Camiu'l Usul kim tarafından yazılmıştır?

Nakşibendiyye-Hâlidiyye tarikatının İstanbul'da XIX. yüzyılın sonlarındaki en önemli siması olan Şeyh Ahmed Ziyâeddin tasavvufun usul ve âdâbının kaybolmaya yüz tuttuğunu, bunu önlemek amacıyla tarikatların özellikleri, velîlerin nitelikleri ve tasavvuf terimlerini ihtiva eden bu eseri kaleme aldığını söyler. Arapça olan eserin unvan sayfasında tam adı Câmiʿu'l-usûl fi'l-evliyâʾ ve envâʿihim ve evsâfihim ve usûli külli tarîkın ve mühimmâti'l-mürîdi ve şürûti'ş-şeyhi ve kelimâti's-sûfiyye ve ıstılâhihim ve envâʿi't-tasavvuf ve elfi makamat şeklinde kaydedilmiştir. Müellif eserin baş tarafında Nakşibendiyye, Kādiriyye, Şâzeliyye, Rifâiyye, Desûkıyye, Bedeviyye, Ekberiyye, Mevleviyye, Sühreverdiyye, Halvetiyye, Celvetiyye, Bektaşîlik, Gazzâliyye ve Rûmiyye tarikatlarını temel eserleriyle birlikte kaydettikten sonra ayrıca yirmi dört tarikatın daha adını zikreder; ardından da tasavvufun temel eserleriyle tabakat kitaplarının adını sayar.

Câmiʿu'l-usûl'de mukaddime, bab ve hâtime gibi klasik şekle uyulmamış, konular birbiri ardınca sıralanmıştır. Önce kutub, nücebâ, abdal, evtâd gibi ricâlü'l-gayb tabakaları ve velîlerin makamları hakkında bilgi verilmiş (s. 7-13), daha sonra Bahâeddin Nakşibend, Abdülkādir-i Geylânî, Ebü'l-Hasan eş-Şâzelî, İbrâhim ed-Desûkī vb. tarikat kurucusu velîlerin sahip oldukları belli başlı özellikler üzerinde durulmuş ve genel olarak evliyanın tasarruflarından bahsedilmiştir. Kâşânî'nin Iṣṭılâḥâtü'ṣ-ṣûfiyye'sinde İbnü'l-Arabî'den iktibas ettiği esmâ-i hüsnânın velîlerdeki tecellîlerine dair olan kısım aynen nakledilmiştir (s. 13-48). Tarikatların esasları hakkında bilgi verilirken sadece Nakşibendiyye, Kādiriyye, Şâzeliyye tarikatları üzerinde durulmuş, diğer tarikatlar hakkında genel ve ortak bir açıklama yapılmıştır (s. 48-50).

Şeyhlik ve müridlik âdâbı tasavvufun genel prensipleri çerçevesinde anlatılmış, zikir, zikrin mertebeleri konusunda ise Hâlidî Nakşibendîliği'nin görüş ve uygulamaları esas alınmıştır (s. 51-84). Nakşîliğin temel ilkelerinden râbıta* meselesi zikir bahsinde vukūf-ı kalbî ilkesiyle birlikte anlatılırken râbıta kelimesinin kullanılmamış olması (s. 68) dikkat çekicidir. Sohbet âdâbı, rabbânî, tabii ve şeytanî haller arasındaki farklar, nefis, ukūbat, şefaat, kabz-bast, istihâre, ubbâd, zühhâd, halvet, sabır gibi tasavvufî terim, makam ve hallerle ilgili bilgiler klasik tasavvuf eserlerinden derlenmiştir (s. 85-211). Müellif Nakşibendî olmasına rağmen konularla ilgili açıklayıcı mahiyetteki sözleri Nakşî meşâyihinden değil genellikle Ebü'l-Hasan eş-Şâzelî'den nakletmiştir. Tasavvufun aksâm, merâtib ve ahvalinin anlatılmaya başlandığı sayfalardan (s. 212) eserin sonuna kadar da (s. 263) Nakşibendîliğin görüşleri anlatılmıştır. Bu bölümde letâif-i aşere, fenâ-bekā, vahdet-i vücûd ve şühûd, velâyet-i kübrâ ve suğrâ meseleleri ele alınmış, son iki kavrama bağlı olarak Nakşibendîlik'teki "dâireler" açıklanmıştır.

Müellifin eseri tamamladıktan sonra yaptığı ilâveler (mütemmimât) sayfa kenarlarında yer almaktadır. Eserin son sayfasına kadar devam eden ve Câmiʿu'l-usûl'ün metninden daha hacimli olan ilâveler kısmının baş tarafında, Kâşânî'nin ebced sırasıyla olan ve 510 tasavvuf terimini ihtiva eden Iṣṭılâḥâtü'ṣ-ṣûfiyye'si alfabetik şekle dönüştürülerek kaynak belirtilmeden iktibas edilmiştir (s. 1-38). Bahâeddin Nakşibend ve Abdülkādir-i Geylânî hakkında kısa bilgi verildikten sonra Câmiʿu'l-usûl metnindeki konulara paralel olarak ricâlü'l-gayb ile ilgili ayrıntılı açıklamalar yapılmış, Nakşibendiyye, Ekberiyye ve Şâzeliyye tarikatlarının usul ve âdâbı genişçe anlatılmış (s. 40-55), bazı tasavvuf terimleri ve tarifleri yine klasik kaynaklardan derlenerek sıralanmıştır (s. 56-223).

Mütemmimâtın sonunda (s. 223-265), sâlikin, sülûkünün başlangıcından nihayetine kadar aşması gereken makamları on bölümde (bidâyât, ebvâb, muâmelât, ahlâk, usul, edviye, ahval, vilâyât, hakāyik, nihâyât) ele alıp her bölümde on "menzil" olmak üzere 100 menzile ulaştıran Herevî'nin Menâzilü's-sâʾirîn adlı eseri örnek alınmış, bu 100 menzilin her birinin on bölümdeki tecellileri anlatılarak makam (menzil) sayısı 1000'e ulaştırılmıştır. Eserin adında yer alan "elfü makāmât" ifadesi buradan kaynaklanmaktadır. Ancak burada 1000 makam fikrinin Gümüşhânevî'ye ait olmayıp Zünnûn el-Mısrî, Bâyezîd-i Bistâmî, Cüneyd-i Bağdâdî ve Ebû Bekir el-Kettânî gibi ilk mutasavvıflarda da bulunduğunu kaydetmek gerekir.

Asıl metinde bulunmayıp mütemmimât kısmında yer alan kırk iki sayfalık bu 1000 makam sınıflandırmasına dayanarak Câmiʿu'l-usûl'ün Menâzilü's-sâʾirîn'in genişçe bir şerhi olduğunu söylemek (bk. Gündüz, s. 87) yanlıştır. Ayrıca eserin İbn Kayyim'e ait Medâricü's-sâlikîn'in bir özeti olduğunu ileri sürmek de (bk. a.e., a.y.) isabetli değildir.

Nakşibendîliğin Hâlidiyye kolunun İstanbul'da yayılmasını sağlayan Gümüşhânevî'nin bu eseri Hâlidîler'ce büyük ilgiyle karşılanmış ve bu tarikatın temel kitabı haline gelmiştir.

Câmiʿu'l-usûl'ün sonunda Gümüşhânevî'nin hocalarından Şehrî Hâfız, Şeyh Murad Tekkesi şeyhi mesnevîhan Feyzullah Efendi, Babanzâde Şeyh Ali Harpûtî ve Kemalzâde Ahmed Nakşibendî'nin takrizleri yer almaktadır. Bu sonuncunun takrizinden eserin telifinin 1276'da (1859) tamamlandığı anlaşılmaktadır. Câmiʿu'l-usûl aynı yıl İstanbul'da taş baskısıyla basılmış, bunu çeşitli tarihsiz baskılar takip etmiş, ayrıca Mısır'da birkaç defa yayımlanmıştır (1298, 1319, 1328, 1331). Eserin Rahmi Serin ve Ramazan Nazlı tarafından Veliler ve Tarikatlarda Usul (İstanbul 1977) adıyla yapılan Türkçe tercümesi eksik ve yetersizdir.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

BİZE ULAŞIN
SON DAKİKA