Ebu Osman el-Hiri Kimdir?

230'da (844) Rey'de doğdu. Öğrenimine burada başladı. Rey ve Bağdat'ta çağının tanınmış hadis âlimlerinden dersler aldı. Kendi ifadesine göre küçük yaştan beri tasavvufî hakikatleri öğrenmeye son derece meraklıydı. Zâhirî ilim onu tatmin etmiyor, şeriatın gizli bazı gerçekleri bulunduğunu düşünüyordu. Genç yaşta, recâ* fikrine ağırlık veren hemşehrisi tanınmış sûfî Yahyâ b. Muâz'la (ö. 258/871) karşılaşması ona dinin mânevî hakikatlerini öğrenme yolunu açtı. Bir süre Yahyâ b. Muâz'ın sohbet meclislerine devam etti. Daha sonra şöhretini duyduğu Şah el-Kirmânî (ö. 270/883) ile görüşmek ve sohbetlerine katılmak üzere Kirman'a gitti. Şah, müridlerini recâ esasına göre irşad eden Yahyâ'nın sohbetinde bulunduğu gerekçesiyle onu önce meclisine kabul etmedi; fakat daha sonra ısrarlarına dayanamayarak sohbetlerine katılmasına izin verdi. Bir süre Şah el-Kirmânî'nin meclisine devam ettikten sonra onunla birlikte Ebû Hafs el-Haddâd'ı ziyaret etmek için Nîşâbur'a gitti. Üstadının rızasını alarak kendisini derinden etkileyen Ebû Hafs'ın meclisine devam etmeye başladı ve bir daha Kirman'a dönmedi. Ölümüne kadar Nîşâbur'un Hîre mahallesinde yaşadığı için "el-Hîrî" diye tanındı. Yahyâ b. Muâz'dan recâyı, Şah el-Kirmânî'den gayreti ve Ebû Hafs'tan da şefkati öğrenen Ebû Osman el-Hîrî'yi Kuşeyrî, başlangıçta ve gençlik yıllarında seyahat eden, sonra seyahati bırakıp ikameti tercih eden sûfîlerden gösterir. Çağının tanınmış sûfîlerinden Cüneyd-i Bağdâdî ile hadis öğrenmek üzere gittiği Bağdat'ta, İbnü'l-Cellâ ile de Dımaşk'ta görüştü. Gençlik yıllarında bir câriyeye âşık olmuş, fakat daha sonra sakat ve kötü huylu bir kadının evlenme teklifini kabul edip on beş yıl onunla evli kalmış (İbnü'l-Cevzî, VI, 106), bu kadının ölümünden sonra Nîşâbur'da üstadı Ebû Hafs'ın kızı Meryem ile evlenmişti.

Ebû Osman, Horasan ve Nîşâbur'da tasavvufun yayılmasına öncülük eden büyük sûfîlerden, fütüvvet ve melâmet hareketinin de temsilcilerindendir. Kovulduğu halde Ebû Hafs'ın sohbetine katılmakta ısrar etmesi, başına kül dökülünce ateş dökülmedi diye şükretmesi, kendisini yemeğe davet eden bir kişinin onu denemek için üç defa kapıdan geri çevirmesi, Ebû Osman'ın fütüvvet ve melâmet ehlinden olduğunu gösteren menkıbeleridir. Kuşeyrî kendi dönemindeki mutasavvıfların, "Üç büyük sûfî var ki bunların dördüncüsü yoktur: Şam'da İbnü'l-Cellâ, Bağdat'ta Cüneyd, Nîşâbur'da Ebû Osman" dediklerini nakleder. Cüneyd onun Hak Teâlâ hakkında sahip olduğu mârifete hayran kalmıştır. Birçok mutasavvıf Ebû Osman'ın Nîşâbur'daki yeri ile Cüneyd'in Bağdat'taki yerinin aynı olduğunu ifade etmişti. Ebû Osman melâmetîlerin prensip olarak karşı oldukları semâı kabul eder. Müridlerin semâ ile mânevî haller kazandıklarını, sıddîkların ise bu tür halleri arttırdıklarını, istikameti esas alan âriflerin ise gönüllerine gelen hiçbir şeyi Hakk'a tercih etmediklerini belirtir.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi


BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA