Ebü'l-Kelam Azad Kimdir?

Mekke'de doğdu. Asıl adı Muhyiddin Ahmed'dir. Bâbür Şah zamanında Afganistan'dan Hindistan'a göç eden bir aileye mensup âlim bir zat olan babası Mevlânâ Hayreddin, büyük Hint ayaklanması (1857) sırasında Hindistan'dan ayrılıp Mekke'ye yerleşmişti. Tahsiline burada başlayan Ebü'l-Kelâm Âzâd, ailesiyle birlikte Hindistan'a döndükten sonra (1899) çevredeki en iyi hocalardan değişik ilimler tahsil etti. Yirmi yirmi beş yaşlarında tamamlanabilen medrese tahsilini on altı yaşında tamamladı; daha sonra babasının düzenlediği özel bir grupla birlikte felsefe, matematik ve mantık okudu. Bildiği Arapça, Farsça ve Türkçe'nin yanı sıra Seyyid Ahmed Han'ın modernist eğilimlerinden etkilenerek İngilizce öğrenmeye karar verdi. Kısa süre içinde bu dili de öğrendi. Özellikle tarih ve felsefe üzerinde derinleşmeye çalıştığı bu dönemde şiddetli bir fikrî bunalım geçirdi. Birkaç yıl süren bu bunalım sonunda bütün geleneksel kanaatleri reddederek düşünce sistemini yeni baştan kurmaya karar verdi.

Ebü'l-Kelâm Âzâd'ın bu fikrî değişimi yaşadığı yıllarda Hindistan siyasî çalkantılar içerisinde bulunuyordu. Hindistan genel valisi Lord Curson'un Bengal'i iki bölgeye ayıran idarî uygulaması (1905) özellikle Hindular arasında büyük bir tepkiyle karşılanmıştı. Âzâd bu gelişmeler üzerine Hint ihtilâlcileriyle temasa geçerek siyasetle ilgilenmeye başladı ve Hindistan'ın bağımsızlığı için çalışan gizli örgütlere girdi. 1904'te daha on altı yaşında iken Lisânü'ṣ-ṣıdḳ adlı bir gazete çıkardı. Bu sıralarda Şiblî Nu'mânî'nin dikkatini çekti. Onun reisi olduğu Nedvetü'l-ulemâ'nın yayın organı en-Nedve'nin editörlüğünü yaptı (1905-1906). Daha sonra Amritsar'a giderek Mevlânâ Muhammed İnşâullah'ın gazetesi el-Vekîl'in editörlüğünü üstlendi ve bu gazetede özellikle Osmanlılar'ı savunan yazılar yazdı. 1908'de Irak, Mısır, Suriye, Anadolu ve Fransa'yı içine alan bir seyahate çıktı. Buralarda tanıştığı Arap ve Türk aydınları ile görüş alış verişinde bulundu. Bilhassa Mısır ve Türkiye'de Jön Türk hareketinin önde gelen bazı üyeleriyle dostluk kurdu ve onlarla ilgisini uzun süre devam ettirdi. Âzâd hâtıratında, bu seyahatin siyasî görüşleri üzerinde derin etkiler yaptığını ve artık Hindistan müslümanlarının ülkenin bağımsızlığı için çalışacak yeni bir siyasî hareket başlatmalarının gerekliliğine daha çok inandığını söyler.

Âzâd Haziran 1912 tarihinde, bağımsızlık yolunda yapılacak ilk işin kamuoyu oluşturmak olduğu düşüncesiyle haftalık el-Hilâl adlı bir gazete çıkarmaya başladı. el-Hilâl bir yandan İslâm'ın aslî kaynaklarına dayanan ihyacılığı savunurken öte yandan da panislâmizmin en etkili seslerinden biri oldu. Özellikle Balkan Savaşı sırasında (1912-1913) sürekli olarak Osmanlılar'ı destekledi ve Osmanlı Devleti'ne yardım için çeşitli faaliyetler düzenledi. el-Hilâl'in kısa zamanda büyük ilgi görmesi ve halk üzerinde etkili olması İngiliz-Hindistan hükümetini endişelendirdi. 1915'te kapatılan el-Hilâl'in yerine aynı yılın Kasım ayında el-Belâġ adlı yeni bir gazete yayımlamaya başladı. I. Dünya Savaşı'nın devam ettiği yıllarda Ebü'l-Kelâm Âzâd'ın siyasî faaliyetlerini durdurmak isteyen hükümet onu önce sürgüne gönderdi, daha sonra da tutukladı.

1 Ocak 1920'ye kadar hapiste kalan Ebü'l-Kelâm serbest kalır kalmaz Hindistan hilâfet hareketine katılarak Bengal Bölgesi Hilâfet Kongresi'nin başkanı ve hilâfet hareketinin en önemli nazariyecisi oldu. Gandhi ile birlikte başlatılan pasif direniş eylemleri sebebiyle tekrar tutuklandı (Aralık 1921) ve iki yıl hapse mahkûm edildi. Yargılanması sırasında yaptığı, kendisine büyük bir saygınlık kazandıran savunma Hindistan siyasî literatürünün en önemli örneklerinden biridir. Ömer Rıza Doğrul tarafından Hindistan'da İstiklâl Mücadeleleri (İstanbul 1340 h./1342 r.) adıyla Türkçe'ye çevrilen bu savunma, daha sonra kısmen sadeleştirilerek değişik adlarla (Hindistan'da İstiklâl Mücadelesi, İstanbul 1964; Ölümsüz Müdafaa, İstanbul 1970; Hindistan'da İngiliz Zulmüne Karşı Savunma, İstanbul 1982) yayımlanmış, ayrıca Abdürrezzâk el-Melîhî tarafından Sevretü'l-Hindi's-siyâsiyye adıyla Arapça'ya çevrilmiştir (Kahire 1341).

Hindistan'ın bağımsızlığı için müslümanlarla Hindular'ın İngilizler'e karşı birlikte mücadele vermeleri gerektiğini savunan Ebü'l-Kelâm Âzâd, 1923 yılında Hindistan Kongre Partisi'nin başkanı oldu. 1940'ta ikinci defa partinin başkanlığına seçildi ve 1946'ya kadar bu görevde kaldı. Ancak bu sürenin üç yılı (1942-1945) yine hapishanede geçti. 1947'de Hindistan'ın bağımsızlığına giden yolda Kongre Partisi adına İngilizler'le yapılan birçok müzakereye katıldı. Hindistan'ın bölünmesine şiddetle karşı çıkan Âzâd, ayrı bir Pakistan devleti kurulması fikrini müslümanların Hindistan'ın tamamından vazgeçmesi olarak görüyordu. Âzâd, 1947'de kurulan ilk bağımsız Hindistan hükümetinde Eğitim bakanı oldu ve ölümüne kadar (22 Şubat 1958) bu görevde kaldı. Mezarı Yeni Delhi'dedir.

Ebü'l-Kelâm Âzâd, panislâmist fikirleri ve Hindistan'ın bağımsızlığı için verdiği mücadele ile son dönem İslâm ve Hindistan tarihinin en önemli simaları arasında yer alır. Kullandığı "Âzâd" lakabı, onun düşünce planında ulaştığı merhaleyi ifade etmesinin yanı sıra mazlum milletlerin hürriyet mücadelelerine bakışını da yansıtmaktadır. Osmanlı Devleti'ni ve hilâfetini cesaretle destekleyen Âzâd, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu da hararetle alkışlayanların arasında yer aldı. Hilâfetin ilga edilmesini, 1922'den beri Türkiye'de görülen iki başlılığın sona ermesi olarak değerlendirir. Ona göre halifenin siyasî ve dinî otoritesi bir bütündür ve hıristiyan dünyasındaki papalığa benzemez. Hilâfet bir vekâlettir ve bu vekâleti mutlaka bir insanın temsil etmesi gerekmez. En güçlü müslüman devlet tabii olarak hilâfeti de üstlenmiş demektir. Dolayısıyla hilâfet hâlâ Türk devletinin uhdesindedir. Hilâfeti ilga kararı ise sadece bir hânedandan bu vekâletin alınmasıdır. Âzâd buna bağlı olarak Türkiye Cumhuriyeti devlet başkanlarının halife olarak kabul edilmesini de teklif etmiştir. Bağımsız Hindistan Cumhuriyeti ile Türkiye arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine çalışmış ve ilk Hindistan-Türkiye kültür anlaşmasına Hindistan hükümeti adına imza koymuştur.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi


BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA