Yusuf Akçura Kimdir?

Kazan'ın Simbir şehrinde doğdu. Babası Hasan Akçurin, annesi Bîbî Kamer Bânû'dur. Ailenin hayatta kalan tek çocuğu olan Yusuf, babasının ölümü üzerine annesi ile Kazan'dan ayrılıp İstanbul'a göç etmek zorunda kaldı (1883). İlk öğrenimini Mahmud Paşa ve Kara Hâfız ibtidâîlerinde yaptıktan sonra Koca Mustafa Paşa Rüşdiyesi'ne yazıldı (1885). Bir ara tahsilini yarım bırakarak Kazan'a gitti. Bir yıl sonra tekrar İstanbul'a döndü ve rüşdiyeye devam etti (1890). Dördüncü sınıfı bitirince Harbiye'ye kabul edildi (1892). Ancak ikinci sınıfta iken tutuklandı. Çalışkan bir talebe olması dolayısıyla cezasını çektikten sonra yeniden Harbiye'ye döndü. Okuldan mezun olunca erkânıharp sınıfına ayrıldıysa da Jön Türkler'le ilgisi bulunduğu gerekçesiyle tekrar tevkif edildi (1896). Hâtıralarında, o yıllarda Jön Türkler'le ilgisi olmamakla beraber Türkçülüğünün şuurlu bir şekilde bu devrede başladığını anlatmaktadır. Tevkifinin ardından arkadaşları ile Fizan'a sürülmek üzere Trablusgarp'a gönderildi (1897); ancak daha sonra orada serbest bırakılarak rütbesi iade edildi. Bir müddet burada Erkân-ı Harbiyye Kalemi'nde çalışıp öğretmenlik yaptı ise de tahsiline Avrupa'da devam etmek maksadıyla Tunus'a kaçtı (1899). Aynı yıl Paris'e geçerek Ecole Libre des Sciences Politiques'e kaydoldu. Burada önce Sadri Maksudi ile, daha sonra Jön Türk hareketinin liderlerinden Ahmed Rızâ ile tanışarak onun çıkardığı Şûrâ-yı Ümmet gazetesinde yazılar yazmaya başladı. 1903 yılında tahsilini tamamladıktan sonra Kazan'a döndü; burada meşhur Üç Tarz-ı Siyâset makalesini kaleme aldı ve yayımlanmak üzere Kahire'de çıkan Türk gazetesine gönderdi (Nisan-Mayıs 1904). II. Meşrutiyet'in ilânına kadar Kazan'da kalarak çeşitli gazetelerde çıkan yazılarıyla Rusya Türkleri'nin mücadelelerine iştirak ettiği gibi, oradaki bazı siyasî ve kültürel hareketlere katılarak "Cedîdciler" arasında yer aldı. "Rusya Müslümanları" adlı siyasî harekete de fiilen katıldı (1905). Bir taraftan öğretmenlik yaparken diğer taraftan Kazan Muhbiri isimli gazeteyi çıkardı (1905). Ulûm ve Târih adlı kitabını yayımladı (1906). Rus hükümeti Akçura'nın Duma'ya seçilmesini önlemek maksadıyla 8 Mart 1906 tarihinde evine baskın yaparak onu seçim sonuna kadar kırk üç gün hapsetti. Hapishane hâtıralarını Mevkufiyet Hâtıraları adıyla yayımladı (1907). Kırım'da çıkan Tercüman gazetesinde çalışırken Üç Haziran Vak'a-i Müessifesi isimli eseri sebebiyle hakkında takibata geçildi. Bu sırada II. Meşrutiyet ilân edilince İstanbul'a hareket etti (Ekim 1908). Bir süre sonra Rusya ve Almanya'ya gitti, ancak umduklarını bulamadığı için tekrar İstanbul'a döndü (1910).

Akçura'nın İstanbul'daki çalışmalarının başlıcaları, bu yıllarda faaliyete geçen Türkçülük'le ilgili derneklerin hemen hepsinin kurucuları içinde yer almasıdır. Bilhassa Türk Yurdu Cemiyeti'nin yayın organı olan ve 1911-1917 yılları arasında müdürlüğünü yaptığı Türk Yurdu dergisindeki faaliyetleri dikkati çeker. Bu arada Harbiye'de, Medresetü'l-Vâizîn'de, İstanbul Dârülfünunu ile Deniz Lisesi'nde öğretmenlik de yaptı; Rusya'daki Müslüman Türk-Tatar Halklarını Koruma Komitesi üyesi sıfatıyla İsviçre'deki Milletler Konferansı'na katıldı. 1917-1919 yılları arasında Osmanlı Hilâliahmer (Kızılay) Cemiyeti murahhası olarak Batı Avrupa ülkeleriyle Rusya'da bulundu; 1919 yılı sonlarında İstanbul'da İngilizler tarafından tutuklandı. Serbest bırakıldıktan sonra evlendi (1920). Millî Mücadele'ye katılmak üzere aynı yılın martında İstanbul'dan ayrılarak Anadolu'ya geçti. Önce Maarif Vekâleti'nde, daha sonra da yedek kurmay yüzbaşı sıfatıyla Kâzım Karabekir'in karargâhında çalıştı. Cumhuriyet'in ilânından sonra Atatürk'ün yakın çevresinde yer aldı. Hariciye Vekâleti'ndeki görevinden sonra İstanbul mebusu olarak meclise girdi (1924) ve ölünceye kadar meclisteki yerini korudu. Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti'nde çalıştı; 1932 yılında cemiyetin (Türk Tarih Kurumu) başkanlığına seçildi ve ömrünün sonuna kadar bu görevde kaldı. İstanbul Üniversitesi'nin yeniden kuruluşunda Yakınçağ siyasî tarihi profesörü olarak İstanbul'a gitti (1934). 11 Mart 1935'te öldü ve Edirnekapı Mezarlığı'na defnedildi.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA