İlmi Bey Fanizade kimdir?

13 Kasım 1877'de Adana'ya bağlı Kars Zülkadriye (Kadirli) kasabasında doğdu. Babası şair, hattat ve âlim olarak tanınan Süleymaniyeli Şeyh Mehmed Abdülbâki Fânî, annesi Ayşe Sıdıka Hanım'dır. Ali İlmî, ilk öğreniminden sonra 1893'te Mersin Rüşdiyesi'ni ve 1896'da Adana İdâdîsi'ni bitirdi. Bir müddet medreseye devam ederek mantık, Adana ulemâsından Kayserili Mustafa Efendi'den meânî ve Adanalı Hoca Hayret Efendi'nin kardeşi Halil Âsım Efendi'den kelâm okudu. Farsça'yı babasından, Fransızca'yı da özel hocalardan öğrendi.

Adana Vilâyeti Mektûbî Kalemi'nde mülâzemetle memuriyete başlayan Ali İlmî (13 Nisan 1897), vilâyetin resmî gazetesi Seyhan'ın yazarları arasına katıldığında henüz yirmi bir yaşındaydı (15 Kasım 1898). Cebelibereket sancağı maarif teftiş memurluğundan (1902) sonra mülkiyeden adliyeye geçen Ali İlmî, önce Adana Bidâyet Ceza Mahkemesi âza mülâzımlığında (1903) ve aynı mahkemenin hukuk dairesi zabıt kâtipliğinde (1903-1905) bulundu. Vilâyet Matbaası'nın müdürlüğü ile Seyhan'ın başyazarlığına tayininden kısa bir süre sonra görevi Cebelibereket sancağı tahrirat kâtipliğine nakledildi (6 Eylül 1906). II. Meşrutiyet'in ilânında bu memuriyette bulunuyordu. Ali İlmî ayrıca Adana Maarif muhasebe memurluğu, Adana İdâdîsi kâtipliği ve mübâyaa memurluğu, idâdî Türkçe muallimliği, Adana'daki Cizvit, Katolik ve Ermeni mekteplerinin Türkçe hocalıkları, idâdî ma'lûmât-ı zirâiyye ve hıfzıssıhha hocalığı görevlerinde de bulunmuştur.

Ali İlmî, II. Meşrutiyet'in ilânından sonra 1908 sonbaharındaki seçimlerde Adana'da Ermeniler'den mebus seçilmesi için çalışırken, hakkındaki yolsuzluk iddialarından dolayı önce Cebelibereket mutasarrıfı Mahmud Nedim, daha sonra onun yerine gelen Mehmed Âsaf beyler kendisine işten el çektirmek için uğraşıyorlardı. Bu arada Adana'ya giderek Rehber-i İ'tidâl adıyla haftalık bir gazete çıkarmaya başladı (düzensiz şekilde çıkan bu gazete 20 Teşrînisâni, 11 ve 20 Şubat 1324 [3 Aralık 1908, 24 Şubat ve 5 Mart 1909], 3 Mart 1325 [16 mart 1909] tarihlerinde sadece dört sayı yayımlanabilmiştir). Öte yandan Derviş Sükûtî takma adıyla Volkan gazetesine siyasî yazılar gönderiyordu. Böylece tahrirat memurluğundan ayrılan Ali İlmî, Otuzbir Mart Vak'ası'ndan bir gün sonra (14 Nisan 1909) Ermeniler'in hazırladığı Adana Vak'ası'nda sancak merkezi Osmaniye'de kötü roller oynadı ve kaynakların ifadesine göre Ermeni taraftarı olarak tanındı. Ardından Adana Vilâyeti Tahrirat Kalemi mümeyyizliğine getirildi. 1912 seçimlerinde İttihat ve Terakkî'ye rağmen Kozan mebusu seçildi. 18 Nisan / 5 Ağustos 1912 devresinde çalışmalarına fiilen katıldığı meclisin feshinden sonra bilinen son memuriyeti Bolu'da tahrirat kâtipliğidir (1914-1915). 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasıyla yeniden matbuat hayatına dönen Ali İlmî bu sırada Ferdâ gazetesini (1918-1921) yayımlamaya başladı. Ancak bu defa da yüksek mevki karşılığında Fransız işgal kuvvetlerine destek olmakla suçlanmasına yol açacak neşriyatta bulundu. Adana'nın kurtuluşundan sonra İstiklâl Savaşı'na taraftar görünmüşse de Cumhuriyet'in kuruluşunun ardından hazırlanan 150'likler listesinde kendisiyle beraber kardeşleri Zeynelâbidîn İrfânî ile Mesud Fânî de yer almıştır.

Bu yüzden önce Şam ve Halep'te, daha sonra İskenderun müstakil sancağı dahilinde Antakya'da ikamet etti. 1929-1937 yılları arasında Antakya Lisesi'nde Türkçe ve edebiyat hocalığı yaptı. 150'likler için çıkarılan af kanununun (16 Temmuz 1938) ardından Kadirli'ye döndü. Bilgili soyadını alan Ali İlmî 25 Ağustos 1964'te burada öldü.

İyi bir öğrenim gören, edebiyat ve şiir zevkine sahip bulunan Ali İlmî'nin güçlü bir hatip ve şair, aynı zamanda hoşsohbet ve nüktedan bir kimse olduğu kaydedilir. Bazı şiirleri bestelenmiş olup babası gibi ebcedle tarih düşürecek maharete de sahipti. II. Meşrutiyet'ten sonra kendi çıkardığı gazeteden başka yine Adana'da yayımlanan Anadolu (1909-1914) ve Teceddüd (1908-1910) gazetelerinde başyazarlık yapmıştır. Antakya'da bulunduğu sırada Türkçe-Arapça olarak çıkarılması düşünülen Yeni Antakya gazetesinin Türkçe kısmının yazarlığı teklif edilmişse de bunu kabul etmemiştir. Halep'te Refik Halit'in (Karay) Türkçe olarak yayımladığı Vahdet'te (ilk sayı 18 Mayıs 1928), Kırıkhan'da yayımlanan aylık Sınırtaşı dergisinde (ilk sayı 19 Mayıs 1951) bazı makale ve şiirleri neşredilmiştir.

Ali İlmî, yurt dışına çıkarıldıktan sonra kendisi gibi 150'likler listesinde yer alan Rıza Tevfik'le (Bölükbaşı) sürekli mektuplaşmıştır. Ayrıca Mehmed Âkif (Ersoy), Refik Halit, Tarık Mümtaz (Göztepe) ve Sabih Şevket'le dostluklar kuran Ali İlmî'nin bu kişilerle zaman zaman görüştüğü ve mektuplaştığı bilinmektedir. Özellikle Rıza Tevfik'e yazdığı mektuplarda onun engin bir şiir bilgisi ve zevkiyle geniş bir kültüre sahip olduğu görülmektedir.

Rıza Tevfik, Ali İlmî'nin daveti üzerine 1934 yılı sonbaharında Antakya'yı ziyaret etmiş, bu sırada Antakya Lisesi'nde edebiyat hocalığı yapan Ali İlmî bir yazılı imtihanda lise son sınıf öğrencilerine Rıza Tevfik'in şairliği konusunu sormuştur. Gerek bu imtihan dolayısıyla bir kısım öğrencilerin sorularını, gerekse Ali İlmî tarafından dile getirilen bazı hususlarla genel anlamdaki eleştirileri cevaplandırmak üzere Rıza Tevfik'in Ali İlmî'ye hitaben yazdığı ve kendi şiir anlayışını ortaya koyduğu yirmi sekiz sayfalık mektup Abdullah Uçman tarafından kitap halinde yayımlanmıştır (Şiir ve Sanat Anlayışı Üzerine Rıza Tevfik'ten Ali İlmî Fânî'ye Bir Mektup, İstanbul 1996). Ali İlmî'nin 1926-1948 yılları arasında Rıza Tevfik'e gönderdiği, Rıza Tevfik'in terekesinden çıkan ve devrin kültür ve edebiyat meseleleriyle çeşitli aktüel olaylarından bahseden elliden fazla mektup da neşredilmiştir (Bir 150'liğin Mektupları, Ali İlmî Fânî'den Rıza Tevfik'e Mektuplar, haz. Abdullah Uçman - Handan İnci, İstanbul 1998).

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA