi önde gelen talebeleri tarafından sorulan sorulara İbn Sînâ'nın verdiği cevaplar el-Mübâḥas̱ât adlı eserde toplanmış ve günümüze kadar gelmiştir ki İbn Sînâ doktrinini anlama bakımından önemli bir kaynaktır. Bu eserin Mısır'daki yazmasının sonuna ilâve edilen iki mektupta İbn Sînâ'nın "eş-Şeyhü'l-fâzıl" diye hitap ettiği kişinin Behmenyâr olduğunda şüphe yoktur (EIr., III, 502). Bu bilgiye dayanarak hocasının ona büyük bir değer verdiği söylenebilir. Buna rağmen felsefede önemli sayılacak kadar bir varlık gösterememiş ve 1066 yılında vefat etmiştir. Ali b. Zeyd el-Beyhakī onun İbn Sînâ'dan otuz yıl sonra öldüğünü açıkça belirttiğine göre (Tetimme, s. 92) ölümüyle ilgili olarak Brockelmann'ın verdiği 1038 tarihinin (GAL, I, 599) yanlış olması gerekir.

Behmenyâr daha çok hocasının eserlerinin şârihi ve felsefî sisteminin bir yorumcusu olarak tanınmıştır. Bununla beraber bazı meselelerde İbn Sînâ'dan farklı düşündüğü dikkati çeker. Meselâ ona göre henüz form kazanmamış, bir yetenek ve imkân durumunda olan ilk heyulâ (şekilsiz ilk madde) sadece bir kavramdan ibarettir. Bu bakımdan heyulâ tam anlamıyla cevher sayılmaz (Mâ baʿde'ṭ-ṭabîʿa, s. 8). Yine Behmenyâr'a göre Allah diri, bir ve her şeyin yaratıcısı olduğu için değil âlemin varlık sebebi olduğu için zorunlu (vâcibü'l-vücûd) ve sebepsiz varlıktır. Şu var ki sebeple sebepli (illet ile mâlul) arasında zaman bakımından öncelik ve sonralık söz konusu değildir. Eğer öyle olsaydı sebeplinin meydana gelişinden önceki ve sonraki durumuna göre sebebin bilgisinde bir değişme olacağından o tam sebep olamazdı. Şu halde Allah'ın varlığı âlemin varlığından zaman bakımından değil zat olarak öncedir. Bu düşünceden hareketle Behmenyâr Allah'ı üç sıfatla nitelemek gerektiğini söyler. Ona göre Allah zâtı ile ilktir, zâtı ile kāimdir, varlığı zorunludur. Bir başka ifade ile Allah'ın zâtı varlığının zorunlu şartıdır. Çünkü ona göre varlık mutlak olarak düşünüldüğünde şiddetlilik, zayıflık, azlık, çokluk, tamlık ve eksiklik gibi bayağı nitelikler söz konusu edilmez; sadece O'nun öncelik-sonralık, muhtaç olmama-muhtaç olma, zorunluluk-imkân gibi küllî niteliklere sahip olup olmadığına bakılır (Mâ baʿde'ṭ-ṭabîʿa, s. 10). Onun bu konuya ve kozmik varlığın teşekkülü, nefsin mahiyeti gibi problemlere getirdiği yorumlar İbn Sînâ doktriniyle tam bir uyum halindedir.

Behmenyâr'a göre varlıklar basit ve birleşik olmak üzere ikiye ayrılır. Basit varlıklar güç halinden fiil alanına çıktıktan sonra bir daha bozulmamak üzere ebedîlik kazanırlar. Meselâ bir güç ve imkândan ibaret olan ilk heyulâ form kazanıp varlık alanına çıktıktan sonra bir daha bozulup yok olmaz. Çünkü onda artık güç ve imkân hali kalmamıştır. Bir başka deyişle onun yok olması imkânsızdır. Şüphesiz onun bu yorumu maddenin, dolayısıyla âlemin ebedîliğini savunmaktan başka bir anlama gelmez. O buradan hareketle şahıslarda ortaya çıkan insan nefsinin de ebedî olduğu sonucuna ulaşır (Risâle fî merâtibi'l-mevcûdât, s. 12-13).

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi


BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA