Şeki nerede?

Güney Kafkasya’nın doğu kesiminde yer alan şehir, Kafkas dağlarının bir parçasını oluşturan Salavat dağının güney eteklerinde kurulmuştur

Günümüzde yerinde olmayan Şeki yerleşmesinin Kiş çayının Eğri çayına döküldüğü yerde şimdiki Karadağ yakınında bulunduğu tahmin edilmektedir. Burasının Kafkasya Albanyası'nın önemli şehirlerinden ve IV. yüzyılda yayılmaya başlayan Hıristiyanlığın dinî merkezlerinden biri olduğu belirtilir. Müslüman Araplar'ın Kafkasya'ya yönelik akınları sırasında VII. yüzyılda onların hücumuna mâruz kaldı. Arap hilâfetinin zayıflamaya başladığı IX. yüzyıldan itibaren Şeki bağımsız meliklik haline geldi. XI. yüzyılda Şirvanşahlar'ın hâkimiyetine girdi, ardından Moğol istilâsına uğradı. İlhanlılar devrinde yeniden gelişmeye başlayan ve XIV. yüzyılın sonlarına doğru İlhanlılar'ın zayıflamasıyla tekrar bağımsız meliklik olan Şeki'de Seyyid Ali Han hüküm sürmekteydi. Timur'un Şeki'ye hücumu esnasında Seyyid Ali ona ciddi mukavemet göstermesine rağmen ölümünden sonra tahta geçen oğlu Seyyid Ahmed, Şirvanşah hâkimi I. İbrâhim'in aracılığıyla Timur'la münasebetlerini iyileştirdi (Azerbaycan Sovet Ensiklopediyası, X, 499).

Akkoyunlu ve Karakoyunlular devrinde Şeki eski önemini kaybetti. 848'de (1444-45) Şeki'de müstakil hâkim veya han bulunmuyordu. Buradaki idareciler Akkoyunlular'a bağlı hale gelmişti. Safevîler döneminin başında bölgede Zeki Han oğlu Hasan Han idarecilik yapıyordu. Hasan Han, Kahetya Çarı IV. Levan ile mücadeleye girdi ve 927'de (1521) Nahcıvan'da kışlayan Şah İsmâil'den ona karşı yardım talebinde bulundu. Hasan Han ile Levan arasındaki mücadele 930'da (1524) cereyan eden savaşta Hasan Han'ın ölümüyle sonuçlandı ve ardından yerine Derviş Mehmed geçti. Derviş Mehmed, I. Tahmasb Şirvan'a hücum ettiğinde (945/1538) Şirvan Hanı Şahruh'a yardım etti. Fakat daha sonra Şeki'nin bağımsızlığını korumak için Şah Tahmasb ile iyi ilişkiler kurmaya çalıştıysa da Safevîler 955'te (1548) Şeki'ye hücum edince Derviş Mehmed Kiş Kalesi'ne çekildi. 1551'de bizzat Şah Tahmasb onun üzerine yürüdü. Bu defa Derviş Mehmed, Gelesen-Göresen (Karahisar) Kalesi'ne, halkı ise Kiş ve Siğnâk kalelerine sığındı. Bu arada Kiş Kalesi teslim oldu, Derviş Mehmed ise Gelesen-Göresen Kalesi'nden çıkarken yakalanarak öldürüldü ve Şeki eyaleti Safevî Devleti ile birleştirildi.

Şeki, 1578'de başlayan Osmanlı-İran savaşları esnasında Osmanlılar'ın hedefi haline geldi. Lala Mustafa Paşa, Eylül 1578'de Şirvan'ı alınca Osmanlılar'ın müttefiki olan Kahetya Kralı II. Aleksandr Şeki'ye girdi. Burası bir Osmanlı sancağı haline getirildi ve II. Aleksandr'ın oğlu Irakli Mirza sancak beyliğine tayin edildi. Fakat Eylül sonlarına doğru Şeki, Şirvanşahlar devrinde buranın eski hâkiminin oğlu olan Mirza Ömer'e verildi. Mayıs 1583'te Şirvan Serdarı Özdemiroğlu Osman Paşa'nın on üç sancaklı Şirvan eyaletini Şamahı (Şemâhî), Demirkapı ve Şeki beylerbeyilikleri diye üç ana kısma ayırma talebi aynı yılın haziranında kabul edildi. Ancak daha sonra Şeki yerine Ereş beylerbeyilik merkezi oldu ve Şeki sancağı Ereş beylerbeyiliğine bağlandı. 1590 Osmanlı-İran barışının ardından Şeki artık Şamahı'ya bağlı bir sancak durumundaydı (Kırzıoğlu, s. 304-305). Güney Kafkasya'da 1012'de (1603) tekrar başlayan Osmanlı-Safevî savaşları sırasında Şah I. Abbas, Safer 1016'da (Haziran 1607) Şirvan'a hâkim oldu ve Kahetya Kralı II. Aleksandr'ın oğlu olan Gürcü Prensi Konstantin Mirza'yı şehre vali tayin etti; Şeki'deki Şamir Han da ona tâbi oldu. Daha sonra Kahetya krallarının Rusya'ya yakınlık göstermesiyle Safevîler bunları görevden aldı, 1643'te Şeki yerli melik ve sultanların eline geçti (İA, XI, 402).

Nâdir Şah döneminde toplanan vergilerin arttırılması Şeki halkının Melik Necef'e karşı isyan etmesine sebep oldu ve Derviş Mehmed soyundan gelen Hacı Çelebi, Melik Necef'i bertaraf etti (1156/1743). Bunun üzerine Nâdir Şah 1744 yılının sonbaharında 15.000 kişilik bir orduyla Şeki seferine çıktı. Hacı Çelebi, Gelesen-Göresen Kalesi'ne sığındı. Bu arada Hacı Çelebi'nin yardımına Car ve Balakanlılar'ın yetişmesiyle şah 500 asker kayıp vererek Berde'ye geri çekilmek zorunda kaldı. Burada bir müddet kaldı, ardından Derbend'e geçti. 1745'te tekrar Ereş'e dönüp Gelesen-Göresen Kalesi'ne saldırdı, fakat kaleyi alamadı. Daha sonra Şeki'yi yakıp yıktı. 1746'da meydana gelen kıtlık dolayısıyla Hacı Çelebi, Nâdir Şah'ın hâkimiyetini tanıdığını bildirdi. Nâdir Şah da onu affedip Şeki'ye han tayin etti. 1747'de Nâdir Şah'ın öldürülmesiyle 1743'te kurulan Şeki Hanlığı tamamen bağımsız hale geldi. Azerbaycan'da pek çok hanlığın kurulduğu bu devirde en kuvvetli hanlıklardan biri olarak öne çıktı. Hanlığın arazisi kuzeybatıda Dağıstan ve İlisu Sultanlığı, kuzeydoğuda Kuba Hanlığı, batıda Kahetya Gürcü Çarlığı ve güneyde Karabağ Hanlığı ile sınırdaştı. Kutkaşen, Ereş ve Gebele sultanlıkları Şeki Hanlığı'na bağlıydı. Hanlığın merkezi Şeki şehriydi (İbadov, VII, 74).

1163'te (1750) Hacı Çelebi, Azerbaycan topraklarına göz diken Gürcü Çarı II. Irakli'yi yenilgiye uğrattı; ancak Şirvan, Bakü ve Şamahı'yı ele geçirme teşebbüsleri sonuçsuz kaldı. Hacı Çelebi'nin 1755'te ölümüyle yerine oğlu Ağa Kişi geçti. Ağa Kişi'nin hanlığı uzun sürmedi. 1759'da kayınpederi Gazi-Kumuklu Muhammed Han, Ereş'te görüşmeye çağırdığı Ağa Kişi'yi öldürttü. Ardından hanlığın arazi ve hazinesini talan etti. Bu esnada Hacı Çelebi'nin torunu Hüseyin Han, Şirvan'dan Şeki'ye getirildi. Hüseyin Han'ın tahta çıkmasından bir müddet sonra melikliği İran tarafından da tanındı. Hüseyin Han, Kuba Hanı Feth Ali Han ile birleşip Şamahı Hanlığı üzerinde hâkimiyet kurmaya çalıştı. 1765'te başlayan çarpışmalar, 1768 yılı Haziranında Şamahı Hanlığı'nın Kuba ve Şeki hanlıkları arasında paylaşılmasıyla sonuçlandıysa da iki müttefik arasında anlaşmazlık çıktı. Kuba hanı Şamahı'yı tamamen ele geçirdi. Hüseyin Han'ın 1769'da Şamahı'yı ele geçirme teşebbüsü başarısızlıkla neticelendi. Ardından iki hanlık arasında yeniden anlaşma sağlandı (Azerbaycan Sovet Ensiklopediyası, X, 499). Bu mücadeleler sırasında Şeki'nin savunmasız bir durumda olduğu anlaşılmaktadır. Daha önce burada küçük bir kale mevcuttu, fakat yetersiz kalıyordu ve şehri çevreleyen bir savunma duvarı da yoktu. Bu yüzden bir saldırı durumunda yöneticiler ve halk Gelesen-Göresen Kalesi'ne sığınıyordu. 1765'te şehrin etrafına kale duvarı yapıldı. 1772'de Kiş çayının taşması sonucu Şeki sular altında kaldı ve halkı burayı terkederek Nuha'ya göç etti. Yeni kurulan şehir 1960'lara kadar Nuha adını korudu. 1190'da (1776) bu şehir surlarla çevrildi ve Muhammed Hasan Kalesi diye adlandırılan bir iç kale inşa edildi (İbadov, VII, 74).

1774'te yapılan Küçük Kaynarca Antlaşması'ndan sonra Osmanlı Devleti ile Âzerî hanlıkları arasındaki ilişkiler gelişmeye başladı. Bu durum Rus birliklerinin Derbend'i işgalinin ardından daha da arttı. Fakat 1779'da iktidar mücadelesi başladı. Hüseyin Han'ın amcası Hacı Çelebi Han'ın oğlu Abdülkadir, Ereş beylerinin de yardımıyla Hüseyin Han'ı Nuha Kalesi'nde yakaladıktan sonra katlettirdi. Yeni Şeki hanı olan Abdülkadir Hüseyin, Kuba hanı ile ittifak yaptı ve 1784'te Kuba Hanı Feth Ali Han'a Karabağ saldırısı sırasında yardım etti. Bunun üzerine Karabağ hâkimi, İbrâhim Han'ın Karabağ'a sığınmış olan Hüseyin Han'ın oğlu Muhammed Hasan Ağa'yı Car'a göndererek buradan ordu toplamasını ve Şeki'yi ele geçirmesini sağladı. Abdülkadir Han, Şamahı Hanı Ağası Han'ın yanına kaçtı, ardından Muhammed Hasan tarafından oğullarıyla birlikte ortadan kaldırıldı. Muhammed Hasan Han bu sıralarda Şeki'yi yeniden ihya etmeye çalıştı, kaleyi yaptırdı ve yeni bazı kanunlar çıkardı. 1789'da Feth Ali Han'ın ölümünden sonra Kuba Hanlığı üzerinde hâkimiyet kurmak için harekete geçtiyse de başarılı olamadı.

Muhammed Hasan Han, 1795'te Kuzey Azerbaycan'a yönelen İran Şahı Kaçarlı Ağa Muhammed'le birlikte hareket etti, ancak tepkiyle karşılandı. Kardeşi Selim Han Şeki'ye saldırdı ve onu yendi, ardından hükümet merkezini Gelesen-Göresen'e taşıdı. Muhammed Hasan Han, Şeki'yi yeniden ele geçirme fikrinden vazgeçmedi. Eski düşmanı Şamahı Hanı Mustafa Han'a başvurdu, o da burayı kolaylıkla aldı. Selim Han, Karabağ Hanı İbrâhim Han'ın yanına kaçtı. Muhammed Hasan Şeki'ye yeniden han oldu, fakat bu defa Mustafa Han'la arası açıldı. Mustafa Han onu Şamahı'ya hapse gönderdi. Daha sonra amcasının oğlu Şeyh Ali'yi Şeki'ye nâib tayin ettiyse de halkın karşı çıkması üzerine Selim Han'ı getirmeye mecbur oldu. Ancak Şeki Hanlığı için mücadele bitmedi. Ruslar'ın işin içine girmesiyle durum daha da karışık hale geldi. Bu çekişmelerde Şeki sık sık el değiştirdi. Mücadeleyi kaybeden Muhammed Hasan Han Kuba'ya, Derbend'e, Car'a ve en sonunda Ruslar'a sığındı. Şamahı Hanı Mustafa Han, Şeki'yi tamamen kendi idaresine almak için 1805 Martında harekete geçtiyse de Azerbaycan'daki Rus ordu kumandanlığından yardım alan Selim Han tarafından yenilgiye uğratıldı. Bu sırada Ruslar'la ilişkilerini geliştiren Selim Han, İran'dan ve diğer rakiplerinden korunmak amacıyla Rus yönetimi altına girme kararı aldı. General Tsitsianov'un Gence yakınında Kürek çayı sahilindeki ordugâhına giderek Rus hükümranlığı altına girme konusunda 21 Mayıs 1805'te anlaşma yaptı (Azerbaycan Tarihi, s. 591). Bu anlaşmaya göre Selim Han bir yandan Rus ordusunda tümgeneral rütbesine yükseltilirken diğer yandan Rusya'ya her yıl 7000 çevron (altın Rus parası) vermeyi, 500 kişilik Rus birliğinin barınabileceği bir üs kurmayı ve hayvanlarını beslemeyi taahhüt ediyordu. Fakat bir süre sonra Selim Han, Ruslar'ın hanlığın iç işlerine müdahale etmesinden dolayı Rusya ile ilişkilerini kesti. 1806 Haziranında Şuşa yakınlarındaki çar ordusunun kumandanı Lisaneviç'in emriyle Karabağ Hanı İbrâhim Han ve ailesi katledildi. Bu olay İbrâhim Han'la akraba olan Selim Han'ı Rusya'ya karşı tavır almak zorunda bıraktı. Şeki'de bulunan 300 kişilik Rus birliğine saldırıp birkaç Rus askerini öldürdü ve Ruslar'ı hanlığın arazisinden çıkardı. Rusya da Şeki Hanlığı üzerine General Nebolsin kumandasında büyük bir kuvvet gönderdi. 22 Ekim 1806'da Şeki yakınlarında yapılan savaşta Selim Han yenildi ve İran Şehzadesi Abbas Mirza'nın yanına sığındı. Çar yönetimi, daha önce Rusya'ya sığınmış olan eski Hoy valisi Höklü Câfer Kulu Han'ı 10 Aralık 1806'da Şeki'ye han tayin etti. Selim Han Şeki'yi geri alamayınca Osmanlı Devleti'ne sığındı (BA, HH, nr. 48977). 1804-1813 yılları arasındaki İran-Rus savaşı neticesinde imzalanan Gülistan Antlaşması'yla (1813) Şeki Hanlığı, Rus İmparatorluğu sınırlarına katıldı. Câfer Kulu Han'ın oğlu İsmâil Han'ın ölümünden (1819) sonra Ermolov, Şeki'yi ayrı bir eyalet olarak Rusya'ya ilhak etti. 1826-1828 İran-Rus savaşında Şeki, İranlılar tarafından ele geçirildi ve Selim Han'ın İran'da yaşayan oğlu Hüseyin Han, Şeki Hanlığı'na getirildi (BA, HH, nr. 21863-K, 21863-U). Ancak 19 Ekim 1826'da Rus ordusu Şeki'yi yeniden ele geçirince Hüseyin Han İran'a geri dönmek zorunda kaldı ve Rus idaresi tam anlamıyla kuruldu.

Şeki ekonomisinde tarih boyunca ipek imalâtı önemli bir yer tutmuştur. Burası Kafkasya'nın âdeta ipek üretim merkezi konumundaydı. Şehirdeki ipek imalâtını Şeki'yi 1582'de gören Âşık Mehmed (Menâzır, II, 936-937) ve 1647'de burayı ziyaret eden Evliya Çelebi de (Seyahatnâme, II, 145) zikreder. Şeki'nin ipek böceği yetiştiriciliği ve imalâtındaki yerini, 1861'de dünyanın en büyük ipek sarma fabrikasının burada açılması ve bu yörede imal edilen ipeğin 1862'de Londra'daki uluslararası fuarda madalya alması da göstermektedir (Azerbaycan Sovet Ensiklopediyası, X, 499). Ayrıca Şeki'de pirinç ve buğday ziraatı, bağcılık, meyvecilik, hayvancılık, çömlekçilik, bakırcılık, kuyumculuk, demircilik, dokumacılık vb. de yapılmaktaydı. Buradaki ticaretin düzeyini 1824'te 400'den fazla dükkânın bulunması da ortaya koyar. Şeki'nin ekonomik yapısı önemli bir yerleşim alanı olmasını da sağlamıştır. Evliya Çelebi burada mevcut 3000 hâneden söz eder (Seyahatnâme, II, 145); bu da yaklaşık 15.000 kişi demektir. 1810'da Şeki'de 20.000 hâne bulunmaktaydı (Novişiya Geografiçeskiya, I, 59). 1824 yılında Şeki bölgesi 9000 km2 araziye, 200 köye, 98.500 nüfusa sahipti (52.000 erkek, 46.000 kadın). Bu nüfusun en büyük bölümünü 80.000 kişiyle Tatarlar (Türkler) oluşturuyordu. Ayrıca Şeki'de 15.300 Ermeni, 1500 Udin, 1000 yahudi ve 800 Gürcü vardı (1801-1901 Utverjdenie Russkago Vladiçestva na Kavkaze, XII, 130). Nüfusla ilgili 1824'te verilen rakam 1810'da verilen rakamla hemen hemen aynıdır. 1835'te Şeki'deki nüfus 91.998 olarak gösterilmektedir (Archiv, IV, 241). Şeki 1846'dan itibaren Nuha ve Ereş (Areş) diye iki ayrı idarî birime ayrılmış, Şeki Gence'ye bağlanmıştır. 1896 sayımına göre Nuha'da 94.767, Ereş'te 57.371 nüfus bulunmaktaydı. 1917 Bolşevik İhtilâli'nden sonra Şeki, Azerbaycan Cumhuriyeti içinde yer aldıysa da 1920 Mayısında Kızılordu tarafından işgal edildi. 1772'den 1968 yılına kadar Nuha'nın merkez olduğu Şeki'de 1987'de 53.400 nüfus mevcuttu. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'nin 1991'de dağılması üzerine bağımsızlığını kazanan Azerbaycan Cumhuriyeti toprakları içinde kalan Şeki ilinin (rayon) merkezi Şeki şehridir. 2009 tahminlerine göre il nüfusu 582.000, şehir nüfusu 65.000'dir.


Âşık Mehmed, Menâzırü'l-avâlim (haz. Mahmut Ak), Ankara 2007, II, 936-937; Evliya Çelebi, Seyahatnâme (Dağlı), II, 145-146; J. Reineggs, Allgemeine historisch-topographische Beschreibung des Kaukasus, Gotha-St. Petersburg 1796, I, 169, 170-174, 176-177; J. von Klaproth, Reise in den Kaukasus und nach Georgien: 1807 und 1808, Halle-Berlin 1814, II, 55; Novişiya Geografiçeskiya İstoriçeskiya İzvestiya o Kavkaze, Moskva 1823, I, 59; II, 437-441; Archiv für wissenschaftliche Kunde von Russland (ed. A. Erman), Berlin 1845, IV, 241; 1801-1901 Utverjdenie Russkago Vladiçestva na Kavkaze (ed. Potto), Tiflis 1901, XII, 130-146; Kadı Abdüllatif Efendi, Şeki Hânlarının İhtisâr Üzre Tarihi, Bakü 1926; M. Fahrettin Kırzıoğlu, Osmanlılar'ın Kafkas-Elleri'ni Fethi: 1451-1590, Ankara 1976, s. 123, 125, 167, 194, 213, 300-305, 337; Hacı Seyid Ebdulhemid, Şeki Hanları ve Onların Nesilleri, Bakü 1993; Kerim Aga Fateh, Şeki Hanlarının Muhteser Tarihi, Bakü 1993; Bekir Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyâsî Münâsebetleri: 1578-1612, İstanbul 1993, s. 61-62, 277; Azerbaycan Tarihi (ed. Süleyman Eliyarlı), Bakü 1996, s. 380-381, 386-387, 504-507, 535-539, 543-546, 550-559, 570-571, 575, 590-591; Rakif Hüseynoğlu İbadov, "Şeki Hanlığı ve Osmanlı İmparatorluğu ile İlişkileri" (trc. Sadık Sadıkov), Türkler (nşr. Hasan Celal Güzel v.dğr.), Ankara 2002, VII, 73-81; Ziya Bünyadov, Azerbaycan VII-IX Esirlerde, Bakü 2007, s. 204-206, 209; Mustafa Aydın, Üç Büyük Gücün Çatışma Alanı Kafkaslar, İstanbul 2008, s. 71, 77-79, 196, 203-204; V. Minorsky, "Şekî", İA, XI, 401-404; a.mlf. – [C. E. Bosworth], "S̲h̲akkī", EI2 (İng.), IX, 253-255; "Şeki", Azerbaycan Sovet Ensiklopediyası, Bakü 1987, X, 499-500.MİMARİ. Hanlıklar devrinde şehrin bugünkü Yukarıbaş semtinde ve şehre hâkim bir noktada kurulan Şeki Türkler'in ilk yerleşim yerlerinde uyguladıkları kale, şehristan ve ribât bölümlerinden oluşan üç bölümlü şehir plan tipinde tasarlanmıştır. Tipolojik bakımdan kapalı kentler modeline uygun şekilde biçimlenen Şeki, saray ve yönetim merkezi başta olmak üzere diğer dinî ve sosyal yapıları içerisinde bulundurmakla şehir planlaması açısından İslâm şehir modelinin küçük bir örneğini teşkil etmektedir. Bugün Türk saray mimarisinin Azerbaycan'daki anıtsal örneklerinden olan Han Sarayı (1762) İçkale'de yer almaktadır. Hüseyin Han Müştak tarafından Usta Abbaskulu'ya yaptırılan saray ülke mimarlığının en önemli eserlerindendir. Tuğla, ahşap, cam-ayna, alçı ve özellikle zengin kalem işi süslemelerin yer aldığı yapıda bitkisel motiflere ağırlık verilmesi hanın tabiatı seven bir kişi ve savaş karşıtı olduğu şeklinde bir izlenim uyandırmıştır. Orta Asya ve Anadolu'daki örneklerinden çok daha sade planda tutulan saray XX. yüzyıla kadar Şeki evlerinin de ön örneğini meydana getirmiştir. Bir külliyenin merkezi olduğu düşünülen bu yapı dışındaki diğer birimler günümüze ulaşmamıştır. Kale içerisindeki mevcut yapılar ise XIX. yüzyıl sonu ve XX. yüzyıl ortalarında inşa edilen bazı kamu binaları ve günümüzde Halk Tatbiki Sanatları Müzesi'ne dönüştürülen Rus Ortodoks kilisesidir (XIX. yüzyılın sonları). Merkezî planlı bu kilise dışında şehirde yine aynı döneme tarihlendirilen Surp Minas Kilisesi haç planlıdır. Dinî mimarinin kale dışında gelişen diğer örnekleri ise Cuma Camii (XIX. yüzyıl) ve Yukarı Cami ile (XIX. yüzyıl) Han (1745-1750), Gilehli (XVIII. yüzyıl), İmam Ali (XVIII-XIX. yüzyıl), Mustafa Efendi (1881), Gödek Minare (XIX. yüzyıl), Gışlag (XIX. yüzyıl), Gülgarı (1891), Molla Yusuf (XIX. yüzyıl) ve Dodu (XIX-XX. yüzyıl) mescidleridir. Yapılar erken İslâm mimarisinde çok sayıda örneği görülen, harimin enine dikdörtgen biçimde gelişmesiyle oluşan plan tipinde inşa edilmiştir. Şeki'ye bağlı çevre köylerdeki XVIII-XIX. yüzyıllara ait Babaratma, Bilecik, Cunud, Dehne, Garadağlı, Göynük, Kiş ve Ohut köyü mescidleri aynı planda tasarlanmıştır. Dinî mimarinin İslâm öncesi dönemden kalan örnekleri de yine köylerdedir. Alban devri yapılarının günümüzdeki en güzel örneklerinden olan Kiş Kilisesi (VI-VII. yüzyıl) mimarisiyle olduğu kadar bölge kültürünün aydınlatılmasında da ayrı bir role sahiptir.

Bir zamanlar Şeki-Kabala bölgesinde sayılarının 250'ye yakın olduğu belirtilen savunma amaçlı askerî yapılardan zamanımıza çok azı ulaşabilmiştir. Şeki'de bulunan toplam on kaleden biri (Şeki Kalesi) dışındakiler günümüzde harap durumdadır. Daha önceleri beş adet olduğu ileri sürülen ve bugüne kadar ikisi gelen yukarı (XVIII-XIX. yüzyıl) ve aşağı (XVIII-XIX. yüzyıl) kervansaraylar şehir hanları olarak inşa edilmiştir. Şehirde Abdüsselâm (XIX. yüzyıl), Ağvanlar (XIX. yüzyıl), Hacı Gani (XIX. yüzyıl), Mehmed Nebi (XIX. yüzyıl) ve Abdülhâlik (1911) hamamları mevcuttur. Plan bakımından düz köprüler grubuna dahil edilebilecek olan Gurcana Köprüsü ile (XIX. yüzyıl) Şeki'ye bağlı Hanabat köyündeki tek gözlü köprü bu tipin önemli örnekleridir. Şeki evleri sofasız ve dış sofalı evler şeklinde ikiye ayrılmakta, kullananların ihtiyacına ve mesleklerine göre de biçimlenmektedir. Evlerin en erken tarihlisi XVIII. yüzyılın ikinci yarısına ait olan Şekihanovlar Evi'dir. XX. yüzyıla kadar sürekli yeni arayışlar içerisinde farklı denemelerin uygulandığı evlerin bu tarih itibariyle birbirini tekrar ettiği görülmektedir. III. yüzyıldan itibaren ipek üretimi ve ithalinin yapıldığı kaydedilen şehirlerden biri olan, XII. yüzyılın başlarında Azerbaycan'ın ipek merkezi sayılan Şeki'de evler ipek imalathânesi şeklinde de faaliyet göstermekteydi. Eskiden Şeki evlerinde ipek kozaları yetiştirilmesinden dolayı çatılar yüksek tutulmuştur.

Kaynak: TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA