İbn Hânî kimdir ?

320-326 (932-938) yılları arasında Endülüs'ün İşbîliye (Sevilla) şehrinde doğdu. Yemen'den Kuzey Afrika'ya göç eden Ezd kabilesine mensuptur. Soyu İfrîkıye Valisi Yezîd b. Hâtim el-Ezdî'ye (772-787) veya kardeşi Ravh b. Hâtim'e dayanır. Babası Hânî, III. Abdurrahman devrinde Fâtımîler'in ilk başşehri Mehdiye'den Endülüs'e göç etmiş, bir süre Kurtuba'da (Cordoba) kaldıktan sonra İşbîliye'ye yerleşmişti. Onun Endülüs'e hangi maksatla gittiği kesin olarak bilinmemekle birlikte bazı çağdaş araştırmacılar Kuzey Afrika'da Mehdiye'yi kuran, Mısır'ı almak için yaptığı iki başarısız teşebbüsten sonra Kurtuba'daki hilâfeti ele geçirmeyi düşünen ve çok sayıda İsmâilî dâîyi görevlendiren Mehdî el-Fâtımî'nin bir şair olan Hânî'yi de bu amaçla Endülüs'e göndermiş olabileceğini ileri sürmüşlerdir (meselâ bk. EI2 [İng.], III, 786).

İbn Hânî, öğrenimini İşbîliye'de tamamladıktan sonra Kurtuba'ya giderek bilgisini geliştirdi. Kaynaklarda hocaları ve tahsil ettiği ilimler hakkında bilgi yoktur. Ancak şiirlerinden eski Arap şiiriyle yakından ilgilendiği, bu konudaki tarihî birikimi geleneksel muhtevasıyla çok iyi öğrendiği anlaşılmaktadır. İbn Hânî İşbîliye'ye dönünce siyasî ve felsefî düşüncelerini açıkça ortaya koymaya başladı. Ancak düşünceleri bulunduğu ortamın yapısına ters düşüyordu. Muhalifleri onu Fâtımîler'e yakın olmak, Yunan felsefesinin tesirinde kalmak ve ayrıca zındıklıkla itham ettiler. Kaynakların yakın dostu olduğunu söylediği (Muhammed el-Ya'lâvî, İbn Hânî el-Maġribî el-Endelüsî, s. 115-116), fakat adını vermediği İşbîliye valisi ona bir süre İşbîliye'den uzaklaşmasını tavsiye etti. Bu sırada yirmi yedi yaşında olan İbn Hânî valinin bu tavsiyesine uyarak Mağrib'e gitmek üzere Endülüs'ten ayrıldı.

347 (958) yılında Mağrib'in batısına yaptığı seferden dönen Cevher es-Sıkıllî kumandasındaki Fâtımî ordusu Fas'ın kuzey kesimlerine geldiğinde İbn Hânî adı geçen kumandanın himayesine girdi ve Mağrib'de ilk kasidesini onun için yazdı. Mağrib'de Emevîler'i ağır bir dille yeren şiirler yazan İbn Hânî, doğuda ve batıda yayılmacı politika takip eden Fâtımîler'in güçlü bir savunucusu ve propagandacısı olarak faaliyet göstermeye başladı. Bir süre sonra Cezayir'in doğusundaki Mesîle şehrine giderek şehrin hâkimi olan ve İbnü'l-Endelüsiyye diye tanınan, Muiz-Lidînillâh'ın sütkardeşi Ca'fer b. Ali b. Sa'dûn el-Ezdî ve kardeşi Yahyâ'nın himayesine girdi. Ca'fer ve Yahyâ'dan büyük ilgi gören şair onları ve aile fertlerini öven pek çok şiir kaleme aldı. Şiirleri geniş bir çevrede okunup şöhreti Mağrib'de yayılınca Halife Muiz, Ca'fer ve Yahyâ'dan onu Kayrevan'a göndermelerini istedi. 354 (965) yılında Mansûriye Sarayı'nda halifenin huzuruna çıkan İbn Hânî, buradaki Ebü'l-Kāsım el-Fezârî el-Kayrevânî ve Ali b. Muhammed el-İyâdî et-Tûnisî gibi saray şairlerine karşı zamanla büyük bir üstünlük sağladı. Fâtımî imamlarını ve özellikle hâmisi olan Muizz'i insan üstü sıfatlarla yücelten şiirleri (meselâ bk. Dîvânü Muḥammed b. Hânî el-Endelüsî, s. 181-187) sayesinde büyük bir itibar gördü. Onun Muiz hakkındaki şiirleri (el-Muizziyyât) müstakil bir divan teşkil edecek kadar çoktur. Bu şiirler Kuzey Afrika sınırlarını aşıp Endülüs'ten Bağdat'a kadar uzanan geniş bir bölgeye yayılarak İsmâiliyye doktrininin tanınmasını sağlamıştır. Fâtımîler'in Mısır'ı ele geçirmesinden sonra Muiz ile birlikte Mısır'a giden İbn Hânî ömrünün geri kalan kısmını Fâtımî sarayında geçirdi. 362 (973) yılında ailesini Mısır'a getirmek üzere Mağrib'e giderken Libya'nın doğusundaki Berka'da öldü. Bu olayla ilgili olarak Berka'daki bir dostunun verdiği ziyafette içkinin tesiriyle öldüğü, içkili olarak sefere çıkıp yolda öldürüldüğü, kemeriyle boğularak Berka'daki su dolaplarından birine asıldığı ve Endülüs Emevî Devleti hesabına çalışanlarca katledildiği şeklinde değişik rivayetler nakledilmiştir. Halife Muiz-Lidînillâh doğulu şairlere karşı onunla övünmeyi ümit ettiği sırada ölmesinden dolayı büyük üzüntü duymuştur (Ya'kūt, XIX, 93; İbn Hallikân, IV, 50).

İbn Hânî'nin çağdaşı olan müellifler ve günümüz araştırmacıları onu Endülüs'ün ve Mağrib'in en büyük şairlerinden biri olarak kabul ederler. İbn Hânî şiirlerindeki üslûp ve tema benzerliği, ifade sağlamlığı, hayal zenginliği, fikirlerindeki aşırılık ve sıradışılık, övgülerindeki güzellik gibi sebeplerle Mütenebbî ile mukayese edilerek "Mağrib'in Mütenebbîsi" olarak nitelendirilmiştir (meselâ bk. Makkarî, IV, 41; Safedî, I, 352). Şiirdeki ustalığını daha önce örneğine pek rastlanmayan bir tarzda geliştiren İbn Hânî, Fâtımîler'e olan yakınlığından dolayı şiirlerinde İsmâilî akîdesiyle paralellik arzeden konuları Câhiliye üslûbu ile dile getirmiştir. Manzumelerinde Câhiliye dönemi ve bilhassa muallaka şairlerinin etkisi yanında Ebû Temmâm, Buhtürî ve Mütenebbî'yi geniş ölçüde örnek aldığı görülür. Şiirlerinde kullandığı kelimeler, edebî sanatlar, tasvirler, özellikle medih türü şiirlerindeki üslûp ve lafızlar şairin Câhiliye şiirinden ne ölçüde etkilendiğini açıkça gösterir. Tıbâk, mukabele ve teşbih sanatlarına sıkça yer verdiği şiirleri genellikle methiye türündedir. Az da olsa mersiye, tasvir, hiciv, gazel ve hikmet türü şiirleri de vardır. Methiye tarzındaki şiirlerinin büyük bir bölümü Halife Muiz-Lidînillâh ile Ca'fer b. Ali b. Sa'dûn ve aile fertleri için yazılmıştır. Bunlar genellikle altmış-doksan beyit arasında değişir. Divanındaki en uzun manzume Muiz için yazdığı 202 beyitlik kasidedir (Dîvânü Muḥammed b. Hânî el-Endelüsî, s. 342-360). Bunun yanında iki beyitlik kıtaları, genellikle halife ve maiyetindekilerle kumandanlarının kılıçlarını tasvir eder. Bunların dışında birkaç mersiye ile irticâlen söylenmiş bazı şiirleri de bulunan İbn Hânî, kulağa hoş gelmeyen bazı garip kelimeleri çok kullandığı için tenkit edilmiştir.

Şiirlerinde Şiî-İsmâilî olduğunu gizlemeyen İbn Hânî bu mezhebin terimlerini geniş ölçüde kullanmıştır. Methiyelerinde küfre varan aşırı ifadelere rastlanır. Meselâ Muiz hakkındaki bir kasidesine, "Kaderin dediği değil senin istediğin olur, hükmet, sen vâhid ve kahhârsın" (a.g.e., s. 181-182) ifadesiyle başlamış, diğer bazı manzumelerinde ona ilâhî sıfatlar isnat etmekten çekinmemiştir (a.g.e., s. 73-139).

İbn Hânî divanının dünyanın önemli kütüphanelerinde ve Hindistan'da Şiî-İsmâilî ilim adamlarının özel kitaplıklarında bulunan yazma nüshalarının sayısı yirmi sekize ulaşmaktadır (nüshalarla ilgili geniş bilgi için bk. Muhammed el-Ya'lâvî, İbn Hânî el-Maġribî el-Endelüsî, s. 31-41). Divanın ilk baskısı, şairin İbn Hallikân tarafından yazılmış olan biyografisi ve bazı kelimelerin açıklamasıyla birlikte Bulak'ta yapılmış (1274/1857), bu neşrin kelime açıklamalarını vermeyen, fakat okunuş itibariyle nisbeten daha iyi bir neşri Beyrut'ta gerçekleştirilmiştir (1302/1884, 1304/1886). Beyrut'ta yapılan üçüncü baskı ise Bulak baskısının açıklamalarıyla birlikte tekrarıdır (1326/1908). Hindistanlı Zâhid Ali, eserin British Museum nüshasını esas alıp bu nüshayı Hindistan'ın Sûret şehrindeki âlimlerin özel kütüphanelerinde bulunan nüshalar ve matbu nüshalarla karşılaştırmış, hazırladığı metin, şerhi ve İngilizce tercümesi Oxford Üniversitesi'nde doktora tezi olarak kabul edilmiştir (1932). Bu çalışma, metnin İngilizce tercümesi çıkarılıp Tebyînü'l-meʿânî fî şerḥi Dîvâni İbn Hânî adıyla yayımlanmıştır (Kahire 1352). Ayrıca Kerem el-Bustânî'nin şerhiyle birlikte Dîvânü İbn Hânî adıyla Beyrut'ta iki defa yayımlanan (1372/1952, 1384/1964) divanın en mükemmel neşri, bu baskılarda kullanılmayan diğer yazmalardan da faydalanmak suretiyle, Zâhid Ali neşrinde eksik olan yahut hiç bulunmayan şiirler de ilâve edilerek Muhammed el-Ya'lâvî tarafından gerçekleştirilmiştir (Ḥavliyyâtü'l-Câmiʿati't-Tûnisiyye, VI [1969], s. 79-110; IX [1972], s. 75-100; ayrıca Beyrut 1994). Divan, A. Wormhoudt tarafından İngilizce tercümesi ve şerhiyle birlikte neşredilmiştir (Oskaloosa 1985).

İbn Hânî'nin hayatı ve şiirleri hakkında Münîr Nâcî, Ebü'l-Kāsım Muhammed Kirrû, Ahmed Hâlid, Muhammed b. Ali el-Hirfî ve Ahmed Hasan Besec müstakil çalışmalar kaleme almıştır (bk. bibl.)

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA