Fethullah eş-Şirvani hayatı... Anadolu'da bilim seferberliği başlattı...

İlhanlı Devleti'ne bağlı bir eyalet merkezi olan Şirvan'ın Şemâhî kasabasında (bugün Azerbaycan'da) muhtemelen 820 (1417) yılı civarında doğdu. Fethullah eş-Şirvânî diye tanınmıştır; Kâtib Çelebi'nin zikrettiği Şah Fethullah adına (Keşfü'ẓ-ẓunûn, I, 39, 67) başka bir kaynakta rastlanmaz. Bazı yeni araştırmalarda kendi isminin, muhtemelen Mecelle fi'l-mûsîḳī adlı eserindeki müstensih kaydının yanlış anlaşılmasından dolayı Mü'min ilâvesiyle, babasının adının ise Molla Şükrullah şeklinde kaydedildiği görülmektedir (Hoca Sâdeddin, Tâcü't-tevârîh [nşr. Parmaksızoğlu], V, 95; Öztuna, I, 292; baba adının yanlış verilmesi hakkında ayrıca bk. Kehhâle, VIII, 51, 54; Hediyyetü'l-ʿârifîn, I, 815). Şirvânî öğrenimine babasının yanında başladı, daha sonra Serahs ve Tûs'ta tahsilini sürdürdü. Serahs'ta meşhur âlim Sa'deddin et-Teftâzânî'nin (ö. 792/1390) kabrini ziyaret etti. Onu Teftâzânî'nin öğrencisi olarak zikreden Mecdî Efendi (Şekāik Tercümesi, s. 43), Kâtib Çelebi (Keşfü'ẓ-ẓunûn, I, 67) ve Bağdatlı İsmâil Paşa (Hediyyetü'l-ʿârifîn, I, 815) birbirlerinden nakilde bulunarak bu yanılgıya düşmüşlerdir. Teftâzânî'nin el-İrşâd fi'n-naḥv'ini şerheden Şirvânî bu eserinin başında Teftâzânî'nin Serahs'taki mezarını ziyarete gittiğini kaydetmiş ve onun hayatı, eserleri hakkında bilgi vermiştir (Taşköprizâde, Miftâḥu's-saʿâde, I, 206-208). Kâtib Çelebi de Şirvânî'nin hal tercümesini doğru vermeye çalıştığı son eserinde (Süllemü'l-vüṣûl, vr. 176a) onun hocaları arasında Teftâzânî'yi zikretmemiştir. Daha sonra Tûs'ta Meşhed-i İmam Ali er-Rızâ'da Şiî âlimi Seyyid Ebû Tâlib'den ders alan Şirvânî ondan Seyyid Şerîf el-Cürcânî'nin Şerḥu't-Teẕkire fi'l-heyʾe'sini okuduğunu bizzat belirtir (Şerḥu't-Teẕkire fi'l-heyʾe, vr. 14b). Kendisinden bahseden kaynakların çoğunda (meselâ Taşköprizâde, eş-Şekāʾiḳ, s. 107; Hoca Sâdeddin, II, 459; Âlî, V, 35; Kâtib Çelebi, vr. 176a) Seyyid Şerîf'ten (ö. 816/1413) ders aldığına dair verilen bilgi de yanlıştır. Çünkü Teftâzânî'den olduğu gibi Seyyid Şerîf'ten de ders alması tarih bakımından mümkün değildir. Daha sonra 839 yılı başlarında (1435 yılı ortaları) Semerkant'a gitti ve orada Uluğ Bey'in kurduğu medresede öğrenim gördü. Burada başhoca olan Kadızâde'den (Bursa Kadısı Mahmud Çelebi'nin oğlu Mûsâ Paşa) usûl-i fıkıh, cedel, kelâm, astronomi ve geometri ile diğer riyâzî ilimleri okudu. Hocasının bizzat yazıp verdiği 15 Rebîülâhir 844 (13 Eylül 1440) tarihli icâzetnâmede (bk. Şerḥu't-Teẕkire fi'l-heyʾe, vr. 14a-15b) Şirvânî'nin okuduğu belirtilen eserler şunlardır: Şerḥu't-Teẕkireti'n-Naṣîriyye fi'l-heyʾe (Nizâmeddin el-A'rec en-Nîsâbûrî'nin şerhi), Şerḥu Muḫtaṣarı İbni'l-Ḥâcib fî ʿilmeyi'l-uṣûl ve'l-cedel (Seyyid Şerîf el-Cürcânî'nin eseri), Şerḥu'l-Mevâḳıf (Cürcânî'nin eseri). Ayrıca Kadızâde'den Şerḥu'l-Mülaḫḫaṣ fi'l-heyʾe ve Şerḥu Eşkâli't-teʾsîs adlı eserlerini de okuduğu Taşköprizâde'den öğrenilmektedir (eş-Şeḳāʾiḳ, s. 15-16, 108).

Semerkant'ta Uluğ Bey'den şahsen ilgi ve yakınlık gören Şirvânî, Cemâleddin Yûsuf b. İbrâhim el-Erdebîlî'nin Şâfiî fıkhına dair el-Envâr li-ʿameli'l-ebrâr adlı eserini Farsça şerhedip ona sunmuştur. Bundan dolayı Şirvânî'yi Şâfiî olarak gösteren Sehâvî'ye göre Şirvânî iki ciltte tamamladığı bu şerhle eseri bozmuştur (eḍ-Ḍavʾü'l-lâmiʿ, VI, 167). Hanefî tabakat kitaplarında ise Şirvânî'nin Hanefî olduğu belirtilmektedir (Mahmûd el-Kefevî, vr. 341a; Temîmî, vr. 431a-b; Leknevî, s. 153).

Şirvânî Semerkant'ta yaklaşık beş yıl süren tahsil dönemini tamamladıktan sonra Şirvan'a döndü (844/1440). Buradaki medreselerde bir müddet ders vermiş ve bazı resmî görevlerde bulunmuş olmalıdır. Daha sonra hocası Kadızâde'nin tavsiyesine uyarak II. Murad devrinin (1421-1451) sonuna doğru Anadolu'ya gitti. İlk uğradığı Kastamonu'da Candaroğlu İsmâil Bey'den iltifat gördüğü için orada kalarak medreselerde ders verdi. Böylece ilim ve maarifin neşri hizmetine başlayan Şirvânî, özellikle Kadızâde'nin Şerḥu'l-Mülaḫḫaṣ ve Şerḥu Eşkâli't-teʾsîs'i başta olmak üzere et-Telvîḥ ve Şerḥu'l-Mevâḳıf gibi kitapları öğrencilerine okuttu. Çok sayıdaki öğrenci arasında Muhyiddin Muhammed b. İbrâhim en-Niksârî ve Kemâleddin Mes'ûd b. Hüseyin eş-Şirvânî gibi âlimlerin de bulunduğu bilinmektedir (Taşköprizâde, eş-Şeḳāʾiḳ, s. 107-108; Keşfü'ẓ-ẓunûn, I, 39).

Taşköprizâde ve ondan nakilde bulunan birçok kaynak, Şirvânî'nin Kastamonu'da on yıl kadar yaşadıktan sonra Fâtih devrinin ilk yıllarında, bazıları ise (Sicill-i Osmânî, IV, 7; Osmanlı Müellifleri, I, 392; Hediyyetü'l-ʿârifîn, I, 815) kesin tarih belirterek 857 (1453) yılında Kastamonu'da öldüğünü ve oraya gömüldüğünü yazmaktadırlar. Fakat bunun doğru olmadığı anlaşılmıştır. Çünkü Sadrazam Çandarlı Halil Paşa'ya ithaf ettiği Tefsîru Âyeti'l-kürsî adlı eserini 857 yılının Muharrem ve Safer aylarında (Ocak ve Şubat 1453) Bursa'da yazdığı, bu eserin kendi el yazısıyla olan nüshasının ferağ kaydındaki ifadeden (vr. 97a) öğrenilmektedir. Ayrıca onun en önemli iki eserini de bu tarihten sonra telif ettiği bilinmektedir (aş.bk.). Fâtih Sultan Mehmed'in İstanbul kuşatmasına başladığı sıralarda Şirvânî'nin Bursa'ya niçin gittiği ve orada ne kadar kaldığı hususunda açık bir bilgiye rastlanmamaktadır. el-Ferâʾid ve'l-fevâʾid adlı eserinin mukaddimesinde, Mâverâünnehir'den ayrılırken asıl niyetinin Osmanlılar nezdine gitmek olduğunu söyleyen Şirvânî'nin 1453 yılının ilk aylarında İstanbul'u fethetme heyecanı içindeki Bursa'da ve sadrazama yakın durumda bulunmasına bakılırsa şahsen fethe hizmet amacını taşıdığı düşünülebilir. Şirvânî Mecelle fi'l-mûsîḳī adlı eserini de bu sırada Fâtih Sultan Mehmed'e sunmuştur. Fetihten hemen sonra Sadrazam Halil Paşa idam edilince hâmisini kaybeden Şirvânî Kastamonu'ya geri dönmüş, fakat daha sonra kaleme aldığı el-Ferâʾid ve'l-fevâʾid adlı eserini yine Fâtih'e sunarak Osmanlılar'a yeniden yaklaşmak istemiştir; ancak devletin imkânlarından faydalanamadığına bakılırsa Fâtih'in ona karşı ilgisizliği sonuna kadar sürmüş olmalıdır.

870 (1465) yılına doğru hacca gitmek amacıyla Irak üzerinden yola çıkan Şirvânî, Vâsıt'ın Bâderâiye köyünde bir müddet misafir kalarak ilim tedrisine devam etti. Orada kendisinden fıkıh ve hadis usulü, meânî, beyan, nahiv, sarf, mantık ve diğer ilimleri okuyan Necmeddin b. Kādî Aclûn onu ilim ve amelde fazilet sahibi bir kişi olarak anmıştır (bk. Sehâvî, VI, 166; VIII, 96). Şirvânî 871 (1467) yılında hac farîzasını yerine getirdikten sonra bir süre Mekke'de kaldı ve bu sırada derslerine katılan Mekke kadısının oğlu Ebü's-Suûd Cemâleddin İbn Zahîre'ye icâzetnâme verdi (a.g.e., VI, 265, 269). Kendisiyle Mekke'de görüşen Şemseddin es-Sehâvî, Şirvânî'nin hac dönüşü Kahire'ye uğradığını ve 880'den (1475) sonra da hayatta olduğunu bildirmektedir (bk. a.y.). Kahire'den İstanbul'a giden ve bundan sonra da tedris ve telif çalışmalarıyla uğraştığı anlaşılan Şirvânî muhtemelen 883 (1478) yılında memleketine dönmüş ve 891 yılının Safer ayında (Şubat 1486) Şemâhî'de vefat etmiştir (Kâtib Çelebi, Süllemü'l-vüṣûl, vr. 176a; Keşfü'ẓ-ẓunûn, II, 1893). Şirvânî'nin Şerḥu't-Teẕkire fî ʿilmi'l-heyʾe adlı kitabının bir nüshasında da ölüm tarihi 891 olarak verilmiştir (aş.bk.).

Şirvânî şer'î ve aklî ilimlerle Arap dili ve edebiyatı yanında matematik, astronomi ve coğrafya da okuttuğu için, yine Uluğ Bey Medresesi'nde yetiştikten sonra Anadolu'ya müsbet ilimleri götüren ve bunların yayılmasını sağlayan iki ünlü âlimden biri sayılmaktadır (Adıvar, s. 20; İA, III, 216); diğeri de ondan sonra gelmiş olan Ali Kuşçu'dur. Ali Kuşçu'nun bazı kaynaklarda (Osmanlı Müellifleri, I, 392 ve buna atıfla Neubauer, s. 294) Şirvânî'nin hocası diye tanıtılması ise tamamen yanlıştır. Üstün ilmî kudreti ve yaptığı hizmetler Şirvânî'yi Anadolu'da olduğu gibi Irak, Hicaz ve Mısır'da da meşhur etmiştir. Meânî, beyan, mantık ve kelâm ilimlerinde isim yapan ve 850 (1446) yılına yakın bir zamana kadar Kahire'de bulunmuş olan İftihârüddin Abdüllatîf b. Muhammed el-Kirmânî el-Horasânî'nin, "Benim öğrencilerim arasında Şirvânî'den üstün olanı var" dediği bilinmektedir (Sehâvî, IV, 340). Fakat bu sözü Fethullah eş-Şirvânî'yi küçümsemek için değil Kirmânî'nin kendi şahsını ve öğrencilerini yüceltmek için söylediğini kabul etmek gerekir.

Eserleri. 1. Ḥâşiye ʿalâ Şerḥi'l-Mevâḳıf, Seyyid Şerîf el-Cürcânî'nin Şerḥu'l-Mevâḳıf adlı eserine yazdığı geniş bir hâşiyedir; Escurial Library (nr. 691), Münih'te Hof- und Staatsbibliothek (nr. 677/4), India Office'te (nr. 448) ve Râgıb Paşa Kütüphanesi'nde (nr. 760) olmak üzere dört nüshası bilinmektedir. 2. Ḥâşiye ʿalâ ilâhiyyâti Şerḥi'l-Mevâḳıf, Şirvânî bu kitabı II. Bayezid'in mütalaası için yazıp ona ithaf etmiştir. Süleymaniye Kütüphanesi'nde (Fâtih, nr. 2991) Âtıf Efendi (nr. 1219, vr. 158-198) ve Tire'de Necip Paşa (nr. 158, 167) kütüphanelerinde bu adla Fethullah eş-Şirvânî'ye nisbet edilen yazmalar bulunmaktadır. Hoca Sâdeddin Efendi'ye göre Fenârîzâde Hasan Çelebi Şirvânî'nin bu eserdeki bazı görüşlerini eleştirmiştir. 3. Taʿliḳāt ʿalâ evâʾili Şerḥi'l-Mevâḳıf. Kaynaklarda ayrı bir kitap olarak zikredilmekle birlikte bu eserin Ḥâşiye ʿalâ Şerḥi'l-Mevâḳıf'ın ilk şekli veya eksik bir nüshasının baş tarafı olması mümkündür. 4. Şerḥu Tehẕîbi'l-manṭıḳ ve'l-kelâm. Teftâzânî'nin meşhur eserinin şerhi olup bir nüshası India Office'tedir (nr. 553/4). 5. el-Ferâʾid ve'l-fevâʾid fî tavżîḥi Şerḥi'l-Mülaḫḫaṣ. Kaynaklarda Taʿlîḳāt ʿalâ Şerḥi'l-Çaġmînî li-Ḳaḍîzâde ve Ḥâşiye ʿalâ Şerḥi'l-Çaġmînî adlarıyla da zikredilen bu eser, Çağmînî'nin astronomi konusundaki el-Mülaḫḫaṣ fi'l-heyʾe'sine Kadızâde tarafından yazılmış şerhin anlaşılması güç kısımlarını açıklamak için Şirvânî'nin, öteki şerhlerden de istifade ederek ve özellikle bizzat Kadızâde'den aldığı bilgileri ve kendi görüşlerini ekleyerek kaleme aldığı bir hâşiyedir. Mukaddimede verdiği bilgiye göre Şirvânî notlarını Semerkant'ta iken tutmaya başlamış, çalışmalarını tamamladığı sırada Anadolu'ya doğru yola çıkmış ve bunları 878 (1473) yılında kitap haline getirerek Fâtih Sultan Mehmed'e ithaf etmiştir. Eserin bir nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde bulunmaktadır (III. Ahmed, nr. 3294). 6. Şerḥu't-Teẕkire fî ʿilmi'l-heyʾe. Kaynaklarda adına rastlanmayan bu eser, Nasîrüddîn-i Tûsî'nin et-Teżkire fî ʿilmi'l-heyʾe'sinin şerhidir. Mukaddimede belirttiğine göre Şirvânî, daha önce Tûs ve Semerkant'taki öğrenimi sırasında hocalarından bu kitap üzerine yazılmış iki şerh okumuş, sonra kendisi de öğrencilerine faydalı olmak için bu şerhi yazmış ve ferağ kaydından anlaşıldığına göre çalışmasını 3 Ramazan 879 (11 Ocak 1475) Çarşamba günü tamamlamıştır. Eserin İstanbul'da biri Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde (III. Ahmed, nr. 3314), diğeri Süleymaniye Kütüphanesi'nde (Damad İbrâhim Paşa, nr. 847) olmak üzere iki nüshası bilinmektedir. Bunların her ikisi de müellif nüshasından ve ilki henüz müellif hayatta iken, ikincisi ise öldüğü yıl istinsah edilmiştir. İkinci nüshanın sonunda müellifin ferağ kaydı aynen yer almakta, ayrıca istinsah kaydında da ölüm tarihi 891 (1486) olarak verilmektedir ki bu kayıt Şirvânî'nin vefat tarihini ortaya koyan en kesin delildir. Eserin özellikle Uluğ Bey Medresesi'ni ve Şirvânî'nin kendi öğrenim yıllarını anlatan kısımları ile birinci babdan sonra gelen ve optik konusunda bağımsız bir kitap niteliği taşıyan elli dört sayfalık ek bölümü ayrı bir önem taşımaktadır. 7. Şerḥu'l-Envâr li-ʿameli'l-ebrâr. Bu Farsça eserin, müellifin 883 (1478) yılında Şirvanşah Ferruh Yesâr adına yazdığı nüshası Tahran'da (Kitâbhâne-i Merkezî-i Dânişgâh-ı Tahran, nr. 2991), bir başka nüshası da Berlin Staatsbibliothek'te (MS, Or., nr. 2029) bulunmaktadır. 8. Şerḥ-i ʿAvâmil. Abdülkāhir el-Cürcânî'nin nahiv ilmine dair el-ʿAvâmilü'l-miʾe adlı eserinin Farsça tercüme ve şerhidir (İzmir Millî Ktp., nr. 512). 9. Tefsîru Âyeti'l-kürsî. Bakara sûresinin 255. âyetinin geniş bir tefsiridir. Müellifin 10 Muharrem 857 (21 Ocak 1453) tarihinde telifini tamamlayıp 9 Safer (19 Şubat 1453) Pazartesi günü kendi el yazısı ile temize çektiği nüshası Süleymaniye Kütüphanesi'nde (Fâtih, nr. 167), başka bir nüsha Beyazıt Devlet Kütüphanesi'ndedir (nr. 628). 10. Mecelle fi'l-mûsîḳī. Şirvânî'nin çok yönlü bir âlim olduğunu ortaya koyan eserlerinden biri olup Fâtih Sultan Mehmed'e ithaf edilmiştir. Bu eserin Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde bulunan (III. Ahmed, nr. 3449) tek nüshasından tıpkıbasımı yapılmıştır (Frankfurt 1986). Abdülkādir-i Merâgī'nin Şerḥ-i Kitâb-ı Edvâr adlı mûsiki nazariyatına dair eserinden bir nüsha istinsah ettiği de bilinen Şirvânî (bk. M. Takī Dânişpejûh, Fihrist-i Mikrofilimhâ-yi Kitâbḫâne-i Merkezî, s. 129), Mecelle fi'l-mûsîḳī'yi kaleme alırken Grek filozoflarının eserleri yanında Safiyyüddin el-Urmevî'nin Kitâbü'l-Edvâr'ı, Merâgī'nin buna yaptığı şerh, İbn Sînâ'nın eş-Şifâʾ ve en-Necât'ı, Hârizmî'nin Mefâtîḥu'l-ʿulûm'u, Nasîrüddîn-i Tûsî'nin Aḫlâḳ-ı Nâṣırî ve Şerḥu'l-İşârât'ı gibi kaynaklardan da faydalanmıştır. 11. Ḥâşiye ʿalâ Şerḥi Eşkâli't-teʾsîs. Osmanlı Müellifleri'nde Şerḥu Eşkâli't-teʾsîs adıyla zikredilmektedir (I, 392). Fakat Fethullah eş-Şirvânî'nin hocası Kadızâde'den Şerḥu Eşkâli't-teʾsîs fi'l-hendese adlı kitabını okuduğu dikkate alındığında eserin bu şerhe yazılmış bir hâşiye olduğu kabul edilebilir. 12. Ḥâşiyetü't-Telvîḥ. Teftâzânî'nin fıkıh usulüne dair meşhur eseri et-Telvîḥ fî keşfi ḥaḳāʾiḳi't-Tenḳīḥ'i üzerine yazdığı bir hâşiyedir. 13. Şerḥu'l-Merâḥ. Ahmed b. Ali b. Mes'ûd'un sarf konusundaki Merâḥu'l-ervâḥ adlı eserinin şerhidir. 14. Şerḥu'l-İrşâd fi'n-naḥv. Teftâzânî'nin İrşâdü'l-hâdî adlı eserinin şerhidir.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA