Kosova nerededir ?

Aslı Kosovo olan kelimenin Slav, Bulgar ve Çek dillerinde "karatavuk" mânasındaki kostan geldiği ileri sürülür. Osmanlı kaynaklarında bazan "kef" harfiyle "Kösova" şeklinde de yazılmıştır. Kelimenin aslının Kosa, Köseova vb. kelimelerden geldiğine dair rivayetler de mevcuttur. Âşıkpaşazâde'nin Târih'inde, Neşrî'nin Cihannümâ'sında ve Hoca Sâdeddin Efendi'nin Tâcü't-tevârîh'inde "Kûsova" şeklinde kayıtlıdır. Balkan yarımadasında meşhur bir ovanın adı olan Kosova XIX. yüzyılın sonlarına doğru başşehri Üsküp olan, Osmanlı Devleti'nin bir vilâyeti olarak görülmektedir.

Kosova ovası Balkan yarımadasının ortasında kuzeybatıdan güneydoğuya doğru uzanır ve 502 km2'lik bir alanı kapsar. Ormanlarla kaplı dağlarla çevrilen ovanın toprakları verimlidir, deniz seviyesinden ortalama yüksekliği 500-600 m. arasında değişir. Havzanın suları birçok küçük ırmakla bir kısmı önce İbri (İbar) ve Morava nehirlerine, bunlar aracılığıyla da Tuna'ya, bir kısmı da Drin kolları ile toplanarak Adriya denizine karışır. Kosova'nın özellikle Novobërdo yöresi maden yatakları bakımından çok zengindir. Coğrafî mevkii bakımından orta ve yeni zamanlarda ticaret yollarının birleştiği önemli bir merkez olan Kosova ovası İlkçağ'lardan itibaren tarih boyunca birçok kavmin istilâsına uğramıştır. Antik dönemde Kosova bölgesinin Dardania olarak zikredildiği ve milâttan önce IV. yüzyılda burada Dardania Krallığı'nın kurulduğu ileri sürülmektedir. Milâttan önceki asırlardan beri meskûn olan bölge, Roma İmparatorluğu'nun 395 yılında ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma İmparatorluğu'nun sınırları içinde kaldı. Ortaçağ'ın başlarında Alanlar, Hunlar, Vizigotlar ve Bulgarlar Kosova ovasına hâkim oldular. 547-548'de bölgeye ilk Slav akınları başladı. Güney tarafından yavaş yavaş ilerleyen Slavlar, Balkanlar'ın kuzeybatı kesimine gelen Avarlar'ın baskısıyla dağıldılar. Kosova Avar etkisi altına girdi. VII. yüzyıl ortalarında Sırp ve Hırvatlar'dan oluşan Slavlar, Karadağ'ın sınır bölgelerinden Kuzey Arnavutluk'a girdiler. Bir yandan Bizans'ın baskısı, öte yandan X. yüzyılın ilk yarısında Bulgar istilâsı yüzünden Kosova bölgesinin bazı kısımları Sırplar, Bulgarlar ve Bizanslılar arasında zaman zaman el değiştirdi. Batıdan Arnavutlar Kosova'ya doğru yayılmaya başladı. Ardından burası bazan Sırp banlarının hâkimiyetine geçti, bazan da Bizans'a tâbi banlar tarafından idare edildi. Sırplar'ın tam olarak Kosova'ya doğru yayılmaları XII. yüzyılın sonlarında başladı. 1160'lı yıllardan itibaren Kosova'nın kuzeyine düşen Rascia (Raška) topraklarında bir hânedan kuran Stefan Nemanja, 1196'da krallıktan ayrılıncaya kadar Doğu Kosova'yı ele geçirmişti. Oğlu Stefan da Batı Kosova'nın büyük bölümünü hâkimiyeti altına aldı ve böylece Kosova, Sırp Krallığı'nın idaresi altına girdi (1216).

Osmanlılar zamanında Kosova ovasına ilk önemli hareket 1388'de Yaralı Doğan Bey tarafından yapıldı. Osmanlı kaynaklarına göre, Osmanlı akıncılarının Ploçnik'te yenilmesi üzerine I. Murad'ın emriyle Çandarlı Ali Paşa Tuna sahillerine kadar olan bölgeyi vurmuş, bu arada Kosova'nın Sırp hâkimine de haber göndermiş ve Osmanlı himayesini kabul etmesini bildirmişti. Fakat onun bu teklifi reddetmesi üzerine Doğan Bey Kosova'ya bir yağma harekâtı yapmış ve pek çok esir almıştı. Bunun üzerine Sırp banı gönderdiği bir elçiyle esirlerin iadesi halinde bir kale verme vaadinde bulunmuştu (Hoca Sâdeddin, I, 113).

Sırp Kralı Lazar'ın öncülüğünde Osmanlılar'a karşı oluşturulan müttefik kuvvetlerin 1389 yılında yenilmesiyle (bk. KOSOVA SAVAŞLARI) Osmanlılar Balkanlar'da daha kalıcı olarak yerleşmiş ve Sırp Krallığı Osmanlı tâbiiyetine girmişti. I. Murad'ın savaş sırasında öldürülmesi üzerine bu padişahın iç organları şehid olduğu yere gömüldü ve buraya Meşhed-i Hudâvendigâr denildi. Yıldırım Bayezid, yeni Sırp kralı Stefan'a kendisine bağlılık yemini ettirerek Güney Kosova yöresini uç beyi Paşa Yiğit'in idaresine verip Anadolu'ya döndü. O sırada burası Üsküp sancağına bağlıydı. Kosova topraklarının büyük bir bölümünü elinde tutan Vuk Branković 1392'de Üsküp'ü Osmanlılar'a bırakmak zorunda kaldı. Bu kesim, Menemen dolaylarından getirtilen Türkler ve Anadolu'dan gelen Tatarlar'la iskân edilmeye başlandı (Âşıkpaşazâde, s. 74). Vuk Branković'in I. Bayezid'e karşı muhalif bir tavır içine girmesi üzerine 1395 veya 1396'da toprakları elinden alındı ve Osmanlılar'ın sadık müttefiki Stefan'a verildi. Birkaç yıl sonra bu topraklar Osmanlı hâkimiyetini tanıyan Vuk'un oğullarına iade edildi ve Osmanlı etkisi daha kuvvetli şekilde yerleşti. Fetret devrinde (1402-1413) Kosova bölgesi bir süre için Osmanlı nüfuzundan çıktı; bu durum 1439'a kadar sürdü. Bu tarihte Semendire'nin zaptıyla bütün Sırbistan doğrudan Osmanlı hâkimiyetine girince Kosova da Osmanlı topraklarına katıldı.

Kosova'nın, Türk tarihinde II. Kosova Savaşı'na sahne olması bakımından ayrıca önemi vardır. Macar Kralı János Hunyadi'nin önderliğinde Sırplar hariç müttefik Haçlı güçleriyle yapılan savaş üç gün sürdü, sonunda Janos kaçmak zorunda kaldı. Bu savaşta tarafsız kaldıkları için Sırplar'ın elindeki topraklara dokunulmadı. Bu sebeple Kosova sahrasının kuzey sınırlarını teşkil eden Vulçıtrın (Vuçitërn) yöresi Sırplar'ın elinde kaldı. 1455'te Fâtih Sultan Mehmed Novobërdo, Trepça, Lap vadisini ele geçirdi; Kosova'nın diğer bazı kasabaları da alındı. Böylece Kosova'nın tamamı Osmanlı idaresi altına girmiş oldu.

XV. yüzyıl ortalarından itibaren önemli olaylara sahne olan Kosova sahrasının, Fâtih Sultan Mehmed devri sonlarında düzenlenen tahrir defterlerine göre (880/1475) Rumeli beylerbeyiliğine bağlı Vulçıtrın ve Üsküp sancakları dahilinde kaldığı ve çeşitli nahiyelere ayrıldığı anlaşılmaktadır. II. Bayezid zamanına ait 892 (1487) tarihli defterde ise Vulçıtrın'ın sancak merkezi olduğu ve Kosova bölgesinin önemli bir kısmının bu sancak dahilinde kaldığı görülmektedir. XVI. yüzyılın ilk yarısında Kosova bölgesindeki sancak, nahiye ve köy teşkilâtı ile burada yaşayan halkın nüfusu, sosyal ve ekonomik meseleleri, verdikleri vergiler Vulçıtrın livâsı mufassal defterinde belirtilmiştir (BA, TD, nr. 133, 234).

Osmanlı hâkimiyetinin ilk dönemlerinde bölgenin etnik ve dinî durumunda büyük bir gelişme olmadı. 1480'lerde Prizren civarındaki köylerde müslüman nüfus yoktu. Diğer yerlerde de durum buna benzemekteydi. XVI. yüzyılın ikinci yarısında Vulçıtrın sancağında giderek müslüman nüfusta artışlar başladı. Vulçıtrın, Prizren, Priştine gibi şehirler hızlı bir şekilde büyüdü ve kalabalık müslüman nüfusa sahip merkezler haline geldi. 1582-1591 yılları arasında müslüman nüfus oranları İpek'te (Peja) % 90, Vulçıtrın'da % 80, Priştine'de % 60, Prizren'de % 56, Novobërdo'da % 37, Trepça'da % 21 ve Janjevo'da % 15'e ulaşmıştı. Müslüman nüfusun çoğunluğunu, daha önce de Kosova'nın çeşitli yerlerinde oturmakta olan ve Osmanlı idaresi kurulduktan sonra iskân sahaları genişleyen Arnavutlar teşkil ediyor, ayrıca bu kesime Anadolu'dan göçen Türkler de yoğun olarak yerleşmiş bulunuyordu.

Kosova bölgesi, XVII. yüzyılın başında idarî taksimat bakımından kuzeyden Bosna, güneyden Rumeli eyaletinin sınırları içinde yer alıyordu. 1659-1660 yıllarında Kosova ovasından geçen Evliya Çelebi, Vulçıtrın kasabasının 2000 hânelik sancak merkezi olduğunu, halkının Türkçe ve Arnavutça konuştuğunu, fakat Girit seferi dolayısıyla şehrin canlılığını kaybettiğini yazmaktadır (Seyahatnâme, V, 550 vd.). Kosova sahrası, Osmanlı hâkimiyetine geçişinden yaklaşık iki buçuk asır sonra kısa bir süre için Avusturya istilâsına mâruz kaldı. 1683 Viyana bozgunu üzerine Macaristan'ı işgal eden Avusturya ordusu 1688-1689'da Balkanlar'a girmiş ve Sırplar'ın da yardımıyla Kosova ovasını zaptetmişti. Burası o esnada, geçici olarak Rumeli valiliğine getirilen Celâlî eşkıyabaşısı Yeğen Osman Paşa'nın tahakkümü altında bulunuyordu. Avusturyalılar, Kumanova merkez olmak üzere burada bir Sırp krallığı kurma girişiminde bulunmuşlarsa da (Râşid, II, 94-95) bu topraklar, çok geçmeden Mora seraskeri Koca Halil Paşa ve Kırım Hanı Selim Giray'ın Avusturyalılar'a karşı kazandıkları zaferle tekrar Türkler'in eline geçmiştir (1690). Bu olaylardan yaklaşık bir asır sonra Buşatlı Arnavut ailesinden İşkodra mutasarrıfı Kara Mahmud Paşa devlete kafa tutmaya ve Kosova'da bazı idarî işlere müdahale etmeye başlamıştı. 1786'da I. Abdülhamid tarafından "fermanlı" ilân edilen Mahmud Paşa, üzerine gönderilen hükümet kuvvetlerini Kosova'da yendi. III. Selim onu vezirlik rütbesiyle Yenipazar sancağı seraskerliğine getirerek isyanı önledi. Kosova sahrası, bu olaydan kırk yıl kadar sonra yine aynı aileden İşkodra Valisi Mustafa Paşa ile hükümet kuvvetlerinin tekrar çarpışmasına sahne oldu. 1828-1829 yıllarında 15.000 askerle Kosova sahrasına gelen Mustafa Paşa hükümet kuvvetlerini yendi, fakat Kosovalılar'ın kendisini desteklememesi üzerine Kaçanik ve Üsküp taraflarına çekilmek zorunda kaldı, yenilgiye uğrayınca da Arnavutluk'a kaçtı.

Birkaç defa daha isyancılarla devlet kuvvetlerinin çarpışma sahası olan Kosova, Tanzimat ve Islahat fermanlarının ilânı üzerine idarî bakımdan yeni bir statüye bağlandı. Büyük devletlerin müdahalesiyle yapılan ıslahat girişimleri sırasında Doksanüç Harbi öncesinde merkezi Sofya olmak üzere Niş ve Priştine yöresini içine alan bir Kosova vilâyeti teşkil edildi. Savaştan sonra vilâyet merkezi Priştine'ye nakledildi. İlk salnâmesinden (1296/1879) anlaşıldığına göre bu tarihte Kosova vilâyeti Priştine, Üsküp, Prizren, Yenipazar ve Debre sancaklarından meydana geliyordu. Ancak bu sancaklarda zaman zaman değişiklikler olmuş, bazı kazaların başka vilâyetlere bağlanması yüzünden Kosova vilâyeti bazan küçülmüş, bazan da genişlemiştir.

Kosova vilâyeti, Ayastefanos Antlaşması'nın (1878) 15. maddesi gereğince çoğu yerli halktan oluşan özel komisyonlarla yönetilecekti. Bu komisyonların vereceği karar uygulanmadan önce Osmanlı Devleti'ne arzedilecek, Osmanlı Devleti de Rusya ile görüştükten sonra yürürlüğe girecekti. Ancak Ayastefanos Antlaşması'nı tâdil eden Berlin Antlaşması'nın 23. maddesine göre bu idare sisteminde değişiklik yapılmış, Osmanlı Devleti'nin Rusya ile değil Doğu Rumeli için kurulan Avrupa komisyonu ile istişare etmesi esası getirilmiştir. Öte yandan aynı antlaşmanın 25. maddesine göre Kosova vilâyetinin Yenipazar sancağının idaresi Osmanlı Devleti'ne bırakılmıştır. Fakat yeni idare usulünün uygulanıp uygulanmadığını denetlemek ve güvenliği sağlamak amacıyla Avusturya adı geçen sancağın her tarafında asker bulundurma, askerî ve ticarî yollar yapma yetkisini eline geçirmişti (Muâhedât Mecmuası, V [1298], s. 126). Bununla birlikte Bosna-Hersek'i ilhak eden Avusturya, Yenipazar sancağının her tarafını değil sadece Bosna sınırında yeni kurulmuş olan Taşlıca sancağını işgal edebilmiştir. Bundan başka Gusinye ve Plav gibi yerlerin de aynı antlaşma gereğince Karadağ'a terki Kosova'da mahallî direnişlere yol açtı. Bâbıâli antlaşma hükümlerini yerine getiremedi. Bir yandan direnişçilere karşı asker sevkedilirken bir yandan da aynı vilâyet dahilinde Arnavutlar'ın hukukunu müdafaa maksadıyla İttihad Kongresi (Lidhja Shqiptare e Prizrenit) adı altında daha antlaşmanın akdinden önce bir birlik oluşturulmuştu. İlk toplantısını 1878'de Prizren'de yapan cemiyet mensuplarının hazırladığı esaslara göre Kosova, merkezi Manastır olmak üzere "tevhîd-i vilâyet" adı altında imtiyazlı statüde yeniden kurulacak ve başına Gazi Ahmed Muhtar Paşa getirilecekti. Berlin Antlaşması'ndan sonra tevhîd-i vilâyet taraftarları özellikle Manastır civarında faaliyetlerini daha da arttırınca Priştine mevkii kumandanı Ahmed Paşa askerî müdahalede bulundu. Onun sert tutumu bir süre Priştine'yi Arnavutlar'ın saldırısından koruduysa da yerli halkın Bâbıâli'ye düşmanlığı arttı. Nihayet bu ittihadın bir an önce gerçekleşmesi için çalışan reislerden Süleyman Vokşi, yanındaki Arnavut gönüllüleriyle Ocak 1881'de Üsküp, Priştine ve Mitroviça'yı ele geçirerek Kosova ovasını baştan başa işgal etti. Ancak ertesi yıl Osmanlı hükümetinin gönderdiği kuvvetlerle Arnavut ittihatçıları arasında yapılan savaşın ardından Arnavutlar dağıldı. II. Abdülhamid, bir yandan Arnavutlar üzerine asker sevkederken diğer yandan onları himaye edici bir siyaset izliyordu. Bu politikadan istifade eden Arnavutlar, 1883 yılına doğru Kosova ovasına kadar olan bütün köyleri hükümleri altına aldılar. Kuzeye doğru çekilen ahalinin yerine Arnavutlar yerleşmeye başladı. Vilâyet merkezi 1888'de Üsküp'e nakledildi. Son idarî taksimata göre vilâyet Üsküp, Priştine, Seniçe (Sjenica), İpek, Taşlıca ve Prizren sancaklarına ayrıldı. II. Meşrutiyet'in ilânına kadar bu yörede birçok isyan ve ihtilâl daha oldu. II. Abdülhamid'e telgraf çeken 30.000 kişinin toplandığı Firzovik (Ferizaj) Kosova'nın Priştine sancağına bağlıdır.

Kānûn-ı Esâsî'nin tekrar yürürlüğe girmesinden sonra Meşrutiyet'e ilk muhalefet hareketinin de yine Kosova'dan çıktığı görülmektedir. II. Abdülhamid'in teveccühünü kazanmış olan Îsâ Boletini, Mitroviça civarında bir kuleye kapanarak nişancı taburları ile mücadeleye girişti, ardından vergi meseleleri yüzünden ayaklanan Arnavutlar'ın tenkili için Kosova'ya asker sevkedilerek silâh toplattırıldı. Hükümet tekrar Arnavutlar'ı himaye siyasetine dönerek siyasî suçluları affetti, yıkılan yerlerin bedelini ödeyip halka hoş görünmeye çalıştı. 1911 yılında Sultan Reşad Rumeli seyahatine çıkarak Kosova'ya kadar gitti. Hudâvendigâr Meşhedi civarında kılınan cuma namazından sonra padişah adına halka hitap eden Sadrazam İbrâhim Hakkı Paşa yaptığı konuşmada Arnavutlar'ı överek bazı fesatçıların sözlerine kanmamalarını ve tahriklere kapılmamalarını tavsiye etti. Bu seyahatten hiçbir sonuç alınamayınca bu defa İstanbul'dan birinci fırka Kosova'ya gönderildi. Ancak gelen askerler âsileri cezalandıracaklarına Yakovalı (Gjakova) Rızâ Bey'in hileleriyle Arnavutlar'la iş birliği içine girdiler. Sırp, Bulgar ve Karadağ çetelerinin Osmanlı sınırlarında olaylar çıkardıkları sırada Rızâ Bey etrafındaki şakîlerle Kosova'da ayaklandı ve Selânik'e doğru ilerlemeye başladı. Dış meselelerin arttığı bir sırada içerideki karışıklıklarla uğraşmak istemeyen Bâbıâli, Kosova'da yaşayan Arnavutlar'ın muhtariyet taleplerini kabul etmek zorunda kaldı. Ancak bu imtiyazlar henüz kesinlik kazanmadan Balkan Savaşı çıktı. Sırplar hiç direniş görmeden sınırı geçtiler ve hemen bütün Kosova sahrasını işgal ettiler. Osmanlı ordusu güneye doğru çekildi. Yalnız Priştine şehri mevziî direniş gösterebildi. Bu işgal Kosova ovasını ve vilâyetini Osmanlı Devleti'nden kesin olarak ayırdı.

30 Mayıs 1913 Londra Antlaşması ile Kosova vilâyeti Sırbistan'a terkedildiği sırada nüfusun çoğunluğunu Üsküp sancağının güneydoğu yönünde müslüman Türkler ve Bulgarlar, Yenipazar tarafında Arnavut ve Boşnaklar, Taşlıca sancağında tamamen Boşnaklar, Prizren, İpek ve Priştine sancakları ile Üsküp sancağının kuzey ve batı taraflarında ise Arnavutlar teşkil ediyordu. Müslümanlardan başka Slav ırkından olan Sırp ve Bulgarlar Ortodoks, bir kısım Arnavutlar ise Katolik ve Ortodoks idiler. Vilâyet dahilinde, Osmanlı Devleti zamanında resmî nüfus sayımı olmamakla birlikte 1 milyon kadar nüfus bulunduğu ve bunun dörtte üçünün müslüman olduğu tahmin edilmektedir.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA