Batı Trakya nereye yer almaktadır ?

Trakya doğu ve batı olmak üzere iki kısma ayrılır. Doğu Trakya, bugünkü Türkiye'nin Avrupa kıtasındaki arazisini teşkil eder. Bunun dışındaki kısım ise Batı Trakya olup 1913'te kurulan Batı Trakya Hükûmet-i Müstakillesi sınırları esas alındığında bir kısmı Yunanistan'ın, diğer bir kısmı da Bulgaristan'ın sınırları içinde bulunmaktadır. 1923 Lozan Antlaşması'yla sınırları çizilen Batı Trakya ise bugün tamamen Yunanistan'ın idaresinde olan bölgedir.

Günümüzde Batı Trakya doğudan Meriç nehriyle Türkiye'den, batıdan Mesta Karasu nehriyle Makedonya'dan, kuzeyden Rodop dağları ile Bulgaristan'dan ayrılmış olup güneyden de Ege deniziyle çevrilidir. Bölge İskeçe, Gümülcine ve Meriç vilâyetlerinden oluşmaktadır.

Osmanlılar'ın 1356'da Rumeli'ye geçmeleriyle birlikte Türk akınlarına hedef olan Batı Trakya'da 1360'ta başta Dedeağaç (Mekri) olmak üzere sırayla Dimetoka ve çevresi alındı. 1363'te Sazlıdere Muharebesi'nden sonra Edirne'nin ele geçirilmesinin ardından Evrenos Bey Gümülcine ve yöresini Osmanlı topraklarına kattı. Balkanlar'da ilerlemeye devam eden Osmanlı kuvvetleri 1372'de ikinci Çirmen veya Meriç savaşıyla, elden çıkmış olan Gümülcine'yi tekrar aldığı gibi bu şehirden başka Borla, İskeçe, Marolye (Maroniye), Kavala, Drama, Zihne ve Serez'i de zaptetti ve böylece Makedonya ticaret yolları Osmanlılar'ın kontrolüne girdi.

Osmanlı fütuhatıyla birlikte yöreye Anadolu'nun çeşitli kesimlerinden büyük miktarda Türk nüfusu nakledildi. Taputahrir kayıtlarından bölgeye yapılan bu ilk nakil konusunda bilgi edinilmektedir. Meselâ Sultan I. Murad döneminden itibaren Gümülcine, Dimetoka ve Ferecik'e Bergama, Söğüt, Saruhan, Menteşe, Hâmid, Gerede, Göynük, Canik, Ahlat, Ayvalı, Ayıntab (Gaziantep) gibi Anadolu'nun çeşitli yerleşim birimlerinden nüfus nakledildiği gibi Özbek, Dânişmendlü, Saruca Dânişmend, Saruhanlu, Karagözlü, Bayat, Dağeri, Yörükler, Arpuz Ata, Saltuklu, Oğuz, Döğerdüğünü, Barak, Sıçanlu, Salur, Eymir ve Bayındur gibi Türkmen boylarına mensup gruplar yerleştirilerek mahalle ve köyler teşkil edilmiştir. Getirilen bu aşiret ve ahali grupları yerleştikleri yörelere aşiretlerinin veya geldikleri Anadolu şehirlerinin isimlerini verdikleri gibi Eskici Hacı, Debbâğlar, Hacı Karagöz, Kadı Mescidi, Hacı Hızır, Hacı Hayreddin, Koca Nasuh, Yenice, Bergamalu, Aşçı Mescidi, Obacılar, Çekirdeklü, Balabanlu, Denizlü, Çobanlu, Çakırlar, Çadırlu, Bulduklu vb. gibi Türkçe adlar taşıyan köyler kurmuşlardır.

Balkan Harbi sonunda Batı Trakya Bükreş Muahedenâmesi'yle (10 Ağustos 1913) Bulgaristan'a bırakıldı. Türkler üzerindeki Bulgar baskısı günden güne arttı. Bunun üzerine Edirne'ye çekilmiş olan Türk akıncı müfrezelerinden umum çeteler kumandanı Eşref Kuşçubaşı 116 kişilik bir gönüllü grubu ile Batı Trakya'ya girdi ve Bulgarlar'a karşı oradaki Türkler'i organize etti. Bölgedeki Türkler kısa zamanda ayaklanıp duruma hâkim oldular. Bugün Bulgaristan'ın güney kesimini oluşturan Rodoplar bölgesiyle Yunanistan'ın idaresinde bulunan Batı Trakya'yı ve Makedonya'nın da bir kısmını içine alacak şekilde batıdan Struma Karasu'ya kadar ulaşan bölgeyi kontrolleri altına aldılar. 31 Ağustos 1913'te merkezi Gümülcine olmak üzere Garbî Trakya Hükûmet-i Muvakkatesi ilân edildi. Müderris Sâlih Efendi'nin başkanlığında kurulan hükümet Dedeağaç'ın alınmasından sonra Garbî Trakya Hükûmet-i Müstakillesi adıyla bağımsızlığını ilân etti. Cumhuriyet'in sınırları doğuda Meriç nehri, batıda Struma Karasu, kuzeyde 1912 Balkan savaşlarından önceki Kırcaali-Robçoz hattı ve güneyde de Ege denizine ulaşmaktaydı.

Türkler'in bu başarısı Bulgarlar'ın şikâyetlerine sebep oldu. Büyük devletlerin müdahalesi yüzünden Osmanlı hükümeti de Batı Trakya Hükûmet-i Müstakillesi'ni desteklemedi ve 29 Eylül 1913 tarihli İstanbul Muahedesi ile Batı Trakya Bulgarlar'a bırakıldı. 25 Ekim 1913'e kadar Bulgaristan'a teslimi şart koşulan Batı Trakya'da Garbî Trakya Hükûmet-i Müstakillesi varlığını ancak elli yedi gün sürdürebildi.

Lozan Antlaşması'ndan önce Yunanistan'daki müslüman azınlıklarla ilgili olarak 2 Şubat 1830 Londra Protokolü, 24 Mayıs 1881 İstanbul Milletlerarası Sözleşmesi, 1-14 Kasım 1913 Atina Antlaşması ve 3 numaralı protokol ile 10 Ağustos 1920 tarihli Yunan Sevri gibi antlaşmalar yapılmıştı. Lozan Antlaşması'yla bu antlaşmalar tamamen yürürlükten kalkmamış, hatta 10 Ağustos 1920 tarihli Yunan Sevri, Lozan'da ek bir protokolle bazı değişikliklere uğrayarak geçerli sayılmıştır.

Lozan Konferansı sırasında 30 Ocak 1923'te imzalanan sözleşme ile Türkiye ve Yunanistan arasında mecburi nüfus mübadelesi yapıldı, fakat Batı Trakya Türkleri ile İstanbul Rumları "établi" (yerleşik) kabul edilerek bu mübadeleden istisna edildiler. Bu sözleşmeye göre Türk ve Yunan temsilcilerinin de dahil olduğu bir karma komisyon kuruldu ve Ekim 1923'ten itibaren çalışmalarına başladı. Komisyonun çalışmaya başlaması ve mübadele işlerinin ele alınması ile birlikte Türkiye ve Yunanistan temsilcileri arasında "yerleşik" deyiminin kapsamı konusunda görüş ayrılığı çıktı. Anlaşmazlık iki ülke arasındaki siyasî münasebetlere etki edince 1 Aralık 1926'da Türkiye ile Yunanistan arasında bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma ile mübadele konusunda birçok mesele çözümlendi. Ancak yine birtakım anlaşmazlıklar çıktı ve Türk-Yunan münasebetleri gerginleşti. Nihayet 10 Haziran 1930'da imzalanan anlaşmayla yerleşme tarihleri ve doğum tarihleri ne olursa olsun İstanbul Rumları ile Batı Trakya Türkleri'nin hepsi yerleşik deyiminin kapsamı içine alındı. Böylece Batı Trakya Türkleri'nin tamamına yerleşik belgesi verildi.

Lozan Antlaşması'yla Batı Trakya'da Yunan vatandaşı olarak Yunan idaresinde yaşamaya bırakılan, fakat bazı imtiyazlara sahip olan 129.120 kişilik Türk cemaatinin hakları, antlaşmanın "Azınlıkların Himayesi" başlığını taşıyan birinci kısmının 3. faslında belirtilmekte ve garanti altına alınmaktadır. Söz konusu bölümün 37-45. maddeleri özetle Türk toplumuna din ve ırk farkı gözetmeksizin her türlü vatandaşlık hakkının tanınmasını, kendilerine ait özel çeşitli kültürel ve dinî mahiyette eğitim müesseseleri kurup idare edebileceklerini, kendi dilleriyle eğitim yapabileceklerini ve kendi dillerini mahkemede dahi kullanabileceklerini, dinlerini öğrenip uygulayabileceklerini, Türk cemaatinin mâbed, mezarlık, vakıf ve diğer kuruluşlarının her türlü himayeyi göreceğini ve benzeri hükümleri ihtiva etmektedir. Ayrıca bu antlaşmanın hükümlerinin anayasa ve bütün kanunların üzerinde olacağı, bunlara aykırı kanun çıkarılamayacağı da hükme bağlanmıştır. Lozan Antlaşması'yla birlikte imzalanan 16 numaralı ek protokolle Yunan Sevri yürürlüğe konulmuştur.

Yunanistan'da azınlıkların himayesine dair Sevr'de 10 Ağustos 1920 tarihinde imzalanan ve Yunan Sevri denilen bu muahede ile Yunanistan'da yaşayan bütün müslüman-Türk cemaatinin hakları korunmaktadır. Yunan Sevri'nin 14. maddesinde de Yunanistan'daki müslüman-Türkler'in kişi ve aile hukuku konularında kendi örf ve âdetlerini, kendi hukuk sistemlerini uygulamakta serbest olacakları, vakıflarının ve dinî kuruluşlarının tam bir şekilde tanınacağını, korunacağını ve yenilerinin de kurulabileceğini hükme bağlamaktadır.

Bugün Batı Trakya'da Türkler'e ait 241 ilkokul, iki orta-lise ve iki de imam-hatip lisesi benzeri medrese bulunmaktadır. Ancak medreselerin son yıllardaki eğitim seviyesi düşmüştür. Batı Trakya Türkleri'nin eğitim müesseseleri özel azınlık okulu statüsünde olup velilerden oluşan encümenler tarafından idare edilmektedir.

Türkiye ile Yunanistan arasında 20 Nisan 1951'de imzalanan kültür antlaşması ve buna istinaden 1968'de imzalanan Ankara ve Atina protokolleriyle Batı Trakya Türkleri'nin eğitim müesseseleri Türkiye'den gönderilen formasyonlu öğretmenlere kavuşmuş ve okul kitapları da Türkiye'den gönderilmeye başlanmıştır. Ancak gerek öğretmenlerin zamanında yerine ulaşmaları, gerekse ders kitaplarının dağıtımı konusunda çeşitli engellemelerle karşılaşılmaktadır. Bugün Türkçe okutulan derslerin sayısı da azaltılmıştır. Halbuki Lozan Antlaşması'na göre Yunan dili hariç bütün derslerin Türkçe okutulması gerekmektedir. Liselerde Türkçe okutulan derslerin yıl sonu imtihanları 1984-1985 ders yılından beri Yunanca yapılmaktadır. 1969'da faaliyete başlayan Özel Selânik Pedagoji Akademisi, ilkokullara öğretmen yetiştiren Gümülcine ve Şahin medreseleri mezunlarını almakta ve bunları azınlık statüsüne aykırı bir uygulamayla üç yıllık Yunanca eğitimden sonra öğretmen olarak mezun etmektedir. İdarenin öğretmen tayinine karışmaması gerekirken bazı Türk ilkokullarına gönderilen öğretmenlerin veliler tarafından istenmemesi sonucunda söz konusu okullar kapanmış ve öğrenciler eğitimden mahrum kalmışlardır. Şu sıralarda Türk yerleşim bölgelerine Yunan ortaokulları açılmakta ve yöredeki ilkokul mezunu Türk çocuklarının bu okullara gönderilmesi Yunan makamlarınca mecbur tutulmaktadır.

Lozan Antlaşması'na göre (md. 39) Batı Trakya'da yaşayan Türkler'in her yerde ana dilleri Türkçe'yi kullanabilecekleri hükme bağlanmış olduğu halde bugün resmî dairelerde Türkçe konuşanların işleri görülmemektedir.

1920'lerden itibaren faaliyet gösteren Gümülcine Türk Gençleri Birliği, İskeçe Türk Birliği ve Batı Trakya Türk Öğretmenleri Birliği dernekleri, adlarındaki "Türk" kelimesinden dolayı, 29 Kasım 1983'te Rodop Valisi Apostolos Papadimitru tarafından kapatılmaları hususunda bidâyet mahkemesinde dava açıldı. Mahkeme valinin isteği doğrultusunda 23 Şubat 1984 tarihinde Gümülcine'deki derneği kapatma kararı aldı. İstînaf mahkemesine yapılan itirazlar 9 Aralık 1986'da reddedildi ve karar Yunan Yargıtayı'nca da 2 Ekim 1987 tarihinde onaylanarak yürürlüğe girdi. Buna rağmen söz konusu dernekler bugün de faaliyetlerini sürdürmektedirler. Yine aynı tarihlerde Yunan hükümet sözcüsünün Batı Trakya'da Türk olmadığını söylemeye kalkışması Batı Trakya Türkleri'nin tepkisine yol açmış, 29 Ocak 1988 tarihinde Gümülcine olayları meydana gelmiştir.

1971'de İskeçe'deki tarihî Tabakhane Camii'nin park yapma gerekçesiyle yıktırılmasından sonra yakın yıllarda camilere yönelik saldırılar, kundaklamalar, kabristan ve mezarlıkların park ve yeşil saha içine alınıp tahrip edilmesi gibi olaylar giderek artış göstermiştir.

Batı Trakya Türkleri'nin cemaat idare heyetleri, 1913 Atina Antlaşması'na dayanılarak 1920 yılında çıkarılan kanuna göre Türkler tarafından seçilmekteydi. Bu heyetlerin görevi Türk vakıflarını ve şehirlerdeki ilkokulları idare etmekti. Faaliyetleri de müftüler tarafından denetlenirdi. Türk toplumunun temsil organı durumundaki cemaat yönetimlerinin statüsünü değiştirmek maksadıyla Yunan yönetimi zaman zaman isim değişikliği müdahalesinde bulunmuştur. 1951'de heyetin adı İslâm Cemaatlerine Ait Servetleri İdare Komisyonu olmuş, 1967'de ise Müslüman Emlâkini Tedvîre Memur Heyet adını almıştır. Ayrıca 1967'de çıkarılan bir kanunla seçimle iş başına gelenler uzaklaştırılmış ve tayinle yeni heyetler oluşturulmuştur. Bugüne kadar görevleri devam eden bu heyetler Türk vakıflarını muhafaza edememiştir. Gümülcine vilâyetindeki heyet vakıfları koruyabilmişse de yönetimin çıkardığı güçlükler karşısında 8 Ağustos 1989'da istifa etmiştir. Yunanistan yönetimi, Türkler'in uygulanmasını istedikleri 1920 tarihli kanuna karşılık 1980'de başka bir kanun çıkarmıştır. Bu kanuna göre Türk vakıfları küçük birimlere ayrılmakta, müftülerin elinde olan denetim hakkı valiye verilmektedir. Türkler bu kanunu kabul etmediklerinden Yunan yönetimi de bugüne kadar bütün çabalara rağmen bunu uygulama alanına koyamamıştır. Türkler'in kişi ve aile hukuku konularında kadılık (hâkimlik) yapan ve dinî liderleri olan müftülerin de milletlerarası antlaşmalara ve 1920'de çıkarılan kanuna göre Türkler tarafından seçilmesi gerekirken 1985'te vefat eden Gümülcine müftüsünün yerine Yunan yönetimince doğrudan bir müftü tayin edilmesi kabul edilemez bir müdahale olarak nitelendirilmektedir. Dinî müesseselere yapılan bu tür müdahaleler Türkler'in hak arama mücadelesini başlatmıştır.

Bugün Batı Trakya Türkleri'ne inşaat ve tamir izni verilmemekte, gayri menkul satın almalarına müsaade edilmemektedir. Arazileri de çeşitli sebeplerle kamulaştırılmaktadır. Mayıs 1978'de Gümülcine'nin Yahyabeyli, Vakıf, Kafkasköy ve Ambar köylerinde 4000 dönümlük ekim alanı sanayi sitesi yapmak için, 1980'de Gümülcine'nin kuzeybatısında Yaka tarlaları olarak bilinen 3000 dönümlük tarla Trakya Dimokritos Üniversitesi için, gene Gümülcine'nin kuzeyinde 4300 dönüm arazi askerî bölge için kamulaştırılmıştır. 1984'te Gümülcine'nin Karacaoğlan, Ircan, Sirkeli ve Kozlukebir nahiyelerine bağlı 8000 dönümlük bir arazi açık hava hapishanesi için kamulaştırılmıştır. Ayrıca 1982'de İskeçe'nin İnhanlı köyü arazisi Türkler'den alınıp Rumlar'a verilmeye çalışılmış ve Türkler'e ait topraklar Rumlar'a dağıtılmak istenmiştir. Yunan vatandaşlık yasasının 19. maddesine göre Batı Trakya Türkleri vatandaşlıktan kolayca çıkarılabilmektedirler. Çünkü bu yasaya göre Rum asıllı olmayan Yunan vatandaşları Yunanistan dışında ikamet ettikleri takdirde İçişleri Bakanlığı'nın kararıyla vatandaşlıktan çıkarılabilirler.

Günümüzde Batı Trakya Türkleri, milletlerarası ve Türkiye ile Yunanistan arasındaki anlaşmaların sağladığı haklarının Yunan idaresince ihlâl edilmesi üzerine haklarının iadesi için mücadelelerini sürdürmektedirler.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi


BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA