Kore Cumhuriyeti nerede yer almaktadır ?

Kore yarımadasının güneyinde yer alan ve daha çok Güney Kore adıyla bilinen Kore Cumhuriyeti, 1910 yılından itibaren Japonya'nın sömürgesi durumunda olan eski Kore Krallığı topraklarının II. Dünya Savaşı'ndan sonra ikiye ayrılmasıyla 15 Ağustos 1948 tarihinde kuruldu. Yüzölçümü 98.477 km2, nüfusu 48.066.900'dür (2001); en önemli yerleşim merkezleri başşehir Seul ile (11.019.900) liman şehri Pusan'dır (4.108.000). Halkın % 49'u hıristiyan, % 47'si Budist, % 3'ü Konfüçyanist'tir; geriye kalan % 1'i de müslümanlarla diğer dinlerin mensupları ve ateistler teşkil eder. Kore'de çoğunluk dini olan Hıristiyanlık, 1784'te Katolik ve 1884'te protestan misyonerlerinin yoğun faaliyetleriyle başlamış, zamanla Protestan ağırlıklı bir hıristiyanlaşma gerçekleşmiştir. Ülke toprakları yeryüzü şekilleri bakımından Kuzey Kore kadar dağlık değildir; en yüksek yeri 1950 m. yüksekliğindeki Hal-San'dır. Akarsuları kısa ve ulaşıma elverişsizdir. Bol yağışlı muson iklim bölgesinde bulunmasının etkisiyle bitki örtüsü gür ve çeşitçe zengindir. Kore sahillerinde birçoğu kayalık ve iskân edilmemiş durumda 3420 kadar ada yer alır. Parlamenter cumhuriyetle yönetilen Güney Kore'nin resmî dili Korece'dir.

Geleneksel olarak Kore yarımadasının güneyi tarım bölgesidir. Bu sebeple bölünmeden önce ikliminin soğukluğundan ve topraklarının verimsizliğinden dolayı kuzey bölgesi tarım bakımından güneye bağlı idi. Buna karşılık bölünmeden sonra endüstri kuruluşlarının çoğunun Kuzey Kore'de kalması dolayısıyla Güney Kore şiddetli ekonomik sıkıntılarla karşılaştı; 1950'den 1953'e kadar süren Kore savaşı da bu durumu daha fazla kötüleştirdi ve özellikle kuzeyden gelen mülteci akını ekonomik problemleri iyice arttırdı. Hükümet, Amerika Birleşik Devletleri'nin yardımıyla ekonomiyi düze çıkarmaya çalıştı. Tarımda makineleşerek yeni projeler geliştirildi. 1962'den sonra büyük sanayi atılımları yapıldı ve ekonomide ilerlemeler kaydedildi. Devletten büyük destek gören mâmul ürünler ihracatı ülkedeki hafif ve ağır sanayi ürünleri üretimini hızlandırdı. 1990'larda gayri sâfi millî hâsıla Kuzey Kore'ninkinin on beş katına çıktı. Aynı yıllarda Güney Kore balıkçılığı dünyada yedinci sırayı aldı; özellikle açık deniz balıkçılığında büyük atılım yaptı. Madencilikte ise yatakların daha çok Kuzey Kore'de yoğunlaşması sebebiyle Güney Kore yarımadadaki demir ve kömür madenlerinin sadece % 10'una sahiptir. Sanayinin gelişmesine karşılık tarımın ekonomideki payı giderek azalmaktadır. Toplam tarımsal üretimin yaklaşık beşte ikisini pirinç üretimi teşkil eder. Tarımsal üretim arasında ikinci sırada gelen arpa ise pirinci çok geriden olmak üzere izler. İpek ve tütün sadece ihracata yönelik olarak üretilir. Güney Kore'nin dış ticaretinde en önemli yeri Amerika Birleşik Devletleri (ihracatın % 40'ı, ithalâtın % 20'si) ve Japonya alır. Güney Kore'nin ticaret yaptığı İslâm ülkeleri arasında en başta Suudi Arabistan ve Malezya gelir. İhracatı 168,3 milyar dolar (2001 tah.), ithalâtı ise 152,3 milyar dolardır (2001 tah.).

Koreliler kökleri Doğu Sibirya'daki Tunguzlar'a dayanan, Moğollar'ın akrabası bir Ural-Altay halkıdır. Kore tarihinin ilk belgeleri milâttan önce XII. yüzyıla uzanır. Bu dönem, efsanevî önder Çinli Kija'nın Pyongyang'da bir koloni kurmasıyla başlar. Bu koloninin Kore'ye getirdiği Çin etkisi devamlı olmuş ve milâttan önce 100 yılı dolaylarında kurulan Lolang Çin kolonisinin bütün yarımadayı kapsayan geniş kültürel etkisiyle birleşerek daha da yaygınlaşmıştır. Milâttan sonra I. yüzyılda Yalu nehrinin kuzey kesiminde Kore kökenli ilk devlet olan Kogurya Krallığı kuruldu ve gittikçe güçlenerek IV. yüzyılda Lolang'ı da sınırlarına kattı. Güneyde Paekche ve Silla krallıklarının kurulmasıyla bu üç devlet arasında rekabet başladı; Çin'in de desteğiyle Silla Krallığı mücadeleden galip çıkarak Kogurya ve Paekche topraklarını ele geçirip bütün yarımadayı bir tek yönetim altında birleştirdi. Ekonomi ve ticaret açısından yarımadaya en parlak günlerini yaşatan Silla Krallığı dönemi (668- 892), Kore'de yine Çin etkisinin görüldüğü, kültür ve sanatta hızla geliştiği bir süreç olmuştur; IV. yüzyılda ülkeye giren Budizm'in yaygınlık kazanması da bu yıllara rastlar. Hânedan taht kavgaları yüzünden zayıf düşünce Wang Kon adlı bir derebeyi Koryo Krallığı'nı kurdu (936-1392). Bu devlet zamanında edebiyat gelişti ve Budizm önem kazandı; ancak daha sonraları Konfüçyanizm'in yayılmasıyla ikinci plana düştü. Koryo Devleti 1231'de Moğol istilâsına maruz kaldı; bir buçuk asırdan uzun bir süre Kubilay Han'ın Çin'de kurduğu Yüan hânedanının boyunduruğu altında yaşadı. 1392 yılında, Çin'den Moğollar'ı atan (1368) Ming hânedanının yardımıyla Yi (Li) Song Ge adında bir general yönetimi ele geçirerek Kore'nin son üniter devleti olan Yi hânedanını (Choson hânedanı) kurdu (1392-1910).

Yililer Seul'ü başşehir yaptılar ve Budizm yerine Konfüçyanizm'i resmî din haline getirdiler. Yi hânedanı 1498 yılında başlayan çeşitli ayaklanmaları sert bir şekilde bastırdı. 1592'de Japonlar ülkeye saldırdılarsa da Çinliler'in yardımıyla geri püskürtüldüler; ancak 1597'de ülkenin birçok yerini ele geçirdiler. XVI. yüzyılın sonlarında Tunguzlar'la birleşerek Çin'in kuzeyinde bir devlet kuran Mançular, 1627-1637 yılları arasında devamlı surette Kore'ye saldırarak sonunda Yi hânedanını ağır şartlar içeren bir antlaşmayla kendilerine bağladılar. 1644'te de iç karışıklıklar sebebiyle yardıma çağrıldıkları Çin'e girerek Çing hânedanını kurdular (1644-1840); böylece Kore Çin'i metbû tanımış oldu. XVII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Kore'de yeni bir yapılanma görüldü. Siyaset, ticaret ve vergilendirme alanlarında reformlar yapıldı. Fakat Kral Yongjo'nun (1724-1776) başarılı yönetiminden sonra gelen haleflerinin taht mücadeleleri ve zayıf otoriteleri Kore Devleti'nin gücünü azalttı. 1864 yılında tahta çıkan Kojong çocuk yaşta olduğundan ülke kral nâibi Devon tarafından yönetildi. Bu dönemde dışarıya karşı tam bir tecrit politikası izlenip baskılara direnilirken içeride bir dizi reform gerçekleştirildi. Ancak 1876'da Japonya'nın baskısına dayanamayan hükümet Japonlar'ın hazırladığı ticarî bir antlaşmayı imzalamak zorunda kaldı; bunu dengelemek için de 1880'lerde Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkelerine ticarî imtiyazlar tanıdı. Japon-Çin savaşı (1894-1895) Çin'in Kore üzerindeki etkisini tamamen ortadan kaldırdı. Bu savaş ve arkasından yine Japonlar'ın galip çıktıkları Japon-Rus savaşı (1904-1905), Japonya'nın Kore'deki etkisini kuvvetlendirmesine ve burayı 1905'te koruması altına almasına, 1910'da da sömürgeleştirmesine yol açtı.

II. Dünya Savaşı'ndan mağlûp çıkan Japonya'nın Kore'den çekilmesinin ardından yarımadanın ortasından geçen 38. kuzey paralelinin kuzeyine Sovyet, güneyine Amerikan birlikleri yerleşti (1945); daha sonra da güneyde liberal Kore Cumhuriyeti, kuzeyde komünist Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti kuruldu (1948). Ardından her iki devlet kendi menfaatleri doğrultusunda ülkeyi birleştirmek için mücadeleye başladı. 1950'de Kuzey Kore, Güney Kore'ye saldırarak bu mücadeleyi silâh zoruyla kazanmaya çalıştı. Fakat Kuzey Kore'nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin ateşkes çağrısına uymaması üzerine Amerika Birleşik Devletleri'nin önderliğinde oluşturulan, Türkiye'nin de takviyeli bir tugayla katıldığı koalisyon güçleri Güney Kore'nin yanında savaşa girdi ve üç yıl sonra Kuzey Kore birliklerinin 38. paralelin kuzeyine çekilmesini sağladı. Ardından ülkeyi birleştirme çabaları yine görüşmeler yoluyla sürdürüldüyse de bir sonuç alınamadı ve 1991 yılında her iki devlet ayrı ayrı Birleşmiş Milletler'e üye kabul edildi. Birleşme arzusu bugün de canlı tutulmakta, fakat taraflar arasında zaman zaman balıkçıların karasularını ihlâl etmesi gibi sebeplerle küçük çapta silâhlı çatışmaların yaşandığı görülmektedir.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA